ABD Merkez Bankası'nın (Fed) eski Başkanı Ben Bernanke'nin de aralarında bulunduğu üç ABD'li iktisatçı, finansal krizlerin önlenmesi ve bankalar üzerine çalışmalarından dolayı 2022 Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanınca hafızlarda Bernanke ile ilgili yapılan tartışmalar ve anılar canlandı. Birçok merkez bankası ve ekonomi yönetimi için ders niteliğinde anılardı bunlar. Bugün de dünya benzer bir öğrenme süreci ile karşı karşıya bulunuyor.
Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, Ben Bernanke son 20 yılın en çok konuşulan iktisatçılarından biridir. Fed’i yönettiği zamanlardaki performansı ile derin izler bıraktı, küresel ekonomi hala bu izleri atamadı.
Onun görevde olduğu 22 Mayıs 2013 piyasalar ve ekonomiler için kırılma anıdır. Bernanke Fed Başkanı olarak o gün Kongre’de yaptığı konuşmada Fed’in tahvil alımlarını azaltabileceğini açıklamış ve 5 yıldır uygulanan “ultra gevşek para politikası”ndan çıkış sürecinin ilk adımını atmıştı. Merkez bankalarınca yaratılan parasal bolluğun sona yaklaştığının en güçlü işaretini vermişti.
Bernanke bu açıklaması nedeniyle çok eleştirildi. ABD Merkez Bankası’nın başındaydı ama küresel ekonominin istikrarının gözetilmesi gibi de bir sorumluluğu olduğu; onun ise küresel ekonomiyi istikrarsızlığa sürükleyecek bir süreci başlattığı söylendi.
Gerçekten açıklamanın ardından bazı ülke ekonomilerinin yönü değişti. Bunlardan biri de Türkiye ekonomisidir. Bu tarihi açıklamanın öncesi ve sonrası iki ayrı dünya ve iki ayrı Türkiye gibidir. Bernanke konuşmadan hemen önce 1 dolar 1.8 liraydı. Merkez Bankası politika faizi yüzde 4.5 ve enflasyon yüzde 6’ydı. Türkiye’nin ratingi Baa3’tü. Yani yatırım kategorisindeydik. Bernanke konuştuktan ve Fed geri çekilme planını kademeli olarak uygulamaya koymaya başladıktan sonra bir daha ne bu düzeyler ne de o notlar hiç görülmedi.
Aslında Bernanke basiretli bir merkez bankacı olarak doğru adımları attı. Olağanüstü koşullar ortadan kalkmaya başlayınca kriz döneminde yaratılan olağanüstü parasal gevşemeden de çıkış sürecini başlattı. Burada küresel ekonomiyi istikrarsızlıkla karşı karşıya bırakan Fed’in attığı adımdan çok diğer merkez bankalarının, özellikle kırılgan ekonomilerin atmadıkları adımlardır.
Oysa bu ülkelerin paranın bol olduğu dönemlerde ekonomilerini güçlendirmeleri ve “normale dönüş” için hazırlıklarını yapmaları gerekirdi.
Bugünlerde piyasalarda yine 2013 Mayısına benzer bir durum yaşanıyor. Fed pandemi ile birlikte pandeminin olumsuz etkisini gidermek ve piyasaları likit tutmak için o dönemde her ay 120 milyar dolarlık tahvil alıp, karşılığında piyasaya o kadar para sürmüştü. Yine aynı kapsamda faizleri de sıfıra kadar çekmişti. Bu adımlar işe de yaradı, Amerikan ekonomisi toparlandı, istihdam arttı. Ancak bu sürecin bir yan etkisi olarak enflasyon yükselip, ısınma başlayınca Fed frene bastı ve gevşeme politikasına kademeli bir şekilde son verdi. Onu diğer merkez bankaları izledi ve küresel ekonomi sonu resesyonla bitecek bir faiz artırım sürecine girdi.
2013’te Bernanke’nin açıklamasını doğru okuyan ülkeler aldıkları doğru önlemler ve yaptıkları yapısal güçlendirmelerle Fed’in sıkılaştırmasının yarattığı şoku az hasarla atlattılar. Türkiye ne yazık ki bu ülkeler arasında yer almadı. Eşlik eden bazı politik ve jeopolitik olayların ve ekonomide atılan yanlış adımlarından etkisiyle ekonomi ve piyasalardaki istikrar bozuldu. TL değer kaybetti, enflasyon ve faizler yükseldi. Büyüme hız kesti.
Benzer bir etkiyi birçok ekonomi bugün de yaşıyor ya da çok yakında yaşayacak. Yapılacak şey ekonomileri yapısal olarak bu tür şoklara dayanıklı hale getirmek, dış finansman bağımlılığını azaltmak, dolarizasyondan kurtulmak…