2024 ilginç bir yıl olmaya aday görünüyor doğrusu. 2023’ün küresel ekonomi için uzun vadeli etkileri açısından en önemli hadisesi aslında jeoekonomik ayrışmaydı. Eskiden küreselleşme deyince dünya bir bütündü, parçalara ayrışmamıştı. Dünya o bütünlük sayesinde düzleşiyordu bir nevi. Artık değil.
Neden? Ekonomik güvenlik ile ilgili endişelerden. Ülkeler arasında beliren derin güven bunalımı, 2024’ün akılda tutulması gereken birincil belirleyicisi olacak gibi duruyor. Ya ülkeler arasında güveni tesis edecek bir yeni yol bulacağız ya da bu yıldan başlayarak uzun süre bu jeoekonomik ayrışmayı konuşacağız.
Doğrusu ya, dünyanın birbiri ile iletişimi kesmeye başlayan ekonomi bloklarına ayrışması süreci, pandemiyle birlikte başladı. Hadisenin siyasi rekabetle ilgili bir nedeni elbette var. Ama mesele bir tek siyasetten ibaret değil. Çin’in pandemiyi yönetme tarzı, ekonomik güvenlikle ilgili endişeleri körükledi doğrusu.
Ulus ötesi tehditleri yönetmek için gereken mekanizmalara sahip olmadığımızı yenilerde öğrendik. Şimdi herkes pandemi, iklim değişikliği, radikalleşme ve ekstremizm gibi ulus ötesi tehditler için ne yapmak gerektiğini düşünüyor. Bir taraftan da herkes kendi blokunu diğerinden ayrıştırmaya çalışıyor.
Hindistan neden önemli oldu, otomobiller neden limanda kaldı?
Doğrusu ya ben 2024’te dikkate alınması gereken iki haberi bu aralarda gördüm. Öncelikle geçen hafta Volswagen Amerika’ya satmak üzere getirdiği otomobilleri ülkeye sokamadı. Binlerce Porsche, Bentley ve Audi limanda kaldı. Neden? Haberlere göre, ana şirket olan Volkswagen’in tedarikçilerinden birinin bazı parçaları Sincan’daki Uygur çalışma kamplarından temin etmiş olması, “Uygur Zorla Çalıştırmayı Engelleme Yasası”na (Uyghur Forced Labour Prevention Act) aykırı bulunmuştu Amerikalı yetkililerce.
Yasal düzenleme, Temmuz 2021’de Amerikan Senatosu’ndan oybirliğiyle geçip Aralık 2021’de de Kongre’de 428’e 1 kabul edilmişti. Ama doğrusu ya, ilk kez yasal düzenleme harekete geçiyordu. Volkswagen, 1000 Porsche SUV, birkaç yüz Bentley ve birkaç bin Audi’yi kapsayan bu inceleme sonucunda gereken tedbirleri almakta olduğunu açıkladı.
Hindistan’ın ise artık Apple şirketinin küresel iPhone üretiminin yüzde 12’sini artık tek başına üstlenmiş olduğu da bu aralar açıklandı. Jeoekonomik ayrışma aslında küresel değer zincirlerinin yeniden yapılanması demek. Hiç kimse bunun bir günde olmasını beklemiyordu. Hatta doğrusu ya, bu o kadar da kolay değil diye bakıyorduk.
Benim aklımda hep yıllar önce Pekin’deki bir toplantıda bir Çinli yetkilinin “işçi ücretlerinin ucuz olması, Myanmar’a veya Bengaldeş’e yatırım yapmak için yeterli değil” demesi vardı. Konu, Çin’in dış yatırımlarından bölge ülkelerinin pay almasıydı. “Mesela” demişti Çinli yetkili “Myanmar’a yatırım yaptığınızda her fabrikaya bir jeneratör altyapısı kurmanız gerekiyor.” İşi biliyordu, dersine çalışmıştı. “Aynı bizim Orta Doğu mesela Kuzey Irak” diye düşündüğümü hatırlıyorum, o vakit.
İlk aklınıza gelen, “canım o demir çelik fabrikası bir yerden bir yere taşınamaz” olabilir ama bence “ne kadar zamanda?” diye sormakta fayda var. Ayrışma birden olmuyor ama öyle anlaşılıyor ki, süreç işlemeye devam ediyor. Küresel değer zincirleri yeniden yapılanıyor. Hindistan alan kazanırken Türkiye hala bekliyor.
