“Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım”

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Türkiye İkinci Dünya Savaşı yıllarında ekmeği karneye bağlamıştı; çünkü ekmek kıttı. Ekmek şimdi farklı bir karneye, adına para denilen karneye bağlandı, çünkü bu kez ekmek var ama para kıt!

✔ Şu makas değişikliği var ya makas değişikliği... Meyvesini (!) şimdiden verdi! Her gün yüz binlerce insan ucuz ekmek kuyruğuna girer oldu.

Büyük devlet adamı İsmet İnönü’nün tarihe geçen sözüdür. İç ve dış bütün baskıları göğüsleyerek Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, savaştan sonra inanılmaz eleştirilere maruz kalır. Türkiye bütün dünyada milyonlarca insanın hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın çok büyük sefalet çektiği bir savaşa girmeme maharetini göstermiştir. İnönü, binlerce, on binlerce Türk askerinin hayatını kaybetmesini önlemiştir. Bu bir türlü görülmez, görülmek istenmez. Üstelik İnönü, Türkler gibi savaşçı bir ulusun bu özelliğini köreltmekten tutun da, ekmek, şeker ve zeytin gibi temel gıda maddelerini karneye bağlamak suretiyle halkı açlığa mahkum ettiği iddiasıyla yoğun eleştiriye uğrar. Savaş bittikten sonra bir gün seçim meydanında muhaliflerin, çocukları “Sen bizi aç bıraktın, ekmeksiz bıraktın” diye bağırtması üzerine İnönü çocuklara hitaben tarihe geçecek o sözü söyler:

“Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.”

Eğer 1940’ların başındaki yönetim olmasaydı ve Türkiye savaşa girseydi, siz de muhtemelen bu satırları okumuyor olacaktınız. Rahmetli babam Hasan Aktaş anlatırdı. Kendisi İkinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de askerdir. Gerçekte öyle olup olmadığından tabii ki emin değildir; ama komutanlarından duyduğu bir konuyu naklederdi. Zaman zaman Marmara ve Ege tarafından gelen gemiler boğazın ortasında birbirine yanaşır ve bir süre o şekilde kalır, daha sonra geldikleri yöne geri döner. Babamın komutanlarının konuşmalarından duyarak naklettiğine göre Türkiye o dönem Almanya’ya bize bulaşmaması için buğday yardımı yapmaktadır ve gemiden gemiye buğday aktarılmaktadır.

Türkiye Almanya’ya gerçekten buğday yardımı yapmış mıdır, yapmamış mıdır; bilemem tabii ki. Yapmışsa da ve bu yüzden yurtiçinde ekmek karneye bağlanmışsa da doğrusu değmiş.

SAVAŞ YILLARINDA EKMEK YOKTU, ŞİMDİ İSE PARA YOK!

Şimdi savaş yok ama ekmek yine karneye bağlandı değil mi...

“Ne karneye bağlanması” diye hemen itiraz etmeyin!

Savaş yıllarında ekmek yoktu! Şimdi ise ekmek var, para yok!

Ve ekmek yine karneye, bu sefer adına para denilen kağıda bağlanmış durumda.

Neredeyse tüm şehirlerde belediyeler halk ekmek üretimi yapıyor ve bu ekmeklerin satıldığı büfelerin önünde metrelerce kuyruk oluşuyor. Ekmek başına kuruşla ifade edilebilecek tasarruf için...

Vatandaşın eline günde kaç ekmek alabileceğine ilişkin ha bir kağıt parçası tutuşturmuşsunuz; ha az para tutuşturmuşsunuz. Var mı farkı?

Var aslında değil mi... Hem de çok fark var.

Ne savaş yaşanıyor şimdi; ne buğday kıtlığı ve dolayısıyla ekmek sıkıntısı. Ama sıkıntısı yaşanan para!

BUNU BAŞARMAK DA MAHARET İSTER!

Bir futbolcu düşünün, takımda penaltı atışlarını hep o yapıyor, her on penaltının beşini altısını da kaçırıyor. Sonra bir gün kendi kendine karar alıyor:

“Madem sağ ayağımla on penaltının yarısını kaçırıyorum, bundan sonra atışları sol ayağımla yapayım.”

Başlıyor sol ayakla penaltı atmaya. Artık on atışın beşini altısını değil, dokuzunu kaçırıyor. Ama “azimli”, zamanla sol ayağının çok gelişeceğini ve penaltıları artık hiç kaçırmayacağını söyleyip duruyor.

Bizim ekonomi politikasındaki makas değişimi de buna benziyor...

Kaçan beş altı olsun, ona razıyız, dokuz daha beter!

Ne var ki iktidar azimli. “Bu ayağım gelişecek, sabır” demeye devam ediyor.

Oysa maç bitmek üzere; maç gitmek üzere!

GEÇMİŞTEN HİÇ Mİ DERS ALINMAZ!

Bunca yıllık yönetimden sonra insanları adeta açlığa mahkum edercesine ucuz ekmek kuyruğuna sokmak gerçekten maharet istiyor.

Şu son haftalarda yapılanlar olmasa...

Yani futbolcu ayak değiştirmese... Yani Merkez Bankası’nın tepesine faiz indirmesi için balyozla vurulmasa...

Yani “Vatandaşı faize ezdirmeyeceğiz” denilirken bu kez ezenin fiyat artışları olduğu görülebilse...

Hiç olmazsa kaçan penaltı sayısı değişmeyecek.

Sol ayakla atış yapıp yapamayacağını görmek için antrenmanda hiç mi deneme yapmazsın!

Faiz indirildiğinde dövizin fırlayıp fırlamadığını görmek için geçmişe hiç mi bakmazsın!

Döviz fırladığında fiyatların nasıl seyrettiğini hiç mi incelemezsin!

Ya da bir Allah’ın kulu çıkıp da, “Bu yanlıştır, ülkeye büyük zarar verir, maliyet çok ağır olur” demez mi, diyemez mi? Yoksa şu an yaşadığımız gibi birileri koro halinde “Nasıl daha önce aklımıza gelmedi, bu ne şahane politikadır efendim” diye alkış mı tutar?

Ters ayağını kullanmaya başlayan futbolcu da “Bir gün olacak” diye “Atar, atar, atar” ve “Kaçırır, kaçırır, kaçırır”!

Tüm yazılarını göster