Türkiye uzun bir süredir enflasyon sorunu yaşıyor. Gerçekleşmeler, açıklanan hedeflerin oldukça uzağında kaldığı gibi Türkiye, dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ekonomilerinden biri oldu. Ancak yüksek enflayson yaşadığımız dönemlerin önemli bir bölümünde hiç olmazsa dünyada enfasyon düşük seyrediyordu. Bu bizi kısmen rahatlatan bir faktördü. Şimdi ise durum değişiyor; Türkiye için daha zor bir hal alıyor.
Bir ülkede enflasyon her zaman içerden kanaklanmaz. Bir kısmı da ithal edilir. İthal enflasyon diye adlandırılan bu durum ithal girdilerin maliyetlerinde artış nedeniyle genel fiyat düzeylerinin artmasıdır. Aslında maliyet enflasyonunun unsurlarından biridir. Enflasyonun bizde yüksek seyrettiği dönemin önemli bir bölümünde ithalat yaptığımız pazarlarda enflasyonun düşük seyretmesi bu açıdan bizim bir şansımızdı; enflasyonun ithal kısmının düşük kalmasına yol açtı.
Şimdi ise manzara değişiyor. Özellikle COVID-19 önlemlerinin gevşetilmesinden sonra bütün ekonomiler büyümede iyi performans gösterirken, enflasyon da birçok ülkede aynı şekilde artmaya başladı.
Yıllık bazda tüketici fiyat artışı ABD’de yüzde 5 dolayında seyrediyor. 2008 yılından bu yana en yüksek seviyeler bunlar. Fransa’da da durum aynı. Enflasyonun geçen ay gördüğü yüzde 2.7 son 10 yılın en yüksek rakamı. İtalya’da ise yüzde 3 dolayında enflasyon çok alışılmış bir şey değil. Çin de bile enflasyon beklentilerin ötesinde artıyor. Çinliler son 4-5 yılın en yüksek fiyat artışlarını yaşıyorlar. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Acaba dünyada yeni bir yüksek enflasyon dönemi mi yaşanacak?
Petrolden tarımsal emtialara, demirden bakıra kadar birçok girdinin fiyatı artıyor. Enerji krizi enerji fiyatlarını çok yüksek seviyelere taşıdı. Kiralar neredeyse tüm ülkelerde artmaya başladı. Lojistik pahalılaştı. Girdilerdeki bu artışları üreticiler fiyatlara yansıtınca tüketiciler artan enflasyonu daha fazla hissetmeye başladılar.
Birçok kişi bu durumun geçici olduğunu düşünüyor ama ben emin değilim. Hatırlarsınız, 2020 başında pandemi ilk ortaya çıktığında çoğumuz bir yıl içinde COVID’in ortadan kaybolacağını düşünüyorduk ama öyle olmadı. Dolayısıyla enflasyon da koronavirüs gibi kolay kolay gitmeyebilir. Özellikle hammadde fiyatlarının uzun bir süre uzun dönemli ortalamalarının üzerinde seyredeceğini öngören yani emtia da “süper döngüye” girdiğimizi düşünen birçok iktisatçı var. Ayrıca enflasyondaki artışın bir sonucu ücretlerde artış olacaktır. Özellikle gelişmiş ekonomilerde işsizlik oranının pandemi öncesi seviyelere gelmesi ve istihdam edilecek işgücü sıkıntısı olması ücretlerin de artmasına yol açacaktır ki, bu da enflasyonu besleyen yeni bir faktör olacaktır.
Çeşitli kırılganlıkları olan Türkiye ekonomisi açısından küresel enflasyonun seyri kritik önem taşıyor.
Türkiye’de özellikle imalat sanayiinde ithal girdi kullanımı yüksek. Ve biliyoruz ki; yüksek düzeyde ithal girdi kullanımı ülkedeki üretici fiyatlarını dışarıdan gelecek şoklara karşı açık hale getiriyor. İthalat fiyatlarının üretici ve tüketici fiyatları üzerindeki etkisinin yanı sıra bir de döviz kuru geçişkenlik etkisi diye adlandırılan döviz kurlarındaki hareketlerin enflasyon üzerindeki kısa ve orta vadeli etkileri var. Çalışmalar bu her iki etkinin de Türkiye’de diğer ekonomilere göre yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle dışarıda enflasyonun yükselmesi bizi farklı kanallardan zorlayacaktır. Mesela ABD’de enflasyonun başını kaldırması bizim için çifte tehlike demek. Hem ABD’den ithal edilen ürünlerin ve girdilerin maliyetleri artacak, hem de Fed para politikasını beklenenden daha önce sıkmaya başlayacak. Yani TL üzerinde yeni baskı oluşacak, TL değer kaybedecek ve kurdan enflasyona olan etkiyi yaşayacağız. ABD’de faizlerin yükselmesi dalga dalga diğer ekonomilere de yayılacak; dünyada faizler artacak; artmasa bile düşüş duracak. Bu demektir ki; bizim borçlandığımız para birimlerinin faizi artacağı için bir de borçlanma maliyetleri kanalından darbe yiyebileceğiz.
Bunlar farkında olmadığımız şeyler değil. Daha önce defalarca bu tür şokları yaşadık. Türkiye uzun bir süredir bu tehditlerle karşı karşıya. Ancak dışarıda enflasyon düşük kaldığı için nispeten şanslıydık. Şimdi ise bu kanallardan gelen tehditleri daha fazla hissetmeye başladık. Reçete belli: Üretimde ithal girdi oranını azaltmak; ekonomideki dolarizasyonu zayıflatmak, Türkiye’nin dış kaynak girişine olan bağımlılığını azaltmak. Bir yandan hükümet bunlara yönelik politikaları acilen uygulamaya sokmalı, diğer yandan “enflasyon hedeflemesi” uygulayan Merkez Bankası para politikasının etkinliğini artırmalı.