Çeyrek asır öncesi, yıl 1999... Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’nin liderliğindeki partilerin üçlü koalisyonu işbaşında. Ekonomik krizin ayak sesleri duyulmaktadır. Ortada bir de seçim karmaşası vardır. Cem Karaca bu ortamı tanımlamak için Osmanlı İmparatorluğundan gelen bu sözü temel alarak bir güfte yazar ve şarkıyı da seslendirir.
“Bindik bir alamete gideyoz kıyamete...”
Önceki akşam Ekonomi Muhabirleri Derneği üyeleri olarak hemen her yılbaşından önce yaptığımız gibi topluca yemekteyiz. Niyetimiz haber stresinden uzak güzel bir akşam geçirmek. Ama ne mümkün!
O kadar gazetecinin olduğu yere haber anında ulaşıyor. Bir arkadaşımız heyecanla “Asgari ücret açıklanacakmış” diyor. İyi de asgari ücretin perşembe ya da cuma günü açıklanacağı söylenmemiş miydi? Asgari ücret zaten açıklamanın ne zaman yapılacağının ilan edildiği Kabine toplantısında belki çoktan belirlenmişti de açıklamanın günü olarak perşembe ya da cumaya işaret edilmişti. Anlaşılan açıklama erkene alınmıştı.
Bizim yemek bir anda haber koşuşturmasına dönüyor; herkes ulaşabildiği yerlerden haber alabilme telaşına düşüyor. Neyse ki bu koşuşturma uzun sürmüyor ve asgari ücret açıklanıyor. Bu sefer de açıklamanın niye böyle apar topar akşam saatinde yapıldığı ve artış oranının niye tüm tahminlerin altında kaldığı tartışmasına girişiliyor.
Ekonomi Muhabirleri Derneği üyeleri olarak bizler, asgari ücretin açıklanma zamanlamasından etkilendik; yemeğe biraz haber arası vermemiz gerekti, o kadar.
Ama ya diğer kesimler, özellikle asgari ücret alanlar...
Reel olarak kayıp vardı, yoktu!
Asgari ücret belli olmuştu ve dün oturdum bu konuda ne yazsam diye düşünmeye başladım.
Yıllara göre ücret çıkarılabilir, ücretteki artış enflasyonla kıyaslanabilir ve bir dizi değerlendirme yapılabilirdi.
Ama bunların bir önemi kalmış mıydı?
Öyle tutup detaylı hesaplamalar, değerlendirmeler yapmanın bir önemi var mıydı?
İktidar hâlâ çalışanları ve emeklileri enflasyona ezdirmedik diyordu.
Oysa TÜİK’in hesapladığı TÜFE artışı bile aksini söylüyordu.
“Siz böyle söylüyorsunuz ama bakın TÜFE’ye göre bile çalışanlar ve emekliler enflasyona yenik” demenin ne önemi vardı ki?
En başta enflasyona ezilenlerin çoğu bu durumdan pek de şikayetçi değilse; zaman zaman serzenişler duyulmakla birlikte sandık önlerine geldiğinde kendi söylediklerini bile unutup aynı yolda yürümeye devam ediyorlarsa “Asgari ücret reel olarak şöyle oldu, böyle oldu” demek ne ifade edecekti ki?
Dolayısıyla "alan razı satan razı" sözünü biraz değiştirip şöyle demek yanlış olmazdı:
“Satan zaten razı da alan da razı!”
Bu da demektir ki ortada bir sorun yok.
Yoksullukmuş, daha ötesi açlıkmış; yok şu sınırıymış, bu sınırıymış, geçiniz?
Bu durumda ne denilebilir ki?
“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!”
Açıklama niye öne çekildi?
Hemen herkes bu sorunun yanıtını arıyor...
En çok dile getirilen görüş de şu:
“Merkez Bankası perşembe günkü (bugün) faiz kararı öncesinde önünü daha iyi görebilsin diye asgari ücret açıklaması öne çekildi.”
Ne yani, asgari ücret salı akşamı değil de dün sabah, hatta bu sabah açıklansa Merkez Bankası faiz kararını vermekte zorluk mu çekerdi? (Faiz kararını Merkez Bankası’nın verdiğini varsayıyorum.)
Daha da ötesi, asgari ücretin ne olacağı önceki gün yapılan Kabine toplantısında muhtemelen belli olmuştur. Merkez Bankası’na bu tutar fısıldansa ve asgari ücret cuma günü açıklansa ne olurdu ki?
Dolayısıyla asgari ücret açıklamasının Merkez Bankası’na faiz kararı öncesinde zaman tanıma amacıyla öne çekildiği görüşüne itibar etmek çok zor.
Açıklama akşam saatinde yapılarak olabildiğince az konuşulsun istenmiş olabilir mi? Pek sanmıyorum. Tutar düşük diye bu çok konuşulsa, çok itiraz gelse ne olacak ki, bu kimin umurunda ki?
Yine, yeniden; yönetilen-yönlendirilen!
2025’te enflasyonla mücadeleye devam ya, bunun için asgari ücret yalnızca yüzde 30 artırıldı ya... Şimdi sırada yönetilen-yönlendirilen fiyatları da en fazla bu oranda artırmak var. Kaldı ki bu konuda verilmiş bir söz de var.
Bekliyoruz ve ne yapıldığının takipçisi olacağız.
Eğer yönetilen-yönlendirilen fiyatlardaki artış, hele hele yeniden değerleme oranına göre belirlenecek artışlar, yüzde 43,93’lük YDO’ya bire bir bağlı kalınarak uygulanırsa demek ki o söz tutulmayacak demektir.
Bu konuda çok fazla zaman da kalmadı. Bekleyip göreceğiz!