Cumhuriyetimizin ve çağdaş Türkiye'nin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü minnet ve saygıyla anarken, aramızdan ayrıldığı günde kaleme alıyorum bu yazıyı…
Kurucusu olduğu partinin “önde gelen” isimleri dün, O’nun ilke ve devrimlerini sonsuza dek yaşatacakları sözünü veriyordu. Ben, kurucusu olduğu partiyi (siz bunu mücadelesi, fikirleri ve eserleri olarak da okuyabilirsiniz) getirdikleri içler acısı hali mercek altına alacağım.
Önce baştan başlayalım…
Ekonomik eleştiri diye rakı zammı örneğinden başka bir şey aklına gelmeyen, hakkındaki dedikodular nedeniyle ayağının da röntgenini görme şerefine nail olduğumuz, “el yükseltip”, “Ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum.” diyen; ortada yakıcı sorunlar varken Kılıçdaroğlu’nun korumalarının yediği yemeği gündem yapmaya kalkan; hiçbir şey normal değilken “normalleşme” kavramını icat eden; Ramazan’da hurma taneyle, et gramla satılırken; Gaziantep’te fıstıksız baklava, Konya’da bayat ekmek yenilirken anketlerde oyları düşen; milletvekillerine “ayağa kalkılacak” talimatı veren ama onu da yarım yamalak yapabilen; Edirne’den Kars’a kadar CHP’lilerin partinin siyasi rotasına ilişkin endişeye düşmesini sağlayan; medya üzerinden kendi partisinin milletvekilleri ile tartışmaya giren; kayyum atamalarını eleştireceğim derken bir başka partinin otobüsü üzerinde sergilediği ve sarf ettiği sözleri parti tabanında büyük rahatsızlık yaratan; yaptığı her açıklamadan sonra açıklamanın açıklamasını yapmak zorunda kalan bir genel başkandan ve onunla birlikte hareket eden parti yöneticilerinden söz ediyoruz… Kuşkusuz yukarıdaki örnekleri daha da çoğaltmak mümkün, ben aklıma bir çırpıda geliverenleri sıraladım.
Yoksa Türkevi güzellemesinden girip, partisine söylenen ağır sözleri “siyasetin gereği” diye güya şakalaşarak geçiştirmeye çalışmasından da çıkılabilirdi.
İşte tam da bu nedenlerle partide bir olağanüstü kurultay lafı dolanıp duruyor. Doğal olarak genel başkan ve mevcut yönetim bu tartışmaya şiddetle karşı çıkıyor.
Tablo net: “Değişim” diyerek göreve gelen mevcut CHP yönetimi şimdi “normalleşme” diyerek bir yandan kendisi için zaman kazanmaya ve böylelikle parti içi iktidarını perçinlemeye çalışıyor, diğer yandan ise bu tavır, 31 Mart yerel seçim sonuçlarının gündemden düşmesini sağlayarak Cumhur İttifakı’nın zaman kazanmasına yarıyor.
Tam da bu nedenle olağanüstü kurultay talepleri gündeme taşınıyor. Daha önce hatırlatmıştım: Parti politikalarındaki büyük dönüşümler kurultay ister, tıpkı ortanın solu tartışmaları nedeniyle gerçekleşen 1972 kurultayı gibi.
Partililer arasında rahatsızlık yaratan normalleşme süreci, ne “değişim” Kurultayı’nda ne de 31 Mart seçimlerinden önce dile getirilmişti. Seçim, normalleşme vaadiyle kazanılmamıştı.
Ayrıca CHP’nin oyları kurultay tartışması yapıldığı için düşmüyor, yukarıda sıraladığım politika/tutum ve açıklamalardaki tutarsızlıklar nedeniyle oy kaybedildiği için kurultay tartışması yapılıyor.
Hal böyleyken bu konu gündeme geldiğinde “normalleşme bize oy kazandırıyor.” diye anket sonucu öne sürmek gerçekçi/inandırıcı olmuyor. CHP ne anketlerle kurulmuş bir partidir ne de politikalarını/programlarını anketlerle belirler; tarihsel olarak kurultaylar tam da bunun için vardır. Kaldı ki mevcut parti yönetimi de genel seçimlerden sonra parti tabanının daraldığı tezi ile kurultay istemiş ve o kurultayda mevcut görevlerine seçilmişlerdi.
Buraya kadar CHP yönetiminin içinde bulunduğu tabloyu anlatmaya çalıştım. Doğal olarak, konunun bir de diğer cephesi var.
Bazı büyük illerin büyükşehir belediye başkanları, Kemal Kılıçdaroğlu’na tam destek noktasına gelmişler. Kılıçdaroğlu’nun da 500’ün üstünde kurultay delegesinden imza aldığı biliniyor. Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasındaki ilişkinin de son kurultaydan bu yana değiştiği, iyileştiği gözlemleniyor. İmamoğlu tarafından yönlendirilecek 200 dolayındaki delege ile olağanüstü kurultayın matematik tarafı halloluyor. Ama kimin genel başkan olacağı sorusu ortada duruyor. Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olmak istemesi ile İmamoğlu’nun bu talebe mesafeli durması şu anki durum. Yarın ne olacak, hangi saiklerle kim, nerede duracak doğal olarak belirsiz. Ama belirli olan bir şey var, CHP bu durumdayken belediyelere yönelik operasyonlar devam edebilir. Hem de öyle terör örgütüyle işbirliğine yönelik suçlamalarla değil, bildiğiniz mali suçlarla. Yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma vs. derken bir bakmışsınız belediye bürokratlarından başlayan soruşturmalar başkanları da kapsamış!
Son bir not…
Söylentiye göre CHP yönetimi son kayyum operasyonlarından bir hafta önce haberdar olmuş. Dediğim gibi söylenti. Doğruysa, bu iş tıpkı İstanbul’da milletvekilleri ile yapılan toplantıda dile getirilen “partiyi, uyum partisi yaptınız” eleştirilerine, “kafayı taktım gece hiç uyuyamadım” diye yanıt vererek geçiştirilemez…