Caner Samancı
Vergi Müfettişi
Merkez bankalarından fiyat istikrarını sağlaması beklenir. Bu amaca ulaşmak için ise elinde para politikası araçları vardır. Bu araçların çeşitliliği beklenen maksada ulaşmakta birden çok yönteme sahip olunması yönünden güçlü bir görünüm verse de piyasa duruma bu gözle bakmıyor. Tarihsel süreç gösteriyor ki serbest piyasa, para, ticaret artık adına ne derseniz, üzerinde söz sahibi olanın baskısına boyun eğmiyor. ‘Bırakınız geçsinler’ seçeneksizliğiyle baş başa kalmamak adına uyumlu çalışmak en ideali. İnce bir çizgi olduğu muhakkak.
Tam da bu sebepten, eldeki tüm araçları tam kapasite kullanarak uyumu daha karmaşık ve anlaşılmaz bir noktaya taşımaktansa bir ya da iki araçla net bir mesaj vermek daha kararlı ve otoriter bir imaj çiziyor.
Geçtiğimiz aylarda Merkez Bankası tarafından mevduat sahiplerinin döviz yerine KKM’ye yönlendirilmesi, döviz kur makaslarının açılması, kredi kartı ve KMH limit artırımlarının sınırlandırılmasına yönelik üst düzey banka yöneticilerine telefonla telkinde bulunduğuna yönelik olarak ekonomi gazetecilerinden haberler okuyor idik.
Bloomberg’in 24.05.2023 tarihli “Turkey Asks Banks to Buy Eurobonds as Market Pressure Mounts” haberiyle konu artık uluslararası ekonomi gündemine de gelmiş oldu.
Bu söylentilerin doğruluğu ya da yanlışlığını bir kenara bırakarak, söylentinin yaratması muhtemel etkileri üzerinde duracağız.
Sonuçları itibariyle insanlar araç ve ev kredilerinin temininde, kredi kartlarının limit ve nakit avans işlemlerinde, tasarruf sahipleri için mevduat getiri oranlarının mukayesesinde banka ve bankacılar ile kamu otoritesinin internet sitelerine değil, fısıltı gazetesinde neler konuşulduğunu dinlemeye başladılar.
Bu arayış, bazı sosyal medya hesaplarının ‘üst düzey bir banka yöneticisi dostumdan duyduğuma göre’, ‘ihracatçı bir firmanın patronu ile yaptığım telefon görüşmesinde’, ‘bir takipçimin kullandığı kredinin iptal edildiğine dair ekran görüntüsü’ ile başlayan iletiler göndermesine ve daha vahimi bunların yüzbinlerce kişi tarafından görüntülenmesine sebep oldu.
İktisat literatüründe yer alan asimetrik bilgi, ters seçim ve ahlaki çöküntü arasındaki ilişki ve bu ilişkinin sonuçları sabit iken, doğru ve yanlışı birbirine karıştırmak suretiyle endişe ve paniğe sevk edebilecek olan bu nev’iden söylentilerin bir kartopu gibi büyüyerek istenmeyen sonuçlara yol açmayacağının garantisi var mı?
Burada akıllara önleyici faktör olarak dezenformasyonla mücadele yöntemleri gelse de, bilgiye ulaşım araçlarının çoğaldığı günümüz dünyasında, hele ki insanlar böyle bir arayış içindeyse, bu arayışı kesecek ‘rasyonel’ formüller üzerinde durmanın daha olumlu sonuçlar doğuracağı muhakkak.