Bir çiçek dürbünüydü!

Doğan Kuban’ın Anadoluhisarı’ndaki evine düzenli ziyaretlerim, iki buçuk mevsim sürmüştü, çok uzun zaman öncesinde kaldı... Bu çok yönlü, matematikten müziğe, mimarlıktan tarihe, felsefeden edebiyata birçok alana meraklı, yeni bilgilere ulaştıkça heyecanlanan, daima üretken kültür adamı bana, bir çiçek dürbününden (kaleydeskop) bakmanın farkını, coşkusunu ve renklerini yaşatacaktı.

Hazırladığım bir kitap için buluşuyorduk: “Osmanlı’dan Cumhuriyete Bir Kültür Aydını Doğan Kuban” ismini vereceğim çalışmayı, Tüyap için kaleme alıyordum. Çünkü kendisi, 2010 yılı Tüyap Kitap Fuarı Onur Yazarı seçilmişti.

Yunanca kalos (güzel), eidos (biçim), scopos (izlemek) sözcüklerinden türetilen bir kelime kaleydoskop, çiçek dürbünü... Beni en çok etkileyen sık sık baktığım, hayran olduğum bir aygıtın adı... Çünkü, deliğinden izledikçe içinde renkli, güzel desenler görürüm. Bilirim ki bu desenler, ışığın yansımasıyla elde edilir ve dürbünü hareket ettirdikçe sürekli değişirler... Bambaşka şekiller ortaya çıkar her defasında; biraz sallayınca daha farklı olanları gelir... Onları izledikçe içimde bu güzel biçimlerin sonsuza dek sürebileceğinin heyecanı ve coşkusuyla bütün değişiklikleri izleyemeyeceğimin üzüntüsünü birlikte yaşarım...

Doğan Kuban bana her defasında farklı renkleri, farklı biçimleri gösterdi, ışığından yararlanmama izin verdi... Akıl dolu dünyasını yakından tanıma, kültür ve birikiminin yansımasıyla değişen renklerini görme ve algılama fırsatım oldu... Aslında doğru sözcük, hayran oldum

Bu nedenle de kitabı kaleme alırken anlattıklarına dokunmaya, makale üslûbuna çevirmeye (tırnak içinde söylüyorum bunu), kıyamadım. İstedim ki, sorularla yapacağım müdahalelerle akışı bozmayayım, okurlar da benim yaşadığım lezzeti hissetsinler; her şey onun konuştuğu gibi aksın gitsin. Onlar da söyleşileri yaptığımız evde bizimle olsunlar...

Anadoluhisarı’nın tepesindeki evde, karşımızda müthiş Boğaz manzarası eşliğinde haftalar geçse de hocanın 80 küsur yıllık birikiminin, söylediklerinin veya anlatabileceklerinin yalnızca küçük bir bölümünü kitaba alabildim.

Biliyordum ki bir gün yeniden konuşmalarımıza başlarsak yeni renkler de eklenecekti aralara... Çünkü, çiçek dürbününde yeni şekiller oluşacaktı... Çünkü o, bir bilgi avcısıydı... Nereden gelirse gelsin - tabii ki başta kitaplar olmak üzere - televizyonlar, gazeteler, mecmualar her türlü bilgi kaynağından yararlanıyor, okuyor, izliyor, değerlendiriyordu...

İnsanla ve akılla ilgili her şeye meraklıydı Doğan Kuban... Gelen bilgileri, öğrendiklerini unutmamak için, gerekirse onları bir daha, bir daha okuyor, altlarını çiziyordu... Belleğini hep taze tutuyordu... Evinde kendi kendine tavla oynuyor, elektronik org çalıyor, notaların büyülü dünyasını anlamaya çalışıyor, tıp kitaplarını karıştırıyordu...

Çalan telefonlara kendi çıkıyor, bahçesine seralardan çiçekler alıyor ve tabii ki yazıyordu... Yayınlananların arkasında sırasını bekleyen çok sayıda makale ve kitap vardı... Kendine iyi bakıyordu, bakmalıydı… Mezzo’da klasik müzik dinliyordu, ben geldiğimde kanal Mezzo’nun sesini kısıyor, koltuğuna biraz daha gömülüp anlatmaya başlıyordu...

Doğan Kuban’la baharların açıldığı o güzelim günlerde başladığımız sohbetleri hiç unutmadım... Anadoluhisarı’ndaki evin pencerelerinden kışın rehavetinden kurtulmuş, yeni fışkırmakta olan doğa, ardından gelecek sımsıcak yaz, denizin mevsimlerle birlikte renk değiştirmesi, haftalarca seyrettiğim biteviye geçen gemiler de belleğimde…

"Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Bir Kültür Çınarı”ydı Doğan Kuban… Hazırladığım kitapta, çiçek dürbününün benim görebildiğim kadarki görüntüleri yer almıştı… Bugün, Doğan Kuban’ı kaybettiğimiz haberi gelince o kitabı tekrar elime aldım. Yukarıda alıntıladığım “Giriş” yazımı tekrar okudum. İnanıyorum ki o kültür çınarının filizleri, öğrencilerinde, okurlarında, hayatlarına dokunduğu insanlarda asla solmayacak…

Tüm yazılarını göster