“Beyin çürümesinin” insanlığı tehdit eden önemli eğilimlerden biri olduğunun kanıtı, Oxford Sözlüğü’ nün “yılın sözcüğü” seçmesi. Oxford Sözlüğü her yıl bir sözcük çekerek sözcükten üretilen kavramların ve terimlerin sorgulanmasına, anlamlar yeni değerler eklenmesine, anlamlar yüklenmesine katkı yapıyor. Oxford Sözlüğü’nün “yılın sözcüğü” seçiminin tetiklediği sorgulama ortama kavram ve terimlere yüklediğimiz değeri ve anlamı netleştirmenin önünü açtığı için yararlı bir geleneğe dönüştü.
Daha önce, “beyin çürümesini” hızlandıran “malumat tufanın” etkilerine, “deneyime” dayanmayan, “duyusal algı” sapmalarına, “kısa mesaja” dayalı “kulak kirliliğinden” beslenen sığ düşünmenin zararlarına, “istihbaratın çirkin yüzünün” beslediği olumsuzluklara değinildi. Sıra, “beyin çürümesini hızlandıran fetişleştirme olgusuna” geldi.
Fetişleştirme nedir?
Genel çizgileriyle sözlüklerde ve kimi akademik çalışmalarda, Fransızca kökenli “fetiş” sözcüğüne değişik anlamlar yükleniyor: Put, uğurlu sayılan şey, taparcasına sevgi, saplantılı coşku uyandıran nesne gibi… Bir başka pencereden bakanlar, öznenin kısırlaşma kaygısına karşı kendini savunma yollarından biri olduğunu belirtir. Savunma duygusu, kişinin eksikliğini hissettiği boşlukları doldurma, yok edilmeye karşı direnme, kaygıyı azaltma, simgesel işlevi nedeniyle geçici çözüm ve rahatlatma gibi algılandığına da gönderme yapılır. Nesneler arasında özel bir ilişki ve etkileşim biçimi, gerçekte var olmayan şeylere insanı özellikler atfetme, doğa gücü karşısında dinsel ve büyüsel pratiklerle nesnelleştirilmesinden ortaya çıkan iradi karar, anlayış biçimi ve tutum tanımlaması da yapılır.
Bizim bakış açımıza göre fetişleştirme, “aşırı ve noksan değerlendirmelerin” yarattığı sapmadır.
Oxfort Sözlüğü’nün seçiminden çok önceleri ülkemizde ,“makroiktisadi fetiş” , “rakam fetişi”, “yerli- milli fetişi”, “eğitim fetişi” , “siyaset fetişi”, “ahlâk fetişi”, “futbol fetişi” gibi bir dizi alanda değerlendirmelere tanıklık ettik. Sözcük, kavram ve terimlerin içeriğinin aşırı ya da noksan değerlendirilmesinin düşünce sistemini bozucu etkileri sorgulandı. Fetişleştirme eğiliminin sağlıklı karar üretilmesini zorlaştırıcı ve toplumsal enerjiyi israf edici etkileri üzerinde tartışmalar yapıldı.
Kolaycılık tehlikesi
“Fetişleştirmeyi” ve ona bağlı olarak “beyin çürümesini” hızlandıran etkenler arasında önemli bulduklarımız üzerinde düşündüklerimizi paylaşmak, gelişim ve dönüşümün nicelik ve niteliklerini sorgulamak hepimizin ortak yararınadır.
Daha önce belirtilenler ötesinde, beyin çürümesini hızlandıran bir başka etken, üzerinde çalıştığımız, söz söyleme hakkımız olduğunu düşündüğümüz, başkalarını etkileyerek bize katılmalarını istediğimiz olguların “ bileşen ve bağlamları” hakkında “ayrıntı bilgisi olmadan” genellemeler yapmadır. Bileşen ve bağlam bilgisinin eksikliği, iç ve dış dinamikleri kavramayı engeller. İç ve dış dinamikler hakkında net bilgi ve açık bir fikre sahip olmadığımız zaman, çevreden gelebilecek yanlış telkinlere açık dururuz; çoğu zaman temel amacımıza hizmet etmeyen akımların peşinde sürükleniriz.
İç ve dış dinamikler hakkında net bilgi eksikliği bizi “olanak ve kısıtlarımızı” değerlendirirken “aşırı ve noksan değerlendirme” yapmaya götürebilir. Kendimizi olduğumuzdan fazla görme – abartı- ne denli sakıncalı bir yolsa, kendimizi olduğumuzdan küçük görme – özgüven eksikliği- de girişimcilik yanımızı körleştirdiği ve edilgen hale getirdiği için o denli sakıncalı yoldur. Dengeli, geliştirici ve ilerletici gelişme yaratmayı engelleyen aşırı ve noksan değerlendirmeler akıl gözümüzü körleştirir; yaratmak istediğimiz sonuca giden yollardan saptırır.
Herhangi bir alanı, irdelediğimiz konuların ileriye ve geri bağlantılarını sorgulamadan “sığınma alanı” haline getirdiklerimiz ve “fetişleştirdiğimiz” zaman ciddi beyin çürütme süreci başlayabilir. Fetişleştirme “doğru bildiğimiz yanlışları” artırır; sorunlarımızı azaltma yerine, çoğaltarak büyütür.
Birey, topluluk, toplum, kuruluş ve kurumlarda “ fizibilite bilinci” gerektiği gibi gelişmemişse “aklı emanet etme” yaygınlaşır; fetişleştirme kolaycılığına sığınma başlar ve “ beynin çürümesi süreci” hız kazanır.
Ne yapmalı?
“Beyin çürümesi” olgusunun orta ve uzun dönemde yaratacağı tahribatı önlemek için zihinlerimizi diri tutmalıyız.
Net bilgiye dayalı düşünce ve kavrayış oluşturmayı önemsemeliyiz. İktisadın temeli olan neler üreteceğimiz, nasıl üreteceğimiz ve nasıl paylaşacağımız konusunun önemini kavrar; sorunları maddi ve kültürel zenginlik üreterek yaşamı kolaylaştırma ölçüsüne vurarak değerlendirirsek beyinlerimizi diri tutabiliriz.
“Etkin koordinasyon bilincini” yükseltir; uzun vadeli planları önemser, öngörme-önlem alma, gözetim-denetim disiplinlerinden ödün vermez; kaynakların etkin verimli kullanılması konusuna özen gösterirsek beyin diriliğini ve canlılığını koruruz.
Her şeyi yapmaya çalışarak, her şeyi yarım ve eksikli yapma yerine, önceliklerimizi belirleyerek, en iyi yapabileceğimiz işlere odaklanır; en etkin ve en verimli sonuçlara yönelirsek; beynimizin analitik yetkinliğini güçlendiririz.
Gelecekle ilgili beklentilerimizi yönetirken, belirlediğimiz “hedefler” ile “yaratılan sonuçlar” arasındaki etkileşimi ölçer; belirlediğimiz sapmaları düzelterek ilerlersek beynimizin canlığını ve diriliğini sürdürürüz.
Son çözümlemede belirlediğimiz “inisiyatifleri” yaşama yansıttığımızda, birikim yeteneğimizi koruyarak, uzun dönemli geleceğimizi güven altına alıp olmadığımızı sürekli ölçer; sürdürülebilirliği sağlayabiliriz.
Yanılabilme özgürlüğünü kullanmalı, ama “Yanılma insana özgüdür, aynı yanlışları tekrarlamak ise Şeytana özgüdür!” uyarısını akıldan hiç çıkarmamalıyız.