Biden görüşmesinden çıkanlar

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden arasındaki, Brüksel NATO zirvesi çerçevesinde gerçekleşen ikili görüşmede pek sürpriz yok;

Anlaşmazlık konuları olduğu gibi dururken, taraflar ağırlığı işbirliği yapabilecekleri konulara vermeyi kararlaştırdılar. Ayrıntılar şöyle;

S-400 konusu çözülmeden “buzdolabına” kaldırılmış görünüyor; Bunun yerine savunma sanayinin diğer alanlarında işbirliğinin önü açıldı. Mesela, Türkiye’nin Pakistan’a satacağı ATAK helikopterler için ABD’den izin çıkması artık büyük olasılık. Nitekim Türkiye’nin Filipinler’e satacağı ATAK helikopterleri için Washington yönetimi yaptırımlara “istisna” getirmişti.

Ancak elbette iki ülke arasındaki savunma sanayi işbirliğinin gelişmesinin Ankara açısından bir şartı var; Türkiye’nin ikinci s-400 bataryasını almaması ya da füzeleri kullanmaması.

PYD-YPG konusunda Erdoğan-Biden görüşmesinde uzlaşma olmadı. Erdoğan’ın görüşme sonrasında düzenlediği basın toplantısında kullandığı “terör meselesinde örgütler arasında ayrım yapan, iyi terörist-kötü terörist sınıflamasına giden çarpık anlayış mevcudiyetini koruyor” cümlesi bunun somut kanıtı.

Ancak ABD’nin yeni yönetiminin Suriye’de izleyeceği yol haritasını daha tamamen netleştirmemiş olması nedeniyle, bu konuda zaten Biden-Erdoğan görüşmesinden bir sonuç beklenmiyordu. ABD’nin Suriye politikası, Biden’ın bugün Cenevre’de Rusya Lideri Putin ile yapacağı görüşmede netleşecek. Ağırlığı Çin tehdidine ve Güneydoğu Asya’ya verme işaretleri gösteren Biden yönetiminin, Suriye konusunu Rusya’ya “ihale etme” ihtimali büyük. Eğer bu gerçekleşirse, Türkiye’nin bu konudaki en büyük muhatabı Moskova olacak. İdlib dışında, Fırat’ın doğusunun geleceği konusunda da Erdoğan-Putin uzlaşması gerekecek. ABD ise, Suriye’de Moskova ile rekabetini “Türkiye üzerinden hayata geçirmek” konusunda yol alabilecek.

AFGANİSTAN konusunda ise Erdoğan ile Biden arasında mutabakat sağlanmış görünüyor. Erdoğan, bilinen planın genişleyerek, Pakistan ve Macaristan’ın da Kabil havaalanının güvenliğinde Türkiye ile birlikte çalışacağını açıkladı. Pakistan’ın plana dahil olması Taliban’ın iknası, Macaristan’ınki ise AB’den mali ve istihbarat desteği için elzem. İki ülkenin daha “elini taşın altına koyması”, Afganistan gibi zor bir coğrafyada Türk askerinin tek başına ve korumasız kalmasını- bir ölçüde- engelleyecektir.

NATO’nun Karadeniz’de rol oynaması konusunun Erdoğan’ın basın toplantısında gündeme gelmiş olması, görüşmenin “sürprizi” niteliğinde. Türkiye’nin mevcut dış politikası –Rusya’yla gerginliği arttırmamak için- NATO’yu Karadeniz’den olabildiğince uzak tutmak olarak belirlenmiş durumda. Oysa Erdoğan basın toplantısında “Akdeniz’den Karadeniz’e, Avrupa’dan Asya’ya kadar NATO’nun sağladığı güvenlik şemsiyesine ihtiyaç duyulan her yerde, İttifak aktif rol üstlenmelidir” dedi.

Bu ifade, ABD’nin yıllardır NATO’yu Karadeniz’de etkin kılmak için yaptığı politik salvolar düşünülürse, AK Parti hükümetinin Washington’un çizgisine yaklaştığını gösteriyor. Ancak bu duruma Moskova’nın sıcak bakmayacağı da aşikar.

“Doğrudan diyalog kanalları” konusunda Erdoğan’ın basın toplantısında kullandığı “iki müttefike ve stratejik ortağa yakışır şekilde doğrudan diyalog kanallarını etkin ve düzenli şekilde kullanma hususunda mutabık kaldık” cümlesi ilginç;

Belli ki Erdoğan bir önceki ABD Başkanı Trump’la kurduğu “doğrudan” ilişkiyi Biden’la da kurmanın ilk adımını atmış. Ancak bu çabanın ne kadar “başarılı” olduğu tartışma konusu. Bunu da, Erdoğan’ın Biden’a yaptığı Türkiye davetine “yoğunluğum var” yanıtını vermiş olması gösteriyor.

Basın toplantısında sorulan sorulara Cumhurbaşkanı’nın verdiği yanıt, Biden tarafından Erdoğan’a herhangi bir Beyaz Saray davetinin ise yapılmadığının işareti. Erdoğan, bundan sonraki olası ABD seyahatleri için Washington’u değil, Eylül’deki BM Genel Kurul çalışmalarını adres gösterdi. Büyük bir ihtimalle AK Parti hükümeti, yeni bir Erdoğan-Biden görüşmesi için Eylül’de BM Genel Kurul toplantıları sürecini zorlayacak.

ABD ile ticaret konusunda Erdoğan, iki ülke arasındaki 100 milyar dolarlık ticaret hedefinin 22-23 milyar dolarda kaldığından şikayet etti. Bu konu üzerinde çalışmak için uzlaşıldığını da açıkladı.

1915 olaylarını Biden’ın “soykırım” olarak tanıması konusu ise, gerek Erdoğan’ın Brüksel’e gitmeden önce yaptığı açıklamalar, gerekse Biden görüşmesinden sonraki basın toplantısında kullandığı ifadeler nedeniyle görüşmenin "en şaşırtıcı sonucu” olmaya aday. Erdoğan, Brüksel’e hareketinden önce Biden’a “soykırım” ifadesinin yanlışlığını görüşmede anlatacağını açıklamıştı. Oysa görüşme sonrasında basın toplantısında “hamdolsun” diyerek, bu konunun gündeme hiç gelmediğini söyledi. (Cumhurbaşkanlığı resmi sitesindeki basın toplantısı içeriğinde bu konuda Erdoğan’ın ağzından çıkan cümle, dolayısıyla “hamdolsun” kelimesinin kullanılmamış olması da ayrıca ilginç). Bizzat kendisinin bu konuyu açacağını açıklamış olması nedeniyle, görüşülmemiş olmasından dolayı neden Erdoğan’ın “hamdolsun” ifadesini kullandığı anlaşılamadı.

NATO zirvesinin kendisi de, zirveden yararlanarak NATO ülkeleri liderlerinin yaptıkları ikili görüşmeler de, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin yakın geleceği açısından önemli sonuçlar doğuracak gibi.

NATO bildirisi, Başkan Biden’ın sık sık tekrar ettiği şekilde “ABD’nin geri döndüğünü” iyiden iyiye ortaya koydu.

Üzerinde düşünecek, yazıp çizecek çok şey var. Devamı bir sonraki yazıda..

Tüm yazılarını göster