Sözlüklerde “çürüme”, bitki ve hayvanların herhangi bir kısmının, türlü etkilerle veya en çok mikropların etkisiyle, kimyasal değişikliklere uğrayarak bozulup dağılması… Sağlamlığını, dayanıklılığını yitirmesi; vurulma ya da ezilme nedeniyle yapının bozulması ve işlevsiz hale gelmesi, yıpranma diye tanımlanıyor. Düşünce ve inanç bağlamında da, temelsiz ve kanıtsız kalma, anlamına geliyor.
Biraz daha değişik açıdan bakarsak, varlığın, nesnenin, metodun, düşüncenin ya da eylemin bileşen ve bağlamlarının çözülmesi diye de algılayabiliriz. Ayrıca, temel yapının bozulması, işlevlerin aksaması, varlığı ve aklı korumaktan uzaklaşması, nesli, düşünceyi ve inancı sürdürme ve kendini yeniden üreteme yeteneğinin yitirilmesi anlamına da gelir.
Çürüme, birikim yeteneğini korumaktan uzaklaştıran; uzun dönemli geleceği tehlikeye sokan; esneklik ve dayanıklılığın yitirilmesine yol açan, üreteme, değişim-dönüşüm, ayıklama, yalıtım ve işbirlikleri süreçlerini aksatan olgulardan biridir.
Çürümenin etkileri
Oxford Sözlüğü “yılın sözcüğü” seçimini yaptı: “Beyin çürümesi”.
Neden “beyin çürümesi” olgusu insanlığın gündeminde? Sorunun yanıtını küresel ölçekte yaşanan, kendini her geçen gün daha da hissettiren “eğilimler odağından” bakarak değerlendirmeliyiz.
İletişim- etkileşim tekniklerinin gelişmesi, ulaşılabilirlik ve erişilebilirliklerin artması insan doğasının önemli özelliklerinden birini, sürekli sorgulayarak ve deneyimlerle düşünce geliştirme yetkinliğini zayıflatıyor. İnsan doğasında bireyler, topluluklar ve toplumlar erişebildikleri malumatları daha önceki birikimleriyle benzeştirerek bir kanıya ulaşıyor; algı oluşturuyordu. İçinden geçtiğimiz süreçte, öylesine bir “ malumat tufanı” oluştu ki, “deneyime dayalı algı oluşması yerine, duyuma dayalı algı oluşturma” alabildiğine yaygınlaştı. Dilimizde “kulak kirliliği” diye tanımlanan bu olgu, insanlar arasındaki “sosyal mesafe ayarlarını” bozan; ilişki dengelerini yok eden, gücü öne çıkaran, eşitsizliği artıran sonuçlar yaratıyor. Yeni oluşum, dirlik ve düzeni, kardeşlik ve dayanışmayı bozucu, adaletsizlikleri artırıcı, yapıcı olmayan ve yıkıcı olan etkileri çoğaltan, “kendimizi inkâr” noktasına doğru sürükleyen bir yol izliyor.
Normal bir beyin, temel amaç olan, maddi ve kültürel zenginlikler üreterek yaşamı kolaylaştıran kararlar üretmeli, kurumlar oluşturmalı.
Algılarımız, “yaşamı kolaylaştırma yerine zorlaştırmaya” destek olacak davranışlardan yana duruyorsa, arka planda “beyin çürümesini” aramamız gerekir.
Toplumun dirlik ve düzenini sağlamak, refahını yükseltmek için “öngörme-önlem alma” disiplininden beslenen; “gözetim ve denetim” disipliniyle etkinleşen “beklenti yönetimi kalitesini artıran” davranışların yaygınlaşması gerekiyor.
Teknolojideki gelişmeler daha çok katmanlaşıyor; teknolojiyi anlamak ve anlamlandırmak daha derin bilgi ve uzmanlık gerektiriyor. Teknolojinin yarattığı karmaşa ve belirsizliği “kavrayışa dönüştürmek” derin bilgiyle analiz yapılırsa mümkün olabiliyor. Bu çok açık ve net ihtiyaç ortadayken, kısa mesaja dayalı iletişimin alabildiğine yaygınlaşması, dikkat süresinin kısalması, okuma ve sorgulama merakının seviye yitirmesi “tehlikeli bir beyin çürümesi sürecinin” kanıtı.
Merkantilist algı
Ekonomi tarihinde “merkantilist” düşünce, dünyanın zenginliklerini ülkenize taşıyın anlayışının beslenme kaynağıydı. Batı’da merkantilist düşünce alabildiğine yaygınlaşırken, aşırı özgüven ya da üretim yetersizliği nedeniyle “ kapitülasyon” uygulayan ülkelerin çoğunun başının beladan kurulmadığına tarih tanıklık ediyor. Merkantilist uygulamalar karşısında kapitülasyonların yaratacağı etkiyi göremeyenler nasıl bir “beyin çürümesi” yaşamışsa, günümüzde de “kısa mesaja iletişim kurabilirsiniz, ama asla derin düşünce geliştiremezsiniz” anlatımıyla yapılan uyarıyı görmezden gelenler de benzer sonuçlarla yüzleşecek. Kısa mesaja, deneyimden çok duyulara dayalı, merak enerjisinden uzak, sığlık ve vasatlık peşinde sürüklenen kitlesel algıların sapmaları “beyin çürümesi” yaratıyor.
Veri derlemeyi önemsemeli, veriyi malumata dönüştürmeyi ciddiye almalıyız. Malumattan bilgi üretme ve netleştirme özeni göstermeliyiz. Tutarlı modeller, sorgulanmış varsayımlarla analiz yapmalıyız. Bilgileri projelere dönüştürmeliyiz. Projelerden de maddi ve kültürel zenginlik üreterek yaşamı zenginleştirmeliyiz. İzleyeceğimiz bu yol, dirlik ve düzeni, refahı artırır; tersini yaparsak çürüttüğümüz beyinle hem kendimize hem de insana ve insanlığa zarar veririz.
İstihbarat
Ülke ölçeğinde güvenliği sağlamak, işyerleri ölçeğinde rakibin strateji, taktik ve operasyonlarını kavramak için “istihbarat” önemli araçlardan biri. İstihbaratın güzel yüzü, tehlike kapıya dayanmadan önlem almamızı sağlaması… Çirkin yüzü de, derlenen bilgileri yaşamı kolaylaştırma yerine, başkalarını ezme için kullanılması. İstihbaratın çirkin yüzünün tuzaklarına düşmemek için “açık sorgulama” yaparsak, beyni diri tutar; beynin anlamlı işlevine uygun sonuçlar üretmesinin önünü açabiliriz.
“Beyin çürümesi” göstergelerinden biri de her düzlemde “sorgulamadan” uzaklaşarak, “tek tip düşünce” tuzaklarına düşmedir. Tek tip düşünce, tek seslilik, tek kişiye aklı emanet etme ise tam anlamıyla beyin çürümesidir; doğanın bize sunduğu en önemli varlığımız olan aklın öldürülmesidir.
Çağımızda “beyin çürümesi” yaratan bileşen ve bağlamlar konusunda net bilgi sahibi olursak, çürümeyi önleyecek “bilinç düzeyi” yaratmaya katkı yapabiliriz... Birçok konuda olduğu gibi, sorumluluk üstlenmeden “bekle gör” anlayışının kuyruğuna takılırsak, “…miş gibi” yapanlar kervanına katılır; kendimizi kandırmayı sürdürür; beyin çürümesine katkı yapanlar kervanına katılmış oluruz. Beyin çürümesi kervanına katılmak “insan olma” kavramına yüklediğimiz anlamın tersini yapmaktır.