ABD Başkanı Joe Biden, göreve başladıktan yaklaşık üç ay sonra, 23 Nisan’da aradığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı 1915 olaylarını resmen “soykırım” olarak nitelendireceği konusunda bilgilendirdi. Ertesi gün de, dediğini yaptı. Biden’ın açıklaması, halihazırda S-400’ler nedeniyle konan CAATSA yaptırımları, Türkiye’nin F-35 uçak projesinden atılması, Halkbank davası, FETÖ elebaşının ABD’de ikamet etmesi gibi büyük krizlerle boğuşan Ankara-Washington ilişkilerine yeni ve çok ciddi bir sorun daha ilave etmiş oldu. Peki bu noktaya nasıl gelindi ve bundan sonra ne olacak? İşte olası yanıtları;
NE OLDU?
Biden açıklamasını sadece Osmanlı ile sınırlı tuttu, Türkiye Cumhuriyetini karıştırmadı
Biden’ın içinde iki kez “soykırım” ifadesi geçen 24 Nisan açıklamasındaki en belirgin detay, ABD Başkanı’nın 1915 olaylarını “Osmanlı dönemi” ile sınırlı tutması oldu. Ermeniler, özellikle son yıllarda 1915 olaylarını 1923’e kadar uzatarak, Osmanlı’nın yerine kurulan genç Cumhuriyeti ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü de suçlamalarına dahil etmeye başlamışlardı. Biden açıklamasında “Osmanlı dönemi” diye özel vurgu yaparak, Türkiye Cumhuriyeti’ni “soykırım” iddialarının dışında tuttu.
Amerikalı yetkililer daha sonra Amerikan basınına yaptıkları açıklamalarda, 24 Nisan tarihli metinde İstanbul yerine “Constantinopolis” ifadesinin kullanılmasının da bunun işareti olduğuna vurgu yaptılar.
Ancak Joe Biden’ın 40 yılı aşan siyasi kariyerinde hep Rum-Yunan tezlerine yakın hareket etmesi, Ankara’da “Constantinopolis” ifadesinin ABD’deki Rum-Yunan lobisine de “selam” olarak yorumlandı.
Şunu da belirtmekte fayda var; Biden’ın açıklamasında Türkiye Cumhuriyeti’ni olaylardan vareste tutmuş olmuş olması, yapılan açıklamanın olası hukuki sonuçlarını da değiştirmiyor; Türkiye Cumhuriyeti uluslararası hukuk açısından resmen Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi. Dolayısıyla Osmanlı döneminden kalacak her türlü hukuki “bakiyenin” sorumluluğunu da taşıdığı bir gerçek. Bunun en somut örneği, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ödenen Osmanlı’nın Düyun- u Umumiye borçları.
NASIL OLDU?
Türkiye’nin elinde ABD’ye karşı koz kalmadı
ABD başkanları her 24 Nisan’da 1915 olayları hakkında açıklama yayınlarlar. Ancak –önce “soykırım” deyip, sonra geri çeken Ronald Reagan dışında- hiçbir ABD Başkanı “soykırım” ifadesini kullanmamıştı.
Bunun nedeni, Türkiye’nin bölgesinde önemli bir aktör olması, Ortadoğu ve Avrasya’daki dengeler açısından Washington için önemli bir değer olarak görülmesiydi.
Ancak özellikle son 10 yıllık dönemde, AK Parti iktidarlarının silahlı kuvvetler destekli- ancak sonuç getirmeyen- dış politika hamleleri ile ülkeyi içine soktukları–AK Parti kurmaylarının deyimiyle değerli, ama aslında değeri kendinden menkul- yalnızlık, Türkiye’nin bölgede oynadığı kritik rolü iyice azalttı.
AK Parti hükümetleri;
Davos’taki “one minute” şovu ve Mavi Marmara olayı ile ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin desteğini yitirdi;
Ortadoğu’da Araplar arası çatışmalarına taraf olunması önce Mısır’ın Rum-Yunan cephesine geçmesine, ardından da Körfez ülkeleriyle adı konulmamış bir soğuk savaş başlamasına neden oldu;
Ankara’dan yapılan “Eyyyy” hitabıyla başlayan, “sen kimsin” diye devam ederek mitinglerdeki parti yandaşlarını heyecanlandırmak için yapılan çıkışlar, Türkiye’nin hem Batı ülkeleri, hem de komşuları ile ilişkilerine büyük zarar verdi.
