Bir medya dersi

Yaprak ÖZER HAYATIN İÇERİĞİ

Yüz eşitliği kavramını seviyorum, Yüzümle Mutluyum Derneği’ni çok önemsiyorum. Faydalı bir girişim olarak nitelendireceğim “medya standardı” çalışmasını ise benzer statüdeki başka sorunlu alanlara ışık olacağını düşünerek sizlere tanıtmak istiyorum:

Emre Erdal, derneğin kurucusu. Kendi evladında yüzde deformasyon sorunu yaşayan cesur bir baba. Minik Elif’in, çok çok ender rastlanan yüz deformasyonuyla doğacağını öğrendikleri andan itibaren eşiyle sürdürdüğü mücadelesini dernek çatısı altında önce Türkiye, takiben yurt dışında diğer oluşumlarla birlikte büyüttü.

Erdal, profesyonel bir çalışan, gönüllü sürdürdüğü bu çalışma insanlık adına takdire değer. Ben Emre Erdal’ın tanıtım ve hak mücadelesinde derneğin erken safhasında tanıştığım için şunu söylemek isterim, gözümün önünde büyüyen bir sivil toplum mücadelesi ve buradan doğan nevi şahsına münhasır bir kariyer öyküsü bu.

Bu buluşmada konumuz medyada kullanılan dile evrensel değerler çerçevesinde standart getirme.

Herhangi bir şekilde toplumdaki çoğunluktan farklı olan herkes, örneğin obez, Down sendromlu, otistik, görme engelli, çok kısa - çok uzun, engelli… Hitap edilme, tanımlanma ve karşılanma gibi özetleyebileceğim iletişim sorunlarıyla yaşıyor. Her gün her dakika örseleniyor. Çoğunlukla toplumsal standartlar yüzünden çoğu zaman farkında dahi olmadan, üstelik pek çok kere acıdığımız için, empati kurduğumuzu sanarak, kimi zaman koruyarak, kimi zaman şaşırarak, kimi zaman dikkat çekmek için ama her seferinde cehalet yüzünden birini kırıyor döküyor, itiyoruz. Diyeceksiniz ki, “ya da” kısmını unuttun! Ya da hoyrat, kültür yoksunu ve eğitimsiz olduğumuz için dikkatsiziz.

“Medya standardı”nın beynimize, dilimize, elimize format atmakta bize yol göstereceğini umut ediyorum. Konuşurken, yazarken, sunarken bir dakika düşündürmesini ve doğru sözcük ve davranış kalıplarını seçmemize yardımcı olmasını diliyorum.

Söyleşiye geçmeden son bilgi, öğrendiğim kadarıyla çalışma medyayla sınırlı kalmayacak, insan kaynakları yönetici ve çalışanlarının dikkatini çekecek İK Standardı olarak da hazırlanacak. Bundan sonrasını Emre Erdal kendi kelimeleriyle ifade ediyor;

Yaprak Özer: Hedefiniz farkındalık yaratmak ve fiziki engeli yüzünden toplumdan dışlanan bireylerin haklarını savunmak ve algı sürecine pozitif katkı yaratmaktı. Çok genç bir oluşumsunuz. Kısa zamanda derine inmeyi, uzağa gitmeyi başardınız. Ne oldu, nasıl oldu?

Emre Erdal: Yaklaşık bir sene önce sizinle yayın yapmış, o zaman hikayemizden yola çıkarak derneğin kuruluşundan bahsetmiştik. Çalışmalarımızı, biraz daha derinleştirdik, profesyonelleştirdik ve ciddi anlamda yol almaya başladık. Yüz eşitliği kavramı dünyada da ihmal edilen bir konuydu…

Yaprak Özer: Hangi tür farklılıkları bu derneğin altında topluyorsunuz?

Emre Erdal: Derneğimizin çıkış noktası, benim kızımdan ötürü. Kendisi, “Treacher Collins Sendromu”na sahip. Kemik ve doku gelişimini etkileyen yüz bölgesinde farklılıkları temsil eden bir Derneğiz esasında. Genel olarak doğuştan gelen sendromların yanı sıra sonradan yanık, kaza, tümör, yara izi gibi nedenlerle, yüz bölgesinde farklılığı olan tüm bireyleri kapsayan bir dernek. Şimdi burada yüz bölgesinde farklılık olarak nitelendiriyoruz. Bu, standarda getirdiğimiz söylemlerden de bir tanesi. Normalde, şekil bozukluğu olarak da tanımlanabilir. Biz tümünü, “görünür farklılık” olarak tanımlıyoruz. Bu anlamda da ülkemizdeki ilk ve tek derneğiz. Yüz bölgesinde görünür farklılıkları olan bireylerle ilgili çalışan bir Derneğiz.

