Türkiye, Avrupa-Atlantik güvenliğinin kritik kurumu NATO’nun genişlemesini veto edip etmemeyi tartışadursun;
Uzak Asya’da “Hint-Pasifik NATO’sunun” temelleri atılıyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Güney Kore ve Japonya’yı kapsayan Asya ziyaretinde hem ekonomik, hem de güvenlik alanında yeni oluşumların ayak sesleri duyuldu.
“REFAH İÇİN HİNT-PASİFİK EKONOMİK SİSTEMİ”
Biden’ın Japonya ziyareti sırasında ABD Başkanı, bölgeden 12 ülkenin liderleri ile bir araya geldi ve bu zirve toplantısında yeni bir “uluslararası ekonomik oluşum” senedinin altına imza atıldı. “Hint-Pasifik bölgesinin refahı için ekonomik sistem” adı verilen ve Asya-Pasifik bölgesindeki ticaretin önündeki engelleri azaltmayı amaçlayan belgenin altına Biden dışında, Avustralya, Brunei, Hindistan, Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Yeni Zelanda, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam liderleri imza koydu. Belgenin önemi, imzacı liderlerin dünya üretiminin yaklaşık yüzde 40’ını gerçekleştiren ülkeleri temsil etmeleri.
Belli ki ABD, bir önceki Başkan Trump döneminde geri çekildiği Asya’daki ticari ortaklıklara yeniden dönüyor. ABD önderliğindeki yeni ticaret oluşumunun hedefi ise, adı hiç telaffuz edilmemiş de olsa, Çin.
“HİNT-PASİFİK NATO’SU” QUAD
Biden’ın ziyareti sırasında gerçekleşen bir başka zirve toplantısı ise güvenlik alanında oldu. ABD Başkanı, Japonya, Avustralya ve Hindistan liderleri ile de bir toplantı yaptı. Uluslararası alanda QUAD olarak anılan bu gruplaşmanın gayrı resmi adını ise bizzat Çinliler buna tepki gösterirken koydu; “Hint-Pasifik NATO’su”.
ABD, sadece aylar önce İngiltere ve Avustralya ile birlikte savunma alanında ortak üretime ilişkin AUKUS projesine başlamıştı. QUAD, Hindistan ve Japonya’nın da bu gruplaşmaya bir şekilde dahil edilmesi olarak okunabilir.
Biden’ın Asya ziyareti seçimlerden yeni çıkmış Japonya ve Avustralya’nın yeni Başbakanları’nın ABD’nin Çin’e karşı oluşturmaya çalıştığı bu gruplaşma için son derece hevesli olduklarını ortaya koydu. Sonbaharda göreve gelen Japon Başbakanı Fumio Kishida’nın ilk icraatlarından biri ülkesinin savunma bütçesini arttırmak olmuştu. Japonya da, tıpkı Almanya gibi, ikinci dünya savaşındaki yenilginin ardından savunma için bütçeden çok küçük paylar ayırıp, asıl parayı kalkınmaya harcadı on yıllar boyunca. Ukrayna savaşının ardından Almanya Başbakanı’nın hem 100 milyar Euro’luk ek bir harcama kalemi oluşturup, hem de yıllık bütçelerde savunmaya ayrılan payı yüzde 2’ye çıkarması (yıllık kabaca 50 milyar Euro’luk bir ek bütçe anlamına geliyor) Avrupa’daki tüm savunma dengelerini değiştirecek bir hamle olarak yorumlanmıştı. Şimdi dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi konumundaki Japonya da Almanya’nın bu ayak izlerini takip etmeye başladı.
TAYVAN MESELESİ; BİDEN’IN SERT SÖYLEMİ
Biden bir yandan Asya-Pasifik’te adını koymadan Çin’e karşı yeni bir askeri/savunma oluşumunun tohumlarını atarken, diğer yandan da Pekin yönetimi açısından en hassas konu olan Tavyan meselesine de –deyim yerindeyse- balıklama daldı Asya gezisi sırasında.
Basın toplantısında Çin’in Tayvan’a saldırması halinde, ABD’nin müdahale edip etmeyeceğini soran gazetecilere ABD Başkanı, “askeri olarak müdahale ederiz” yanıtını verdi. Biden’ın bu yanıtı tüm dünyada Washington yönetiminin Tayvan’a “güvenlik garantisi vermesi” olarak yorumlandı ve Çin’in büyük tepkisiyle karşılandı.
Ancak ABD Başkanı, Asya gezisinin ilk gününde yaptığı bu çıkışı, daha sonra yumuşatma yolunu seçti; ABD’nin mevcut Çin/Tayvan politikasının değişmediğini, hala tek Çin’i tanıma durumunun devam ettiğini uzun uzun anlattı Biden daha sonraki basınla buluşmalarında.
Belli ki ABD, Çin’i ekonomik ve askeri olarak çevreleme politikasına tam gaz devam ediyor da olsa, söylemde doğrudan Pekin’i hedef almak henüz gündemde değil. Asya-Pasifik bölgesinde ABD’nin kurmaya çalıştığı yeni ekonomik-askeri gruplaşmalar henüz emekleme aşamasında. Bu dönemde Çin’le girilecek sert polemikler, bu gruplara katılması istenen ülkelerin çekinip, geri durmasına neden olabilir diye hesaplıyor Washington yönetimi. Dolayısıyla, Biden’ın ilk günkü sert çıkışını, ABD açısından –hadi gaf demeyelim- bir “yol kazası” olarak okumak mümkün.
ABD, bir yandan Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’yı hem askeri olarak, hem de yaptırımlarla ekonomik açıdan etkisizleştirirken, bir yandan da Çin’e karşı Asya-Pasifik’te çevreleme politikasını yürütüyor.
ABD’nin ilmek ilmek dokumakta olduğu bu küresel strateji sürerken;
AK Parti hükümetinin bir yandan NATO’nun Finlandiya ve İsveç’i de bünyesine katmasına yönelik “veto tehdidinin”, diğer yandan Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyon çıkışının ne anlama geleceğini uzun uzun düşünmek gerek…