Ortaya çıkan yalnızlık ise, Türkiye’nin bölgede oynayabileceği kritik rolü gün be gün etkisizleştirdi.
Bu “nasıl oldu” sorusunun bölgesel açıklaması. ABD-Türkiye ilişkileri özelinde ise, özellikle Trump döneminde AK Parti hükümetlerinin Washington’dan gelen, kimi zaman onur kırıcı salvolara gerekli yanıtları ver-e-memiş olmaları Biden yönetimini cesaretlendirdiği düşünülebilir.
Trump döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderilen ve içinde hakarete varan ifadeler bulunan mektuba sessiz kalınması;
Trump’ın Erdoğan’ın Washington ziyaretindeki ortak basın toplantısında, Suriye’deki PKK terör örgütü uzantısının elebaşından “övgülerle” bahsetmesi ve buna yerinde ve anında tepki verilmemesi;
Biden yönetiminin “soykırım” denmesine de Ankara’nın büyük kriz çıkarmayacağı hesabını yapmasının önünü açtı. Nitekim, Biden’ın 24 Nisan açıklamasının ardından Erdoğan’ın beklenen tonda bir yanıt vermemesi, Ankara’daki Amerikan elçisinin gönderilip, Washington’daki Büyükelçi’nin geri çekilmemesi de bu hesapları – şimdilik- doğrular nitelikte.
NE OLACAK?
“4T” politikasının “tazminat" ayağı devrede
1915 olayları konusunda aşırı milliyetçi Ermenilerin yaklaşımı “4T” diye kısaltılan politika çerçevesinde oldu; Terör, Tanınma, Tazminat ve Toprak.
ASALA terör örgütünün Türk diplomatları şehit etmesi, politikanın “terör” ayağını oluşturdu. Terör sayesinde 1915 olaylarının uluslararası alanda öğrenilmesi sağlandı. Bunu tüm dünyadaki Ermeni lobilerinin olayları “soykırım” olarak tanıtmak için hamleleri izledi.
Ülkelerin olayları resmen “soykırım” olarak tanımaları ile ise “tazminat talepleri” devreye sokuldu.
ABD’de, 1915 olaylarında hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının ya da hayat sigortası ödemeleri yapmış olan sigorta şirketlerinin Türkiye aleyhine açtığı onlarca dava var. Bu davalar, ABD yönetiminin resmen “soykırımı tanımadığı” dönemde sonuç vermemişti. Ancak Biden’ın “soykırım” kelimesini resmen kullanmış olması, dava sürecinin yeniden işletilmesine neden olacaktır. ABD’den gelecek bir mahkumiyet ve tazminat talebi –ardından Türkiye Cumhuriyeti mallarına el konulması işlemleri (el koymanın THY uçaklarına bile olabileceği konuşuluyor) tüm dünyaya yayılabilir. Burada örnek, Nazi Almanya’sı döneminde Yahudi soykırımının ardından yaşanan gelişmeler. Almanya, hem Naziler’in katlettiği Yahudiler’in ailelerine, hem de ikinci dünya savaşı döneminde yaşananlar nedeniyle pek çok ülkeye tazminat ödedi, ödemeye de devam ediyor. İsviçre’nin Naziler’in yağmaladığı mallarla edindikleri altınları yakın zamanda geri vermeyi kabul etmesi, hep açılmış bu davaların eseri. “4T” politikasının “toprak” ayağı ise zaten Ermenistan Devleti’nin kuruluş bildirgesinde “Büyük Ermenistan” atfıyla mevcut.
Kısacası, Biden’ın “soykırım” demesi sembolik ya da önemsiz bir adım değil; ABD gibi güçlü bir ülkenin yürütmesinin başındaki ismin “soykırım” ifadesini kullanması, buna gerekli tepkinin verilmemesi, ilerde Türkiye Cumhuriyeti’ni büyük sorunlarla karşılaştırmaya aday…