Görüntüler inanılır gibi değildi…
Kaybedilen canlar, analar, babalar, çocuklar, eşler, sevgililer ve kaybetmenin dayanılmaz acısını yaşayanlar.
“Mal canın yongasıdır” derler, hele ki böylesi ulusal kayıpların getireceği olumsuz sonuçlar, düşünülmesi bile zor olsa gerek.
Beyrut’un müreffeh ve barış dolu günlerinin tümünü görmedim amma hafızamda çok yeri vardır. İskenderun’a gelen Lübnanlı tüccarların bakliyat, canlı hayvan, balık gibi gıda maddeleri aldığını babamdan dinlerdim.
Radyo dinlemek sadece Uzun Dalga Ankara Radyosu üzerinden olabildiği günlerde, özellikle o günlerin yabancı pop şarkılarını, Beyrut’tan orta dalga üzerinden yayın yapan ve “Hunna savta Amerika/Burası Amerika’nın Sesi” anonsu ile başlayan radyodan da dinlemeye çalışırdık.
Mesleğe başladığım yıllarda, Orta Doğu ülkelerine hava yolu ile doğrudan erişim biraz zahmetli idi. Bizler de ya Hollanda’dan veya Finlandiya’dan gelen ve İstanbul’da yolcu indirip alan yabancı hava yollarını beklerdik. Başka bir seçenek de Middle East / Orta Doğu Hava Yollarının öğleden sonra uçuşu ile Beyrut’a gitmek idi. Oradan gideceğimiz diğer Orta Doğu ülkelerine yönlenmek ve erişim daha kolay oluyordu.
Akşam Beyrut’ta yatıp sabahleyin bindiğim taksi dolmuş ile gittiğim Şam yolculuklarım ilginç hatıralarım arasındadır. Lübnan Suriye gümrüğüne geldiğimizde şoför bizlere seslenerek “Cevazat/Pasaportlar” der ve bizden aldığı pasaportları damgalatarak geri getirirdi. Ara sıra da gelen Lübnanlı gümrükçü bir iki bagajı açtırırdı.
70’li yılların ortalarında Lübnan iç savaşı yeni başlamış ve Şam otelleri, bu iç savaşın fazla sürmeyeceğini düşünerek otellere yerleşmiş Lübnanlılarla doluydu. Beyrut’ta gecelediğimiz günlerde, iç savaşa karşın, akşam lokantaya yemeğe gider ve sahilde yürüyüş yapabilirdik. Ortam o kadar kötü değildi…
Amma Suudi Arabistan dönüşü bir gün kaldığımız otelin resepsiyonunda sabah gördüğümüz hareketlilik, bizleri biraz daha dikkatli olmaya yönlendirmişti. Çünkü akşam otele gelen silahlı insanlar, resepsiyonu ve lobide oturanları soyup gitmişlerdi.
Lübnan iş, finans, ticaret merkezi müreffeh bir yerdi.
Ben refahının tepe noktasını görmedim amma inişe geçtiğinde tepenin altındayken gördüm.
Sonraki yıllarda gelişen olayları hep endişe ile izledim ve düşündüm…
Niye?
Dış ticaret hayatımın 20 aktif yılının odak noktası Orta Doğu ülkeleri olmuştur. Bu nedenle de Arapça öğrenerek ticaretimi kolaylaştırdım. Ancak, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonra bu pazardan çıkmayı düşündüm ve Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ile AB ülkelerine yöneldim ve iyi ki öyle yapmışım.
Orta Doğu coğrafyasında birçok açıdan kuvvetli bir devletin, küresel oyun kurucuların hoşuna gitmediğini düşünmek pek de yanlış olmasa gerek. Hele son yıllarda bulunan yeni enerji kaynaklarının kontrol edilebilmesi iştahı, olaya farklı bir bakış açısı gerektiriyor.
60’lı yılların içerisindeki ve 70’li yılların başındaki Lübnan’ı düşününce, biz bu uzun soluklu küresel oyunun neresindeyiz iyi bilmek gerekiyor.
Hele işimiz dış ticaret ise ve biz de Orta Doğu ile çalışıyorsak…