Yaprak Özer: Cesur bir dernek. Çünkü yüz bölgesi özellikle klişelere çok açık; “güzel kızım”la başlayan sevgi sözlerimiz, prenses gibi benzetmelerle sürebiliyor. Herkes bir magazin ünlüsüne benzemek ve hep güzel olmak zorundaymış gibi bir algıyla yaşıyor. Başkası olmaya çalışıyoruz.

Emre Erdal: Biz, dernek ve uluslararası ağımız olarak bunun mücadelesini veriyoruz. Bir, Dernek olarak bu bireylerin özgüvenini sağlamak, toplumla daha özgüvenli yaşam alanı sağlama amacındayız. Diğer yanımız da toplumda dayatılan ideal dış görünüş kalıplarını bozmak, bir alternatif getirmek. Küçükten başlar peri masallarıyla, sonrasında küçük çevremizden başlayarak aile, arkadaşlar ve basın yayın organlarında sürekli bir ideal dış görünüş tanımı yapılır. Güzelseniz, başarılı olarak nitelendirilirsiniz. Başarı ve mutluluk, dış görünüşünüzün iyiliği ile eşitlenir. Bu her tarafta empoze edilen bir şeydir. Dernek olarak ikinci fazımızda bunlarla mücadele ediyoruz.

Yaprak Özer: Toplumsal algılarla…

Emre Erdal: Bu anlamda da belki alternatif söylem geliştiren tek kuruluşuz. Hakim sistemin ya da düzenin dayatıldığı ve insanların dış görünüşüyle yargılandığı bir dünyada, insanların iç özelliklerini referans alarak, onların içsel niteliklerine vurgu yapılmasına dikkat çekerek, bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. “Medya standardı” olarak belirtiğimiz şey de, bunun bir uzantısı. 33 üye ülkeden oluşan “Face Equality International” Türkiye Temsilciliği olarak bunun çabasındayız. Yurt dışı partnerlerimizle aktif bir şekilde yol alıyoruz. O ağımız çok yeni. Ama kısa sürede önemli etki alanı yaratmaya başladık. Uluslararası BBC, CNN gibi kanallardaki televizyon programlarında da yer almaya başladık.

Yaprak Özer: Örneklerle açıklamak ister misiniz, Oscar alan sanatçı örneği var.

Emre Erdal: Joker filminin başrol oyuncusu Joaquin Phoenix… doğuştan dudak yarıklı. Yüz bölgesinde görünür bir farklılığa sahip. ABD’de Wendy Williams, Talk Show Programı’nda haber yaptı… ve dudağını çekiştirerek onu taklit edip, “Aa ne kadar da güzelmiş” diye alaycı bir tavır geliştirdi. Bunun üzerine biz, ağ olarak, diğer partnerlerimizle bir kampanya başlattık. Sonunda özür dilemek zorunda kaldı. Yurt dışında bayağı yankı getirdi bu süreç. Bu gibi söylemlere, karşı tepki olarak ne kadar sesimizi çıkarabilirsek ve bu olayları ne kadar engelleyebilirsek, bunların önüne geçebiliriz.

Yaprak Özer: Yani kötülük yaptığının dahi farkında olmayabilir aslında. Bunlar çok yerleşik. Sorumsuz bir yaklaşım, kimsenin duygularını harap ettiğini düşünmemiş bile olabilir…


Emre Erdal: Evet.

Yaprak Özer: Kültürümüzde de çok yaygın, gülerek kendi aramızda bu farklılıkları dile getirebiliyoruz, değil mi?

Emre Erdal: Mesela, atasözlerimize dahi işlemiş durumda. “Körle yatan şaşı kalkar” ya da bir şey olursa, “eli yüzü düzgün olsun da…”

Yaprak Özer: Etnik kimliklerimize kadar gelen, sanki ideali, “Beyaz Türk”, “Beyaz Amerikalı”, “Beyaz Dünyalı” vaziyetinde.

Emre Erdal: Evet. Dünyada geçmişten bugüne böyle olmuştur. Amerika’da zenci- beyaz ayrımlarından yola çıkarak… çeşitli kültürlerde de bu olmuştur. Asyalılar dahi Amerikalılara benzemeye çalışıyor, gözlerinin çekik olmasından utanıyorlar adeta. Dünya çapında da kültürel güzellik normları maalesef… Güzelliği neye göre tanımlayacağız? Bir norm nasıl oluşuyor toplumda? Çoğunluğun düşüncesi normal kabul ediliyor.

