Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından başlayan ABD’nin “tek küresel güç” olma devri, beklenenden daha hızlı şekilde sona ermekte.
ABD’nin askeri anlamda en çok önem verdiği NATO’da durum ortada; Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline kesin ve net yanıt vermek için başlatılan İttifak’ın genişleme süreci teröre takıldı. NATO üyesi Türkiye, terörle mücadelede istediği desteği alamadığı İsveç’in NATO üyeliğini veto etmeye devam ediyor.
Türkiye’deki seçim sonrasında bu durumun değişeceği, Erdoğan’ın üçüncü döneminde Batı ile ilişkileri canlandırmak adına, İsveç’e vetoyu kaldıracağına ilişkin beklentiler şimdilik askıda. NATO’nun Temmuz’daki zirve toplantısı öncesinde Ankara’da gerçekleşen Türkiye-İsveç-Finlandiya ve NATO dörtlü toplantısından sonuç çıkmadı. Ankara siyasi kulislerinde, NATO’nun İsveç’i dahil edecek şekilde genişlemesinin, yeni açılan TBMM’nin kısa sürmesi beklenen yaz döneminde Genel Kurul’a getirilmeyeceği konuşuluyor. AK Parti yetkilileri, TBMM onayı için en erken 1 Ekim sonrasını işaret ediyorlar. Yani NATO genişlemesi şimdilik “başka bahara” kalmış gibi.
NATO içinde şimdilerde, İsveç’in Temmuz’da üye olamaması halinde atılacak “geçici önlemler” üzerinde kafa yoruluyor. Bizzat İsveç Başbakanı’nın geçen hafta yaptığı, “üye olmadan da İsveç topraklarını NATO askerleri ve silahlarına açabiliriz” açıklaması bunun işareti. Ancak NATO’da her karar oy birliği ile alındığından, böylesine bir adım için de Türkiye’nin onayının alınması gerekiyor. Vilnius zirvesi öncesinde, ya da zirve sırasında, AK Parti hükümetinin İsveç’e “geçici” üsler kurulması konusundaki oyu, Ankara’nın “uzlaşmaya hazır olup olmadığını” da ortaya koyacak.
SUUDİ ARABİSTAN İLİŞKİLERİ NETAMELİ
ABD, kurduğu küresel ittifaklar içinde sadece NATO’da sorun yaşamıyor; Ortadoğu’da da Washington'un geleneksel müttefikleri teker teker Amerikan politikasının dışına doğru hareket ediyorlar.
Suudi Arabistan en görünen örnek; ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın ay başında bir dönem “parya devlet” unvanını yakıştırdıkları Suudi Arabistan’a bizzat gitmesi de yeterli olamamış görünüyor. Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın Çin’le ilişkilerini kayıran sözleri, basın toplantısında Blinken’ı bile “ABD, hiçbir ülkeye ‘ABD ile Çin arasında tercih yap’ demiyor” ifadesini kullanmak zorunda bıraktı.
Blinken, İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için çalıştığı Suudi Arabistan’dan, bu alanda da eli boş döndü.
Suudiler, ABD’den gelen tüm telkinlere rağmen, Suriye’deki Esad rejimi ile barışmaya da, petrol fiyatları konusunda Rusya’yla dirsek temasını sürdürmeye de kararlı bir tutum çizdiler.
Bitmedi; Blinken’ı Cidde’de ağırlayan Suudiler’in, ziyaretin hemen ardından yaptığı temaslar da çok anlamlı. ABD’nin Güney Amerika’daki en büyük “başağrısı” Venezuela Devlet Başkanı Maduro, Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Suudi Dışişleri Bakanı ise bugün, ABD’nin Ortadoğu’daki “baş ağrısı” İran’a gidecek.
JAPONYA KENDİ SAVUNMA SİSTEMİNİ KURMAYI PLANLIYOR
İkinci dünya savaşından sonra savunmasını ABD›ye bırakan Japonya› da da hareketlenme baş gösterdi; Özellikle bir önceki Başkan Trump’ın müttefiklerini yalnız bırakan politikalarının bir sonraki seçimden sonra tekrarından korkan Japonya, Çin'e karşı "kendi önlemlerini" almaya başladı. Japonya Başbakanı Fumio’nun, “Japonya kendi saldırı yetenekleri konusunda ABD’ye bağımlı kalmayacak. Ancak bu yetenekleri, ABD ile koordinasyon içinde geliştirecek” açıklaması, bunun işareti.
Keza, Almanya’da Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından aynı eğilime girip, savunma bütçesini hiç olmadığı kadar arttırmıştı.
Küresel ortamda Çin’in yükselişi, Rusya’nın agresif politikaları ile beslenen küresel güç kaosu, belli ki en çok Batı cephesini etkilemekte...