Sıra dışı bir kriz ile karşı karşıyayız. Global koronavirüs salgınının yarattığı kriz, daha önce karşılaştığımız salgınlardan da, ekonomik sorunlardan da boyut, kapsam ve hız açısından çok farklı. Koronavirüs krizine karşı açıklanan 100 milyar liralık paket, sorunun boyutu karşısında çok yetersiz. Sadece miktar olarak değil, vizyon, yaklaşım ve politik tercih açılarından da derde deva olmaktan uzak. Mevcut durumda izlenecek politikaların birinci önceliği toplum sağlığı, omurgası da krizin yol açtığı veya büyüttüğü toplumsal sorunlara çareler bulmak olmalı. Buna karşın açıklanan paketin en zayıf yanı toplumsal ayağı.Açıklanan önlemler manzumesi, sıradan bir krizle mücadele çerçevesinin pek de dışına çıkamıyor. Üstelik bu dar çerçeve bile iç tutarlılık ve öncelikler açısından çok sorunlu. Bilinen, sıradan ekonomik kriz önlemleriyle bu çok boyutlu krizle baş etmek imkansız. Hem hızlı, hem de yaratıcı çözümler gerekiyor. Bu da ezberleri bozmadan, eski kalıpların dışına çıkmadan mümkün olmayacak. Mevcut ekonomik sistem ve hakim politik düzen, geçmiş krizlerde çözüm paketlerini tasarlarken, sorunun sosyal boyutlarını rahatlıkla geri plana atabiliyor, hatta görmezden gelebiliyordu. Sosyal itiraz sistemi rahatsız edecek boyutlara ulaşmamışsa, çözüm paketlerinin odağı finans piyasalarının canlandırılmasına ve kendi öncelik sıralamasına göre sektör ve şirketlerin ayakta tutulması ile sınırlı kalıyordu. Sosyal alandaki çözümler bile bu iki öncelikli alanın ihtiyaçlarına göre tasarlanıyordu. Şimdi karşı karşıya kaldığımız kriz, sosyal sorunlara yönelik çözümleri geri plana atarak baş edilebilecek bir kriz değil. Sosyal alandaki tahribatı giderecek etkin önlemler içermeyen paketlerin şirketler, sektörler ve finans piyasaları tarafındaki çöküşü önleme gücü de olmayacak. Bu yüzden en neoliberal ülkeler, en piyasacı hükümetler bile devasa sosyal paketler açıklıyor, kamucu çözümler bulmak zorunda kalıyorlar. Türkiye, bu krizle ekonomisi zaten durgunluk ve daralmayla boğuştuğu koşullarda karşı karşıya geldi. Bir yanda seçim hesaplarıyla tüketilmiş bütçe olanakları, zayıf döviz rezervleri, diğer yanda yüksek enflasyon ve rekor işsizlik ile zaten çok kırılgan durumdayız. Suriye ve Libya gibi konular da ayrı bir sorun yumağı. Bu koşullarda koronavirüs krizinin getireceği ek yüklerle mücadeleye elimiz çok zayıf olarak başlamak zorundayız. Para basmak ve daha fazla borçlanmak, gelecekte önümüze çıkartacağı sorunlara rağmen kaçınılmaz olarak kabul edilecek. Bu durum yapılacak harcamaların doğru yerlere yapılmasını çok daha önemli hale getiriyor. Harcamalarda birinci ve en acil öncelik toplum sağlığı ve sağlık sistemi olmak zorunda. Diğer idari önlemlerin de sağlık öncelikli ve hızlı olması gerekiyor. Salgının yayılmasını önlemeye dönük adımların gecikmesinin nelere mal olacağını kestirmek zor ama yüksek olacağı açık. Harcamaların sağlıktan sonraki önceliği ve asıl ağırlığı sosyal destekler olmak zorunda. Açıklanan paketin ihmal ettiği bu alanın hızla tahkim edilmesi gerekiyor, elektrik, su, havagazı ve internet gibi ihtiyaçların ücretsiz karşılanması, kira desteği, bireysel borçların ertelenmesi gibi doğrudan ailelere yönelik destek paketleri sadece bugünün sorunlarını çözmenin değil, gelecekte ekonominin yeniden canlandırılmasının da birinci dereceden yardımcısı olacaktır. Ezberleri bozmak, eski kalıpları kırmak öncelikle kısa vadeli sorunların üstesinden gelmek için gerekiyor. Ancak yüzleştiğimiz sorunlar, mevcut ekonomik ve sosyal sisteme de ezber bozarak, kalıp kırarak yeniden bakmamızı gerektirdiğini de unutmayalım.