Uluslararası ticarette korumacılığın temel nedenleri yerli şirketleri dış rekabetten korumak, ulusal üretimi güçlendirmek, dış ticaret açıklarını azaltmak ve tüketicileri tehlikeli veya istenmeyen ürünlerden korumaktır. Bu alanda temel olarak tarife önlemleri ile tarife-dışı önlemler ile koruma sağlanmaktadır. Tarife önlemleri gümrük tarifeleri, vergiler, ek mali yükümlülükler ve harçlardan oluşurken, tarife dışı önlemler miktar kotaları, teknik engeller, sağlık ve bitki sağlığı önlemleri, beklenmedik durum önlemleri, ticaretle bağlantılı yatırım önlemleri, fikri mülkiyet önlemleri, menşe kuralları ve kamu ihale sınırlamaları gibi çok çeşitli uygulamalardan oluşmaktadır
2008 yılında küresel düzeyde yaşanan ekonomik krizin ardından ticarette korumacı politikalar yeniden yükselişe geçti. Korumacılık genellikle tarife dışı önlemler şeklinde boy gösterdi.
Ancak Trump’ın başkanlık döneminde ABD tarife dışı önlemleri bir kenara bırakarak aleni bir şekilde tehdit gördüğü ekonomilere karşı tarife önlemleriyle mücadeleye girişti. ABD 2016 yılında 287 düzenleme ve 362 kalem mal için anti-damping uygulayarak Dünya’da en çok anti-damping uygulayan ülke olmuştu. Anti-damping vergilerinin yanı sıra ilave gümrük vergileri ile ticaret savaşı başlatan ABD, 2018 yılının ilk yarısında küresel ölçekte rekor seviyelere ulaşan yeni kısıtlayıcı önlemleri yürürlüğe soktu. ABD tarafından 2018’den itibaren uygulanan yüksek gümrük tarifelerinin kapsamı, Mayıs 2012'den bu yana uygulamaya konulan tarifelerin üç buçuk katından fazla oldu.
İlk başlarda dünya bu ticaret savaşının ABD ile Çin arasında geçeceği sanıyordu. Ancak, ABD’deki milliyetçi dalga öyle kabarmıştı ki, ABD bu önlemleri sadece Çin ile sınırlı tutmayarak, ticaret açığı verdiği diğer ülkelere yönelik de uygulamaya başladı. Bu kapsamda, Avrupa Birliği ve Türkiye’ye de bu önlemlerden nasibini aldı. Daha da kötüsü 2018 yılında ABD’nin Türkiye’den ithal etmekte olduğu demir çelik ve alüminyum ürünlerine uygulamakta olduğu gümrük vergilerini iki katına çıkararak Türkiye’nin ihracatına ağır bir darbe indirdi.
ABD, alüminyum ithalatının mevcut miktarlarının ve koşullarının “iç ekonomiyi zayıflattığı” ve “ulusal güvenliği tehdit ettiği”; yerli endüstrilerinin büyük miktarda alüminyuma bağlı olduğu ve ABD’de var olan son ithal trendlerin ABD’yi neredeyse tamamen birincil alüminyum üreticilerine bağımlı bıraktığı; yerli alüminyum endüstrisinin, mevcut ulusal güvenlik ihtiyaçlarını karşılayamama veya yerli üretimde büyük bir artış gerektiren bir ulusal güvenlik acil durumuna cevap verememe riski altında olduğu gerekçeleri ile ilave gümrük vergilerini yürürlüğe koyduğunu duyurdu.
Yine ABD aynı gerekçelerle Ağustos 2018 tarihinden itibaren Türkiye'den ithal edilen çelik ürünlere % 50 ilave gümrük vergisini de yürürlüğe soktu. Bu ayarlamanın, yerli çelik endüstrisinin yaşana bilirliğinin sağlanmasına yönelik olduğu belirtildi. 2018 yılından başlayarak Türkiye’nin ABD’ye yaptığı alüminyum ve çelik ihracatında ciddi düşüşler yaşandı.
Sektörden gelen yoğun şikâyetler üzerine Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Anlaşmazlıkların Halli Organı’na (AHO) başvurdu.
