Bir anı
Osmanlı Bankası Müzesi binasını bilir misiniz? Diyelim ki, Şişhane’den Karaköy’e gitmek istiyorsunuz. Bankalar Caddesi diye de anılan Voyvoda caddesinden Karaköy’e doğru iniyorsunuz. Hedefinize çok kısa bir mesafe kalmışken yan yana duran iki muhteşem bina gözünüze çarpar. Osmanlı Bankası Müzesi bunlardan ikincisindedir. Aslında burası müze olmadan önce Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü idi. Osmanlı Bankası tarihi ise bayağı eskidir. Bankanın başlangıcı 1856 yılında kurulan İngiliz sermayeli Bank-ı Osmani’ye dayanır. Sonra, bu banka bir Fransız mali grubu ile ortaklık kurmuş. Banka, 1863’de Bank-ı Osmanî-i Şahane adı altında çalışmaya başlamış. Bank-ı Osmanî-i Şahane, uzun yıllar imparatorluğun resmi bankası ve hazinedarlığı görevini görmüş.
Banka, Cumhuriyet döneminde de Merkez Bankası'nın kuruluşuna kadar hazine işlemlerini sürdürmeye ve Devlet Bankası statüsünü korumaya devam etmiş. Bu dönemde "Osmanlı Bankası" adını almış. 1933 yılının Haziran ayında imzalanan sözleşme ile özel bir ticari bankası olarak yapılanmış.
Osmanlı Bankası, 1996 yılında Doğuş Grubu tarafından satın alındı. Doğuş Grubu’nun kurucusu Ayhan Şahenk, bankayı ilk ziyaretinde şöyle demişti: “Bu bankayı Vehbi Koç da çok almak istedi, ama bana nasip oldu”. Banka 2001 yılında grubun bir bankası olan Körfez Bankası ile birleşti. Yine aynı yıl grubun bir başka bankası olan Garanti Bankası’na katıldı. Başka bir deyişle, dönemin becerikli(!) bankacıları asırlık bir bankayı beş yıl içinde, 145. kuruluş yılında tarihe gömdüler.
O asırlık bankadan geriye binası ve bir müze kaldı. Bina, sıradan bir bina değildir. Projesi, 1890 yılında, dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından çizilmiş. Binanın kasa dairesi, o dönemin ünlü kasa yapımcısı Samuel Chatwood tarafından yapılmış. Bina, 1892 yılında hizmete açılmış.
İşte ben bir zamanlar bu binada çalıştım. Yüksek tavanları, mermerinden ahşabına kadar kullanılmış tüm yapı malzemeleri ile gerçekten şahane bir binadır. İlk gün oryantasyonunda verilen bilgilerden birisi de üst yönetim katındaki tuvaletti. Oryantasyonu yapan yönetici şaka yollu “Bu binada kapılarda tabela yoktur. Aman, tuvalete giriyorum diye Genel Müdür’ün odasına girmeyin” uyarısında bulunmuştu. Tabi ki, bu güzel binadaki tuvalet de ilginç olacaktı. Tuvalet, uzunca bir koridor gibiydi. Koridorun sonundaki oturak, orijinaldi. Ahşap tuvalet kapağı yine orijinaldi. Genel Müdür ile ilk toplantımı yaparken bir ara Genel Müdür gülerek sormuştu: Tuvaleti nasıl buldunuz?” Ben de gülerek “ O büyük hacımda tek başınasınız; insan kendini yalnız hissediyor” demiştim.
Gallup araştırması
Söz yalnızlıktan açılmışken Gallup’ın küresel boyutta yaptığı araştırmadaki (State of the Global Workplace: 2024 Report) bir bulgudan söz edeceğim. Yapılan ankete bu konuda sorulan soru şöyle “Dün işyerinizde yalnızlık çektiniz mi?”. Her beş kişiden birisi, başka bir deyişle katılımcıların %20’si evet demiş. Bu oran, 35 yaşın altındakiler için daha fazla, 35 yaş üstündekiler için daha az. Öte yandan uzaktan çalışanlar için bu oran %25 imiş. Yalnızlık meselesi bu kadar önemli mi? Harvard Profesörü Lisa Berkman ve meslektaşlarının yaptığı bir araştırmada soysal ve arkadaşlık bağları olanlarla olmayan bir grubu dokuz yıl boyunca incelemişler. Sosyal olmayan ve arkadaşlık bağları olmayanların ölüm riskleri, bu bağları olanlara göre iki kat daha fazla imiş. Bu bulgu, kişilerin fiziksel sağlıkları, sosyo-ekonomik alt-yapılarından bağımsız imiş. Öte yandan işsizlerin yalnızlığı (%32), çalışanlardan(%20) fazla imiş. İşe bağlılık da yalnızlığı azaltmakta önemli bir etmen. Yine bu araştırmada yukarda sözünü ettiğimiz oran, işe bağlılarda (Engaged) %17, işten kopanlarda (Actively Disengaged) %31 imiş.
Bir Yorum
‘Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız’’ sloganı gerçekten farklılığı çok veciz anlatmıştır. Osmanlı bankası, çalışanları ve kültürü ile farklı bir banka idi. O bankaya girinceye kadar Amerikan çalışma kültürü ağırlıklı ortamlarda bulunmuştum. Şöyle ki: on bir yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşadım; okula gittim ve çalıştım. Daha sonra çalıştığım kurumlarda ise hep Amerikan yönetim kültürü ile yoğrulmuş çalışma arkadaşlarım oldu. Ama o bankadaki üst yönetim ile Fransız çalışma kültürünü tanıma fırsatım oldu. Bunun, insan kaynağı yönetimi anlayışıma büyük katkısı oldu.
O bankada çalışma ortamı ve çalışma kültürü çok düzgündü. Yukarda sözünü ettiğim Gallup araştırması sonuçları ile uyuşur biçimde, orada çalışırken hiç yalnızlık çekmedim.