Uluslararası camia, sanki Türkiye’deki siyasi durumun izdüşümünü yaşıyor;
Türkiye’de 20 yıldan fazladır iktidardaki AK Parti hükümetinin her köşesinden “metal yorgunluğu” akıyor; Ekonomik kriz durdurulamıyor, dış politikada işler iyi gitmiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aklındaki ve dilindeki “milli ve manevi kültür devrimi” bir türlü yapılamıyor. AK Parti’nin tek şansı, karşısındaki muhalefetin hala birleşip, tek ses olamaması.
Uluslararası alandaki benzer durum da Ukrayna krizi iyiden iyiye ortaya döküldü;
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet sistemine kafa tutan, SSCB’nin dağılmasını yaşayan, yıllarca da ekonomik gücüyle, değerleriyle “dünyanın hakimi” gibi davranan Batı sistemi çöküyor. Ancak karşısında doğru düzgün bir alternatif olmadığından hala “dünyayı yönetiyormuş gibi” yapmakta.
ABD, “UKRAYNA’DAKİ TEHLİKE” KONUSUNDA KİMSEYİ İKNA EDEBİLMİŞ DEĞİL
ABD’de Başkan Joe Biden yönetimi, Rusya’ya karşı Ukrayna üzerinden sürekli el yükseltiyor. Ancak atılan adımlar, Moskova’ya milim geri adım attırmış değil.
Aksine, Putin’in uluslararası siyaset satrancı, Ukrayna krizi üzerinden önce ABD’yi, ardından da tüm NATO’yu tek başına Rusya’nın “muhatabı” haline getirmiş durumda. Ukrayna’da çatışma çıksa da çıkmasa da, Putin ülkesini dağılan SSCB’nin yerine fiilen oturtmuş görünüyor.
Bu durumda Putin’in siyasi ve diplomatik becerilerinin yanında, Batı cephesindeki dağınıklığın da etkisi büyük. ABD’nin liderliğindeki Batı ittifakı, bir önceki Başkan Donald Trump döneminde büyük zarar görmüştü. Dünyada “demokrasi, ifade özgürlüğü ve insan hakları” bekçiliğini kendi kendine üstlenmiş olan ABD’nin, Trump döneminde bu değerlerini bizzat kendi topraklarında bile koruyamadığı ortaya çıkınca, inandırıcılık da ortadan kalktı.
Şimdiki Başkan Biden her ne kadar “ABD geri döndü” sloganıyla ülkesinin NATO başta olmak üzere uluslararası müttefiklerini aynı çizgiye getirmeye çalışsa da, tüm dünyada gözler kasım ayındaki Amerikan Kongre ara seçimlerine dönmüş durumda. Kasım’da Demokratlar’ın hem Senato, hem de Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğunu kaybetme olasılığı her geçen gün büyürken, dünyaya “kontrol Biden’ın elinde” mesajı vermek çok güç.
ABD Başkanı’nın yaşı, sağlık durumu ve yaptığı gafların yarattığı tartışmayı da eklemek gerek; Biden’ın Ukrayna’ya yönelik Rus müdahalesi konusunda “küçük bir istila” ile “topyekün işgal” durumlarının birbirinden farklı olduğuna ilişkin açıklaması, tek cümlede NATO’nun aylardır kurmaya çalıştığı caydırıcılığı yerle bir etti.
ABD’nin Avrupa’daki müttefikleri, Biden’dan sonra yeniden Trump –ya da bir benzerinin- yönetime gelip gelmeyeceği, Rusya’nın atacağı adımlar konusunda ABD’nin elini ne kadar taşın altına koyacağı konusunda emin değil.
Bir de Avrupa ülkelerinin tek tek Moskova ile girdikleri ikili ilişkilerin etkisi var elbette; Rusya'dan Almanya’ya doğalgaz iletecek Kuzey Akım 2 projesinin açılıp açılmaması, Berlin'deki yeni koalisyon hükümetinin en büyük baş ağrısı durumunda. Bir yanda ülke ihtiyaçları, diğer yanda müttefik dayanışması; Ülke ihtiyaçları ağır basacak gibi görünüyor.
Fransa, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle kendi içine dönmüş halde. İngiltere’de Başbakan, Covid kapanmaları sırasında verdiği maskesiz-mesafesiz partiler nedeniyle siyasi açıdan zor durumda. ABD yönetimi, bu dağınıklık içinde NATO’nun küçük ülkelerini bile yanında tutamaz halde; Hırvatistan Cumhurbaşkanı’nın NATO’nun Ukrayna’ya yönelik herhangi bir operasyonuna katılmayacaklarını daha şimdiden açıklaması bu açıdan okunmalı.
EN BÜYÜK ZARARI DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GÖRÜYOR
ABD öncülüğündeki Batı sistemi çökerken, en büyük zararı da ABD Başkanları’nın “özgür dünyanın lideri” sıfatına dayanarak kendilerini “koruyucu” ilan ettikleri demokrasi ve insan hakları değerleri görüyor. ABD’nin uluslararası sistemin tek hakimi konumundayken “demokrasi getireceğiz” diye yola çıkıp, Irak ve Afganistan gibi ülkeleri ne hale getirdiği ortada.
Amerikalı siyasetçiler, “demokrasi ve özgürlükler” gibi değerleri ağızlarına pelesenk edip, milyonlarca hayatın mahvolmasına yol açtıkça, Çin ve Rusya’nın ortaya koyduğu, demokrasi ve insan haklarını kenara koyup, ekonomik kalkınmayı önceleyen ülkelerin sayısı artmakta.
Venezüela, Macaristan, Hindistan, bir ölçüde Polonya ve elbette Türkiye akla ilk gelen ülkeler.
Batı çöktükçe, altında kalan insani değerler oluyor.
Dünya yeni bir “diktatörler devrine” hızla yol almakta…