Atatürk, Fransız Maurice Pernot’ya demecinde diyor ki “Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için bu yegane medeniyete iştirak etmesi kazımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sükutu, garba karşı elde ettiği muzafferiyetlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hataydı, bunu tekrar etmeyeceğiz… Türklerin asırlardan beri takibettiği hareket, devamlı bir istikameti muhafaza etti. Biz daima şarktan garba doğru yürüdük.”
Son gelişmeler gösteriyor ki; Türkiye’nin çıkarı dev bir ekonomik ve siyasi blok olan Avrupa ile istikrarlı ilişkiler sürdürmesinde yatıyor. 2005’ten bu yana Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri ve 1995’ten bu yana “gümrük birliği” içindeyiz. Bu sürede ticaret hacmini defalarca katladık. Sanayiimiz ciddi rekabet gücü kazandı. Dış ticaretin neredeyse yarısını AB ile gerçekleştiriyoruz. Geçen yılki 171.5 milyar dolarlık ihracatın 83.2 milyarı AB’ye, 12.5 milyarı ise AB üyesi olmayan Avrupalılara yapıldı. Yani toplam ihracatın yüzde 56’sının adresi Avrupa’ydı. İthalatta ise 202.7 milyarın 69.4 milyarı AB ve 30.2 milyarı diğer Avrupa ülkeleriyle gerçekleştirildi. Oran yüzde 49. Rusya ve Çin ile de yüksek hacim var ama AB ile ticaretimiz aynı zamanda dengeli. Ortadoğu ve Afrika pazarları gibi bir yıl iyi, iki yıl kötü değil. Üstelik AB’ye ihracat ithalattan 14 milyar fazlaydı. Sadece ticaret değil, sermaye girişinde de Avrupa büyük ve istikrarlı kaynak. Ülkeye giren sermayenin 3’te 2’si AB’den geliyor. Türkiye’de 16.000’den çok Avrupa sermayeli şirket var. Gelen turist sayısında Avrupalıların payı yüksek. AB’ye küsüp “Kendi yolumuza gideriz” demek çözüm değil. Gümrük birliği ile imtiyazlı girebildiğimiz Avrupa pazarı istikrarlıdır. Firmalara uzun dönemli planlama imkanı verir. Öte yandan Ortadoğu iniş çıkışlarla doludur; istikrarsızdır, kuralsızdır.
Gümrük Birliği’nin 25 yılda zamanın gerisinde kaldığı ve yenilenmesi gerektiği bir gerçektir. Aslında iki taraf mutabakat zaptı imzaladı; yol haritası bile çıkarıldı. Ama ilerleme çok yavaş. Güncelleme ile kapsama tarım ve hizmetler de dahil edilecekti. Firmalarımız AB’nin dev kamu alımları pazarından pay alacaktı. AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye otomatik taraf olacak, mağduriyetin önüne geçilecekti. Ankara AB’nin ilgili karar alma mekanizmalarında yer alacaktı. Türk mallarının taşınmasıyla ilgili liberasyona gidilecekti. Anlaşmanın güncellenmesi bizim için temel önceliklerden biridir. Yapılacak güncellemeye daha fazla odaklanalım. Tam üyeliğin şartlarını sağlamaya çalışalım. Bir zamanlar dediğimiz gibi bunu AB için değil, halkımız hakettiği için yapalım. Avrupa’nın uzak komşusu olmaktansa tam ya da imtiyazlı ortağı olmak çıkarımıza bir adımdır.