Kuzey Ege’de kısa bir tatil nedeniyle haberdar olduğum Bergama Tiyatro Festivali’ni kaçırdım ama festival nedeniyle Bergama’da olan festival direktörü Öner Eren Arıkan’ı zoom üzerinden yakaladım.
Anne tarafından Bergamalı olan ve çocukluğunun yazlarını Bergama’da geçirmiş olan Arıkan ile sohbette Helenistik Dönemden günümüze erişmiş tek başkent olan, 2014 yılında UNESCO Dünya Miras listesine giren ilçenin tarihi ve kültürel mirasına yoğun bir yolculuk yaptık.
Berlin’deki Bergama Zeus Sunağı, yıllar önce altın madenine karşı direnen Bergamalılar, Hüsnü Şenlendirici gibi isimler nedeniyle zaten ilgili alanımda olan Bergama hakkında bildiklerim meğer ne kısıtlıymış.
Bergama’da bir tiyatro festivali fikri nasıl doğdu?
Tiyatro Festivali projeniz Berlin’e taşınmanızın nedenlerinden biri sanıyorum.
Berlin’de yüksek lisans hayalim vardı. Öte yandan Bergama Tiyatro Festivali için Berlin’de neler yapabileceğimizi görmek için 2014 yılında Berlin’e taşındım. Zaten bizim prodüksiyon sektörü zorlanmaya başlamıştı. Taşındıktan bir süre sonra çocuğum oldu. Çocuk büyütürken onunla ortak anılarımın olduğu bir şehir olsun istedim. İstanbul’dan ziyade Bergama ağır bastı. Annemle babam Bergama’ya, küçük bir bağ evine yerleşmişti. 2010 yılında filizlenen festival projesinin çalışmaları 2017 yılında dönemin belediye başkanı Mehmet Gönenç’in “Deneyin bakalım. Elimden geleni yaparım” demesiyle başladı. 2018 yılı mayıs ayında Bergama Tiyatro Festivali’nin ilki hayata geçti.
Bergamalılar festivali nasıl karşıladı?
2018 yılında Belediye’nin organize ettiği bir şey sanıyorlardı. Ancak programın çeşitliliği, marka konumlandırması, festivalin bir hikayesinin olması izleyici açısından ilgi çekti. İlk yıl Mehmet Gönenç ile şöyle bir iddiamız vardı. “Dışardan 30 kişi getir koltuğu sana bırakayım”. O yıl 300 kişi geldi dışardan. Bu yıl rekor kırdık. İstanbul, İzmir, Ayvalık, hatta Kıbrıs’tan izleyiciler geldi. Kıbrıs festivali başka bir boyuta getirdi. Çok mutlu olduk. Neredeyse yarı yarıya dışarıdan festivale katılım var. Özellikle çevre ilçelerden. Dikili, Çandarlı, Soma, Menemen, sanayinin ağırlıklı olduğu Aliağa için Bergama kültürel ve yaşamsal olarak merkezde. Dolayısıyla buradaki festival buralarda yaz boyunca fazla yapacak şey bulamayan insanlar için bir çekim merkezi. Bu festival sadece Bergamalılar için değil.
Sanat, kültür bir yana festivalin Bergama’ya ne katkısı oldu? Örneğin turizmi geliştirdi mi?
Festival ekonomisini açıkça çok önemsiyorum. Konaklamalar, yeme, içme, insan gücü bunlarla festival olarak yarattığımız bütçenin yüzde 60’ını biz şehre iade ediyoruz aslında. Bu oldukça iyi bir rakam. Bunun yanında dışarıdan gelenlerin bizim harcadığımızdan daha çok bir miktarda parayı Bergama’ya bıraktığını biliyoruz ama kanıtlayamayız çünkü bununla ilgili bilimsel bir araştırma maalesef yapılmadı.
Öte yandan zorlandığımız alanlardan biri de konuklama imkanları, konaklama kültürü. Bergama bizim görece olarak büyük diyebileceğimiz 2 otele sahip. Eski Rum, Ermeni evlerinin restore edilerek pansiyona dönüştürüldü Kale mahallesinde. Karavan, çadır alanları var.
BİR ŞEYİ KORUMAK İÇİN ÖNCE SEVMEK GEREK
Berlin’de müzedeki Zeus Sunağı Bergama’ya dönmeli mi? Yıllar önce The Economist Dergisi’nde Yunanistan British Museum’daki Elgin Mermerleri’ni geri alırsa Türkiye’nin de Bergama Müzesi’ndeki Zeus Sunağını geri alabileceğini yazmıştı. Bu konuda bir makale yazmıştım. Sizin fikriniz nedir?