Yeşil dönüşüm süreci Türkiye ekonomisinin bölgesel yeniden yapılanması için fırsattır
Türkiye neyi bekliyor? Bu kez de mahalli idare seçimlerinin bitmesini bekliyor. Nisan’dan itibaren hakiki bir ekonomik istikrar paketinin şekillenmesini, yapısal reform gündeminin biçimlenmesini bekliyoruz. Açıktır ki hem OVP’de hem de 12.Planda ortaya konulan çerçevenin harekete geçmesini bekliyoruz.
Küreselde yeşil dönüşüm ve jeoekonomik ayrışmadan yararlanarak Türkiye’nin ekonomik güvenlik ile ilgili endişelerini izale edebilmek mümkün. Nedir? Mesela Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde 72’si ve milli gelirin yüzde 77’si birinci ve ikinci derece deprem riski bölgelerinde. İsteyen grafiğe bakabilir.
Ne yapmak gerekiyor? Bu bölgelerde elbette afet riskine karşı önlem almak gerekiyor ama aynı zamanda Türkiye ekonomisinin bölgesel yeniden yapılanması üzerinde de düşünmeye başlamak gerekiyor. Bölgesel bazda yeniden yapılanmayı düşünmek demek, her ilin, her bölgenin bundan 25-30 yıl sonra ne olmak istediğini bugünden düşünmeye başlaması demek aslında. Neden? Aynı küresel yeniden yapılanma gibi, değişimin bir günde bir anda olabilmesi mümkün değil, fabrikaları birden söküp götürmek akla uygun değil. Ama zaman içinde olabilir. Doğru bir müşevvik sistemi tasarlanırsa olabilir.
Doğrusu ya, bu yeniden yapılanmanın nasıl olabileceğini görmek için, Türkiye’nin beceri haritasını gözümüzün önünde canlandırarak işe başlamak gerekiyor. Şekil 2, Türkiye’nin her ilinin sektörel ekonomik altyapı açısından İstanbul’la ne kadar benzeştiğini gösteriyor. Böyle bakarsanız mekânsal/bölgesel yeniden yapılanma için geniş bir imkan altyapısı mevcut aslında. Sektörel benzerlik açısından bakıldığında Bursa yüzde 65 İstanbul’a benziyor. Aynı benzerlik Ankara ve İstanbul arasında yüzde 61. Konya ile İstanbul yüzde 58 ama Ankara ve Konya’ya birlikte bakarsanız benzerlik yüzde 62 oluyor. Bu durumda Filyos’tan Mersin’e inen bir yeni sanayi kuşağını tahayyül edebilmek aslında mümkün öncelikle.
Ama bu görsele bakarak Güney Doğu’da Gaziantep ve Mardin etrafındaki imkanlar havuzunu da görebilmek mümkün doğrusu. Yeşil dönüşüm, Türkiye ekonomisinin yeni büyüme stratejisini düşünmek için geniş bir imkan alanı açıyor.
Faiz indirimleri ne zaman başlar sorusu için daha çok erken
Şimdilerde Erzincan’da göz göre göre ortaya çıkan maden felaketi nedeniyle memleketin kurumsal kapasitesi konusunda karamsarız. Zaten 2024’te ekonomik toparlanma konusunda da etrafta derin bir karamsarlık var. Bu karamsarlığı aşmak ve ileriye doğru pozitif bekleyişleri güçlendirmek için büyük bir fırsat nisan-mayıs ayları. Ülkenin her yerinde bölgesel yeniden yapılanma ve atılacak adımlar konusunda bir heyecan yaratabilmek mümkün aslında. Ama doğrusu ya, ben memleket sathına yayılmış bir heyecan fırtınası, bir arayış süreci göremiyorum. Hindistan’da var mesela. Ama burada yok.
Halbuki yalnızca tasarlanacak program çerçevesi değil, programın iletişim politikası da son derece önemli. Katılım ve meşveret olmazsa olmaz, başarı açısından. Ne yapılacağından daha önemlisi kimlere ve nasıl anlatılacağı bana sorarsanız.
2024’ün iktisadi toparlanma açısından başlangıcın sonu olması ne demek? İstikrar arayışında ciddi ve kararlı olduğumuzu ele güne göstermek demek. Ciddiyetin kaynağı programın çerçevesi, yani ne yaptığımız olacak. Kararlılığın kaynağı ise attığımız adımlar yani nasıl yaptığımız olacak. 2024 söz konusu olduğunda lafa, faiz indirimleri ne zaman başlar diye girmemek gerekiyor bana sorarsanız.
Gide gide ancak başlangıcın sonuna ulaşacağız bu yılın sonunda. Ne yaptığımız, ne kadar ciddi olduğumuz netleşecek. Daha ortada bir iş başarmanın, yeniden yapılanmanın heyecanı da yok. Durun bakalım…