Konuyla ilgili olarak İthalat Genel Müdürlüğü’nün 13.12.2022 tarih ve 00080895871 sayılı yazısında;
“Bilindiği üzere, ABD tarafından Section 232 kapsamında çelik ve alüminyum ithalatına uygulanan önlemler, ülkemizce Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmazlıkların Halli Organı’na (AHO) taşınmış ve bu konuda bir Panel kurulmuştur (DS564). Söz konusu uyuşmazlıkta Panel raporu 9 Aralık 2022 tarihinde yayımlanmıştır. Söz konusu raporda panelce ülkemiz haklı bulunarak:
- ABD tarafından alınan önlemlerin “Taviz Listesi” (Schedules of Concessions) dışı vergiler uygulanması nedeniyle GATT 1994’ün 2. Maddesine aykırı olduğu,
- Bazı ülkelere tanınan toptan muafiyetlerin veya yapılan kota anlaşmalarının bu ülkeler nezdinde avantaj yarattığından ve ayrıca Türkiye’ye karşı önlemin bir dönem %50 oranında uygulanmasının yine diğer ülkelere avantaj yarattığından bahisle GATT 1994’ün 1. Maddesinde yer alan “En Çok Kayrılan Ülke” (Most Favoured Nation) ilkesine aykırı olduğu,
- Bazı ülkelerin kota karşılığında önlemden muaf olmasının GATT 1994’ün 11. Maddesinde yasak olarak tanımlanan miktar kısıtlaması sınıfına girdiği ve bu sebeple ilgili maddeye aykırı olduğu,
- Önlemlerin ABD tarafından GATT 1994’ün 21. maddesine (Güvenlik İstisnaları) dayandırılmasına rağmen, önlemlerin herhangi bir “savaş veya uluslararası ilişkilerde bir olağanüstü durum anında” alınmadığı ve bu sebeple 1., 2. ve 11. maddelere aykırılığın 21. Madde kapsamımda bir istisnadan yararlanamayacağı belirtilmiştir…Sonuç olarak, Panel ABD’nin GATT 1994’e aykırı bulduğu önlemlerini yükümlülükleriyle uyumlu hale getirmesini önermiştir.” denilince içimize bir ferahlık yayıldı.
Ancak yazının devamını okuyunca, panel veya temyiz organı kararlarının uygulanmasının AHO’nun gözetimi altında olduğu; kararın uygulanması için makul bir süre içerisinde tarafların anlaşamaması halinde şikayetçi ülkenin tazminat hakkının doğduğu; tarafların 20 gün süre içerisinde bir tazminat kapsamında anlaşılamaması halinde, şikayetçi tarafın, AHO’dan önlemden dolayı oluşmuş zarara eşdeğer bir karşı önlem uygulama talebinde bulunması hakkının doğduğunu; ancak DTÖ AHO’da temyiz organının çalışamaz durumda olması sebebiyle, bahse konu panel kararının ABD tarafından temyize götürülerek, sürecin tıkanmasına yol açılabilmesinin de ihtimal dâhilinde olduğu; nitekim ABD tarafından yapılan açıklamada, ABD'nin panel kararını kabul etmediği, DTÖ'nün ulusal güvenlik konularında karar verecek yetkiye sahip olmadığı, bu çerçevede bir panel kararının ulusal güvenlik kapsamında verdiği bir kararın önünde tutulmayacağı; Türkiye’ye karşı önlemlerinin kaldırılmasının düşünülmediğinin belirtildiği ifade ediliyor.
Kısaca belirtmek gerekirse, “DTÖ Türkiye’yi haklı bulmuşsa da AHO’nun temyiz organı çalışamaz durumda olduğundan davayı kazanmamızın hiçbir anlamı yok” denilmek isteniyor. Sizlere soruyorum: kağıt üzerine fiyakalı hükümler kaydedilerek kurulmuş olan bu DTÖ ne için vardır? Neden uygulanamayacak kurallar koymak için yüzlerce ülkeyi üye olarak bünyesinde barındırır? Oyunun kurallarını her ahvalde gelişmiş ülkeler belirliyor ve gerektiğinde organların oluşumunu ve çalışmasını da engelliyorsa DTÖ üyesi olsak ne olur, olmasak ne olur? Anlaşılan o ki, dünya ticaret tarihi bu gibi komedi metni düzeyinde “DTÖ metinleri” ile dolup taşmaya devam edecek.