Konuyu sadece Türkiye ve Yunanistan üzerinden ele almamak gerek. Son yıllarda eski sömürge ülkelerinin kaçırılan eserlerin geri gelmesi için başlattıkları sayısız kampanya söz konusu.
Öte yandan şunu kabul etmemiz gerek. Kendimizi geliştirmemiz gereken çok alan var. Yaşadığımız topraklarla kurduğumuz ilişkiyi tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Aidiyet, sahiplenme ve koruma meselesiyle ilgili bir yol bulmamız gerekiyor. Mesela Bergamalı anneannem için Bergama Kalesi (Akropolü) gavurun taşıydı. “Ne çıkıyorsunuz gavurun taşına, ne buluyorsunuz orada” diye söylenirdi.
Dolayısıyla şuna inanıyorum: Bir şeyi korumamız için önce onu sevmemiz gerek.
İşte bu yüzden festival süresince Akropol, Asklepion gibi antik alanları mümkün olduğu kadar çok ve özellikle çocuklarla kullanıyoruz.
Festivalin gönüllü destekçisi olan, Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Serhan Ada festival ile ilgili sohbetimizde festival ile ilgili Berlin Belediyesi’yle bazı ilişkilerin olabileceğini söyledi. Hepimizin bildiği gibi Berlin’in Bergama’ya borcu olduğuna dikkat çekti. Berlin Belediyesi’yle bir iş birliği mektubu yazılması gündemde sanırım.
Ben meseleye bugün şu açıdan bakıyorum. Elimizde iki şehir var: Berlin ve Bergama. Ve bunlar ortak bir kültür mirasını paylaşıyorlar. Şu anda siz Berlin'den Bergama Müzesi'ni çıkartamazsınız. Bergama Müzesi, yılda 850 bin ziyaretçiyle Almanya'nın en çok ziyaret edilen müzesi. Berlin'in kültür hayatında, Berlin'in geçmişinde, bugününde çok önemli bir yere sahip. Bu müzenin adı Bergama.
Bizim de Bergama’mız var. Bu iki şehir arasında güçlü ilişkiler kurmamız gerek. Ortak kültürel miras paylaşımında asimetri var ve Bergama’nın bu mirastan daha büyük pay alması gerekiyor. Bunun yollarını aramamız gerek. Bunu da birbirimizi suçlayarak yapamayız. Birbirimizi duyarak, anlayarak konuşabiliriz.
Örneğin ben çocuklarını Berlin’de büyüten, ailesi Bergama’da yaşayan biriyim. Dolayısıyla ben birinden birini suçlayamam zaten. Bergama’da çokça hikaye, çokça görülmesi, tartışılması gereken şeyler var. Serhan Hoca’nın dediği gibi, Berlin’e, daha çok ortak proje gerçekleştirmeyi, daha kültür temelli bir diyalog zemini hedefleyen bir çağrıda bulunmak neden olmasın? Bergama’daki sivil toplum, kamu kurumlarının imzalarını alarak bu çağrıyı Almanlara iletebiliriz.
BURADA HER TAŞIN ALTINDA BİR HİKAYE VAR
Tiyatro programını nasıl oluşturuyorsunuz? Tiyatrolardan gönüllü destek var? Sponsor bulmakta zorlanıyor musunuz?
Tema festivali değiliz ama birtakım meselelerimiz var. Yerelleşme, sektörleşme, gençler, çocuklar. Bunları festival programında işlemeye çalışıyoruz. Her yıl çocuklar için içerik yaratmaya çalışıyoruz. Ülke gündemi de bir şeyler söylüyor. Geçen yıl deprem sonrası ruhlarımızı iyileştirmek için (acıları unutmak değil) neşeli bir şeyler yapalım dedik. Bu yıl festivalin beşinci yılıydı ve kendi hikayemizi anlatmak istedik zira Bergama’da her taşın altında bir hikâye var.
Programı oluştururken mekâna özgü üretilen işler de oluyor bazen. Kanada Sanat Konseyi’nin desteğiyle Bergamalı, Kozaklı kadınlarla birlikte Deniz Türkali’nin de olduğu bir oyun vardı Askepion’da.
Das Das Mert Fırat’ın da olduğu Cyrano de Bergerac’ı sahneye koydu aynı yerde.
Bu yılda toplamda 27 içeriğimiz ve 6 bini aşkın izleyicimiz vardı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama Belediyesi, Bergama Kültür ve Sanat Vakfı, Ne Yerde Ne Gökte Derneği’nin desteklerinin yanı sıra Fibabank ve Bergama’nın en büyük sanayi kuruluşlarından biri Ateş Çelik sponsorumuzdu.