Her batıştan geleceğe dair dersler çıkarmak adettendir. Son batış hikâyeleri ise bankacılığın "en güçlü" ve "en köklü" olduğu ülkelerden geldi. Önce ABD'de iki banka battı, ardından uzun bir süredir sorunlu olan İsviçre'nin ikinci büyük bankası Credit Suisse kurtarma operasyonunun bir parçası olarak ülkenin en büyük birinci bankası olan UBS'e devredildi. Özellikle Credit Suisse'in dünyanın sistemik olarak en önemli 30 bankasından biri olması nedeniyle Roubini gibi ekonomistlerden bu işin sonunun yeni bir Lehman Brothers vakasına doğru gideceğini söyleyenler oldu ama an itibariyle işlerin kontrol altına alındığı ve durumun 2008'den daha farklı ve daha az tehditkâr olduğu görülüyor.
Dolayısıyla bu krizin bizlere neler öğrettiğini konuşmanın zamanıdır:
- Bankacılık krizinde "sorumlu risk üstlenme ve yönetme" anlayışının gerekliliğini gördük. Bankaların kredi portföylerinin çeşitliliğinin sağlanmasının önemini kavradık. Zayıf risk yönetiminin nelere yol açabileceğini özellikle Credit Suisse örneğinde fark ettik. Kısacası kriz bize aşırı risk üstlenince neler olabileceğini gösterdi.
- Kriz sermaye yeterliliğinin boş yere konulmadığını ortaya koydu. Yeterlilik kurallarına uyulması gerektiğini gördük.
--Düzenleyici ve denetleyici otoritelerin rollerinin ne kadar kritik olduğu anlaşıldı. Sistemik bir riskten kaçınabilmek için düzenleyici kurumların sektörü izleyebilmeleri ve gerektiğinde aksiyon alabilmeleri gerekiyor. Bunun için ise güçlü bir kurumsal yapı ve bu kurumları siyasi etkiden uzak tutabilecek bir özerklik gerekiyor. Krizde Bankacılık otoritelerinin düzenli stres testleri yaparak sektörün röntgenini çekmelerinin iyi bir şey olduğunu fark ettik.
-Özellikle finans sektöründe şeffaflığın ne kadar önemli ve gerekli olduğu bir defa daha anlaşıldı. Demek ki; yatırımcıların bankaların risk durumlarına ve performanslarına ilişkin güvenilir bilgiye ulaşmaları sağlanmalıymış.
-Sektörde bir şeyler ters gittiğinde hızlı aksiyon almanın ne kadar iyi bir şey olduğunu gördük.
-Basiretli bir yönetimin önemini gördük. Credit Suisse gibi 50 ülkede 150 ofisi olan bir bankacılık devi yıllardır bir skandaldan diğerine koşarken yönetimler aciz kaldı.
- Hesap verebilirliğin ne kadar gerekli olduğunu anladık. Kötü risk yönetiminden ve aşırı risk üstlenilmesinden sorumlu olanların hesap verebilir olmaları gerekiyor. Hesap verebilirlik sağlanamazsa gelecekte de benzer hataların tekrarlanmasının önüne geçilemeyeceği gibi bankacılık sistemin duyulan güven de sarsılır.
- Düşük faiz ortamından yüksek faiz ortamına geçince neler yaşanabileceğine şahit olduk. Sorunların faizlerin yükselmesinden değil aslında uzun süre olması gerekenden daha düşük tutulmasından kaynaklanabileceğini gördük.
- 2008 krizi bize ABD'deki bir banka batış hikâyesinin etkilerinin sadece ABD'de kalmadığını göstermişti. Bu krizde de sistemik risk oluşturma riski taşıyan bir bankanın batması halinde birçok ülkede çok can yanacağını bir kere daha hatırladık.