Ama çoğunluğun düşüncesi normal kabul edilse bile, normal kabul edilen şey gerçek midir ya da doğru mudur? Bunu sorgulamak lazım. Eğer hâkim şey, doğruysa, biz de alternatif olarak farklı düşünceleri ne kadar ön plana çıkarırsak, bu genel kabulün dışına çıkmış oluruz ve belki de bu şekilde sorgulayarak, farklı bakış açıları geliştirerek, doğruya erişebiliriz.

Yaprak Özer: Çok sıklıkla negatif ve abartılı kullanımlara örnek: İşte “korkunç şekilde çirkin”, “ömür boyu yaralı” gibi tanımlamalar… Daily Mirror’da çıkmış bir haberden alıntı örneği var elinizde; “Engelli kız, deforme olmuş yüzüyle diğer çocukları korkutuyor”. Nasıl kontrol edeceksiniz? Ya da böyle bir sözlüğünüz var mı?

Emre Erdal: Evet. Kontrol etmek çok zor. Onu sadece, farkındalığı sağlayarak, geliştirebiliriz. Bizim oluşturduğumuz metnimizi, standardımızı bütün basın kuruluşlarına yönlendirdik Türkiye’de. Türkçeleştirdik ve ülkemize uyumlu hale getirdik. Neler yapabiliriz, bakacağız. Tabii ki bir sözcük standardı yok ama biz, basın kuruluşlarımızın, haber yaparken, belli başlı kriterlere dikkat etmesini istiyoruz.

Yaprak Özer: Örnek verebilir misiniz? Yalnızca medyanın değil, sokaktaki dilimizde de bunlara dikkat ediyor olmamız lazım.

Emre Erdal: İnsanların dış görünüşü, işte… Magazin kültürü, bizim ülkemizde çok yoğun. Mesela ünlü bir isim, estetik olur ve haberde bu “...muhteşem değişim…”, “…inanılmaz farklılık…” gibi bedene atıfta bulunulur. Yani bambaşka bir insan haline geldiği aksettirilir. Halbuki bedenindeki bir değişikliktir o. Karakterine bu işlememiştir. Muazzam bir değişikliği siz neye göre yapıyorsunuz? Öncesi-sonrası fotoğraflar çok yayımlanır olur. Yani bu dış görünüş üzerinden bir algı oluşturulur, diğer insanlar nezdinde ve insanlar da buna göre davranmaya başlar, neticesinde. Dış görünüş önemsiz diye bir şey diyemeyiz. Dış görünüş önemlidir ama ne kadar önemlidir? İşte o çıtayı biraz ayarlamak lazım. Kantarın topuzu bazen kaçıyor. Dış görünüş her şeyin önüne geçebiliyor. Biz, o dengeyi sağlamaya çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Medya kurumlarıyla görüşüyor musunuz? Nasıl yapıyorsunuz? Görüşmelerinizde sizi nasıl karşılıyorlar?

Emre Erdal: Bu, çok yeni bir hareket olduğundan onlar da böyle bir şeyle karşılaştıkları için açıkçası biraz da şaşkınlar şu aşamada. Bu, yavaş yavaş işlenerek artacak. Dönüşler olumlu yönde oldu. Birkaç habere de çıktık. Devam ettireceğiz. Bu “medya standardı”, bizim farkındalık ayağımızın bir parçası. Bunu daha çok alana yayacağız. Yüz eşitliği ya da dış görünüşle ilişkili olan her yerde biz varız. “Yüzümle mutluyum”, çıkış noktamız bizim. Ama sadece “yüzümle mutluyum”la değil, esasında arkasındaki felsefe. Dış görünüşü kapsayan her şey.

Yaprak Özer: “Görüntümle mutluyum”.

Emre Erdal: Görüntüyle, evet. “Görüntümüzle de mutluyuz” diyebiliriz. Tabii odağı kaybetmemek için, “yüzümle mutluyum” olarak hareket ediyoruz. Ama esasında dış görünüşü de kapsıyoruz ve dış görünüşün ilişkili olduğu tüm konularda varız. Biz şimdi sosyologlarla bir çalışma başlatıyoruz; iletişim fakülteleriyle, insan kaynakları departmanlarıyla görüşüyoruz. Bunun için bir kılavuz hazırlığındayız, yine dış görünüşle ilgili.

Yaprak Özer: Nasıl bir şey o?

