5 Aralık Pazar, Dünya Türk Kahvesi günü. Beş asırdır hatırı süren Türk kahvesi nesilden nesile aktarılmış binlerce hikâyesi ile kültürümüzün ayrılmaz bir parçası ve hepimizin ortak noktası… Bu nedenle de UNESCO’nun “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası” listesinde yer alıyor. Lütfen kendinize köpüklü bir kahve söylerseniz, ben de benimkini höpürdeterek Dünya Türk Kahvesi Günü’ne özel, kahve tadımından söz ederek yazıma başlamak istiyorum.
Kahve tadımı üç aşamada yapılıyor; ilk adım “koklama”da fincanın üstünü elimizle kapayarak (sadece koklamak için bir yer bırakıyoruz) gelen rayihayı içimize çekiyoruz.
İkincisi, “höpürdetme.” Bilinen görgü kurallarının tersine doğru tadı alabilmek için höpürdeterek içmek gerekiyor. Bunun nedeni, höpürdetilerek içilen kahvenin ağza püskürmesi sayesinde soğutulması ve her noktada eşit algılanarak daha iyi tat alınması.
Üçüncü adım “konumlandırma” yani kahvenin ağız içine tamamen yerleştirilerek dilin neresinde yoğunlaştığının anlaşılmasını sağlamak.
Bu üç aşamanın sonunda dostlarınızla birlikteyseniz kahvenin kokusu, tadı ve yoğunluğu hakkında yorum yapabilirsiniz…
Son yıllarda başta Türk Kahvesi Kültür ve Araştırmaları Derneği birçok kurum ve kuruluş, kahvemizi dünyaya tanıtmak için yoğun bir çalışma içindeler. Onun, dünyada da hak ettiği itibarı göreceğine dair umutlarım giderek artıyor. Ülkemizde de farklı şehirlerimizde kahve müzeleri açılıyor, kahve takımları sergileri düzenleniyor. “Bir Taşım Keyif: Türk Kahvesinin 500 Yıllık Öyküsü” başlıklı bir sergi, 17 Şubat 2015 tarihinde, Topkapı Sarayı Müzesi Has Ahırlar Bölümü’nde açılmıştı. Benzeri bir çalışmanın müze bünyesinde kalıcı hale getirilmesi için çalışmalar yapıldığını duyuyorum…
Türk kahvesini tanıtmak için çalışmalarını izlediğim kuruluşlardan birisi de Kahve Dünyası. Her sene 5 Aralık için de özel bir araştırma yaptırıyorlar. Bu kez bağımsız pazar araştırma şirketi GFK, 15 ilden 15 yaş üstü bin 200’den fazla tüketiciyle gerçekleştirmiş. Katılımcılara Türk kahvesi tüketim sıklığı, ilk Türk kahvesini kaç yaşında içtikleri, en çok nerede Türk kahvesi içmek istedikleri, Türk kahvesinin kokusunun neyi çağrıştırdığı gibi sorular yönlendirmişler. Araştırmaya katılanların yüzde 87’si Türk kahvesi içtiğini belirtirken Türk kahvesi içenlerin oranının, kadınlarda yüzde 91 ile erkeklere göre daha yüksek olduğu da ortaya çıkmış.
Katılımcılar Türk kahvesi tüketim sıklığı ortalamalarının haftada sekiz olduğunu söylemişler. Araştırmada ortaya çıkan diğer bir sonuç da kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası olan Türk kahvesiyle tanışma yaşı olmuş. Türk kahvesiyle tanışma yaşımız ortalama 14’müş. Araştırmaya katılanların yüzde 36’sı ilk Türk kahvesini 18 yaşından küçükken içtiğini belirtmiş.
Araştırmada katılımcılara “En çok nerede Türk Kahvesi içmek istersiniz” sorusu da yöneltilmiş. Bu soruya yüzde 19 ile en çok Galata Kulesi yanıtı gelmiş. İkinci sırada ise yüzde 15 ile Kapadokya yer alırken, ilk beşteki diğer bölgeler sırasıyla yüzde 14 ile İzmir – Kordon, yüzde 12 ile Antalya Düden Şelalesi yüzde 11 ile Trabzon Uzungöl olmuş. Bu bölgelerin ardından ise yüzde 10 ile İzmir – Saat Kulesi, yüzde 7 ile Nemrut Dağı ve yüzde 6 ile Göbeklitepe gelmiş. Adıyaman’da bulunan Nemrut Dağı’nda kahve içmek isteyen erkeklerin oranı kadınlara göre daha yüksekmiş.
Katılımcıların yüzde 78’i Türk kahvesine dair en çok duyulan sözün “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” olduğunu söylerken, Türk kahvesi içenlerin yüzde 54’ü Türk kahvesi kokusunun keyfi, yüzde 52’si ise dinlenme / mola / rahatlamayı çağrıştırdığını ifade etmiş. Türk Kahvesi tüketenlerin yüzde 23’ü Türk Kahvesi’nin en önemli faydasını uyanık tutması olduğunu belirtmiş. “Sizce Türk kahvesinin en önemli faydası nedir” sorusuna verilen diğer yanıtlar ise yüzde 20 ile enerji vermesi, yüzde 17 ile konsantrasyonu artırması, yüzde 16 ile duygusal bağları pekiştirmek/sağlamlaştırmak, yüzde 14 ile sindirimi kolaylaştırmak, yüzde 9 ile tok tutması.
Beş asırdır hayatımızda olan kahvenin hatırının daha yüzyıllarca sürmesi dileğiyle…