Emre Erdal: Bir mobbing türü de dış görünüş üzerinden yapılan mobbingtir. İnsanların kilolu olması, zayıf olması ya da görüntüsünün diğerlerinden farklı ya da avantajlı olması bir mobbing sebebidir ya da bir ayrımcılığa girebilir, pozitif ayrımcılığa girdiği gibi. Ülkemizde ilk defa kılavuz hazırlığı içerisindeyiz. Etik ilkeleri kapsayacak, dış görünüşle ilgili olan ilkeleri. Bunu insan kaynakları firmalarına ileteceğiz. Bir kampanya başlatıp; bunu kabul edenleri sitemizde örnek uygulama gibi yayımlıyor olacağız. Bunun içeriğinde neler olacak, kısaca bahsetmek gerekirse… Burada firmaların, işe alım süreçlerinde ve çalışma ortamlarında insanların, dış görünüşünden dolayı ayrımcılığa uğramamalarını sağlamalarını isteyeceğiz.

Yaprak Özer: Ne yapacaklar peki?

Emre Erdal: Mesela en basiti… İlanlarında dış görünüşüne önem veren gibi…

Yaprak Özer: Prezentabl demeyecekler.

Emre Erdal: Evet. Prezentabl gibi kavramları kaldırmalarını istiyoruz. Bunun ileriki fazı, özgeçmişlerde fotoğraf istenmeyecek. Şu an yurt dışında, Amerika’da uygulanıyor bu. Türkiye’de bu uygulamayı getirmeye çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Cinsiyet falan?

Emre Erdal: Cinsiyet, kilo, görünüş, hepsini kapsayan böyle etik temelli bir kılavuz. Aynı zamanda bir de rehber yayımlayacağız. Bu da dış görünüşü farklı olan birini istihdam ederken, insan kaynakları hangi kurallara dikkat etmeli, nelere dikkat etmelidir…

Yaprak Özer: Mesela? Ne anlamalıyım oradan?

Emre Erdal: Mesela yüzü farklı birey, bir iş görüşmesine geldi. Siz insan kaynakları olarak, mülakata başlıyorsunuz, yüzünde görünür bir farklılık var o kişinin. Ona siz nasıl yaklaşmalısınız, direkt sormalı mısınız yüzündeki farklılığın sebebini? Kiminle çalışacaksa, ona nasıl raporlayacaksınız? gibi madde madde hazırlayacağız. Bu, çok önemli, çok ihmal edilen bir konu. Bu bilinci sağlamalıyız.

Yaprak Özer: Türkiye’de örnek şirketler var mı, bu konuda gerçekten öncü olan, bilinçli?

Emre Erdal: Bilinçli tabii ki, ama bunu yazılı, yani bir deklarasyon şeklinde yapan yok, ama tabii ki kendi insan kaynakları çerçevesinde bunları uygulayanlar mevcut. Yurt dışında var. Mesela İngiltere’deki partnerimiz yapıyor; Avon firması var. Mesela o biraz daha farklı. Kendi reklamlarında, bireylerin oynamalarına daha çok yer vermelerine dair taahhüt imzalamış durumda. Biz bunu Türkiye’de de yapmayı düşünüyoruz, kozmetik, giyim firmalarıyla.

Güzellik nedir? Reklamlarda da hep ideal bir kadın genelde, pürüzsüz güzellik vurgulanır. İşte biz orada doğallığı öne çıkarıp; farklılıkların da temsiliyeti ve kapsayıcılığı noktasında görünür farklılığı olan bireylerin, medyada reklamlarda olumlu anlamda daha çok yer almaları için teşvikçi olacağız. Biraz daha çıkalım, engeller konusundan gidelim. Eski Türk filmlerinden buraya gelecek olursak, bu bireyler genelde acınası, aciz rolde konumlanmıştır. Bu dizilerde, filmlerde bu işlenmiştir; önemsiz rollerde gibi.

Yaprak Özer: Çatı katında, hep böyle camdan, hatta perde aralığından bakarlar.

Emre Erdal: E sonra ne oluyor? Siz sokakta bu bireyleri görünce, kafanızda o izlemiş olduğunuz figürleri eşleştirmiş oluyorsunuz, bu da esasında algı anlamında olumsuz ve ona karşı da bir önyargı oluşturuyor.

Yaprak Özer: Medya standardı derken aslında, yalnızca haber standardı değil bu.

Emre Erdal: Evet. Kapsayıcılık. Biz özetle diyoruz ki, dış görünüşü farklı olan, yüz bölgesinde farklılık olan bireyler, pozitif olarak daha çok ekranlarda yer alsın. Olumlu rollerde daha çok olsun. Görünür farklılığı olsun ya da olmasın, kapsayıcılık noktasında firmalar, reklamlarda ya da normal yapımlarda farklı bireyler daha çok göz önünde olsun ki, bu genel olumsuz algılar en aza indirgenebilsin, ön yargılar kırılabilsin. Herkesin dış görünüşünden öte, insan olduğu bilincini yaymış olalım bu sayede.

Yaprak Özer: Okullarda ne yapıyorsunuz?

Emre Erdal: Okullara ayrı bir projemiz var. Milli Eğitim Müdürlükleriyle anlaştık. “Farklılıklara saygılı, akran zorbalığını önleyici” temalı eğitim sunumlarımıza gidiyoruz. Bizim Derneğimize de okullardan talepler geliyor. Yönetim olarak, tamamen gönüllülerden oluşan bir ekibiz. Fırsat buldukça da bu okullara gidip; öğrencileri, öğretmenleri bilinçlendiriyoruz. Bunun çok olumlu geri dönüşleri oluyor bize. Şimdi de İstanbul Milli Eğitim İl Müdürlüğü ile bir proje başlatma aşamasındayız. 100-150 eğiticiyi eğiteceğiz. Bu bireyler de gidip; ortaokul düzeyinde bütün velilere farkındalık sunumunu yapıyor olacak.

Yaprak Özer: “Ağaç yaşken eğilir.”

Emre Erdal: Özellikle amacımız, okul öncesidir. Yani 5-6 yaşlarında, ne kadar erken başlayabilirsek bu farkındalığa o kadar normalleşebiliriz. Algılar tam oturmamış oluyor. Standartlaşmadan… Yani en küçük yaştan başlayarak, bireylerin, öğrencilerin bilinçlendirilmesi çok önemli. Düşünsenize ülkemizdeki bu yaştaki tüm çocuklara ulaşabilsek, bu bilinci sağlayabilsek, 10-20 yıl sonra bizim Derneğimize gerek kalmayacak belki. Yüzde 100 engelleyebiliriz diyemeyiz tabii ki, ama bu noktada bir çaba gerekiyor ve “en azından bir kişiyi değiştirebiliriz” mottosuyla yola çıkmıştık. Sonuçta yarattığımız etki, kartopu etkisi olarak büyüyor.

Yaprak Özer: Çok acı olaylara da sahne oluyordunuz. Artık onlara müdahale edebiliyor musunuz yavaş yavaş?

Emre Erdal: Topyekün bir değişiklikten söz edemeyiz. Yel değirmenlerine karşı savaşıyor olduğumuzu düşünebiliriz. O bilinç, biraz daha zaman gerektiren bir süreç. Ama her şey normalleşiyor, zaman içerisinde. Biz de tecrübeleniyoruz. Ya da diğer bireylerimizin, bu sendromu yaşayan diğer çocukların aileleri de aynı süreçlerden geçiyor. Bu birbirimizle etkileşimle, bu zorlukları daha tolere edebilir hâle getirmeye çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Toplumsal kimliklerimizde farklılıklarımızı topluma katkımızla ortaya koymak en anlamlısı. Yoksa, nasıl doğduğumuz, nerede doğduğumuz, hangi din, dil, ırk, anne babaya doğduğumuz değil, bunlar bizi hep farklı ve çeşitli kılan şeyler.

Emre Erdal: Bireysel olarak konuşacaksak, benim de bu süreç içerisinde öğrendiğim şeyler. Bundan önce ben de o kadar bilinçli değildim. İşte insanlar bazen tecrübe ederek öğreniyor bazı şeyleri. Pratiğe dökülünce, çok farklı oluyor. Umutluyuz. Şimdi dünyada da bir değişimden söz edebiliriz. Dünyada da farklılıkların daha kapsayıcı olduğu bir dönemdeyiz. Eskiden farklı bireyleri daha az görürdük çevremizde. Sosyal medyanın özellikle avantajlarından biri de bu, her ne kadar günümüzde biraz kötü kullanılıyor olsa da.

Yaprak Özer: Hoyrat…

Emre Erdal: Ama bu bireyler artık daha görünür, daha bilinir. Farklı engel grupları da ya da farklı olan herkes için geçerli. Dünyada da kamu otoriteleri, iktidarlar, medya, artık bu değişimi inkar edemiyor. Onlar da artık kapsayıcı davranarak ya da kendi politikalarını üretirken, bu bireyleri göz ardı etmeden, onları kapsayıcı şekilde aksiyonlar ve kararlar alıyorlar. Kamuyla temastayız tabii. Hatta Meclis bizi davet etti. Araştırma Komisyonu’na davet edildik. Orada da fikirlerimizi belirttik. Onlarla iş birliği içinde olup; daha iyi neler yapabiliriz, bunu düşünüyor olacağız.

Tüm yazılarını göster