AK Parti hükümeti son dönemde yüzünü Batıya dönmeye çalışıyor çalışmasına ama, uluslararası alandaki gelişmeler bunu giderek zorlaştırır nitelikte;
Joe Biden’ın ABD’de Başkan seçilmesi sonrasındaki ilişkiler malum; Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir önceki Başkan Trump ile olan “kimyayı” yakalayamadı ikili düzeyde. Nitekim son New York ziyaretinde Başkan Biden’dan randevu alınamayınca, bunu bizzat kendisi de “Biden’la iyi başladık diyemem” sözleriyle ifade etti.
Belli ki ne Türkiye, ne de bizzat Erdoğan’la ilişkilerin düzeyi Başkan Biden’ın “öncelikleri” arasında değil. New York seyahatinde bunu farkeden Erdoğan, Rusya’dan ikinci parti S-400 alımını, hatta daha da ileri giderek savaş uçağı bile satın alınabileceğini gündeme getirerek “öncelikler” arasına girmeye çalışıyor hala. Nitekim hala “öncelikler” arasına almasa da, Türkiye’nin daha çok Rus yörüngesine girmesinden endişe eden Washington, apar topar Erdoğan ile Biden arasında bir ikili görüşme ayarlamış gibi; Ankara, iki liderin Ekim ayında Roma’da yapılacak G-20 zirvesi kapsamında görüşecekleri bilgisini sızdırdı –Henüz bu bilgi Washington tarafından teyit edilmedi-.
Görüşme gerçekleşir mi bilinmez. Ama gerçekleşse bile, Washington’da Türkiye’yi Amerikan dış politikasının merkezine koyma eğilimi olmadığından, kimse bunun kapsamlı bir görüşme olmasını beklemiyor. Deyim yerindeyse –olursa - biraz “dostlar alışverişte görsün” çerçevesinde bir görüşme olacak gibi.
ALMANYA SEÇİM SONUÇLARI; AB İLE ZORLU DÖNEM BAŞLIYOR
AK Parti hükümetinin ABD ile yaşadığı bu iletişim sıkıntısının, yakında Avrupa Birliği ile de başlaması da muhtemel; Çünkü artık sıkışıldığında “devreye sokulacak” bir Merkel olmayacak Almanya’da.
Hatta seçim sonuçlarına bakıldığında, daha uzun süreliğine yeni bir Alman Şansölyesi ya da hükümeti de pek görünürde yok.
Almanya seçimlerinde -az farkla- en çok milletvekili çıkaran parti Sosyal Demokratlar (SPD) oldu. Ancak milletvekili sayısı hükümeti kurmaya yeterli değil. Üstelik sadece bir değil, ancak iki partiyle koalisyon yaparsa Almanya’nın yeni Şansölyesi olabilecek SPD Başkanı Olaf Scholz.
Aynı durum, Merkel’in liderliğini yaptığı Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) için de geçerli. Merkel’in yerine parti liderliğini devralan Armin Laschet’in de hükümeti kurmak için iki partinin desteğine ihtiyacı olacak.
Kilit duruma gelen bu iki parti ise Yeşiller ve Liberaller (FDP).
İşin Ankara açısından kötü yanı, koalisyon ortağı olacak Yeşiller ve FDP’nin her ikisinin de AK Parti hükümetinin içerdeki anti demokratik uygulamaları, dışarda ise militarist politikaları konusunda çok sert eleştirileri mevcut olması.
FDP üyeleri, hem Türkiye’nin AB üyelik sürecinin bitirilmesinden, hem de Ankara’ya karşı ağır bir silah ambargosundan çokça bahsediyorlar. Yeşiller ise, özellikle Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü, basının durumu, yargının durumu gibi konularda sert eleştiriler yöneltiyorlar AK Parti hükümetine. Bu iki partinin birlikte yer alacakları Alman hükümetinin, Türkiye’ye karşı Merkel döneminde olduğu kadar “müsamaha içinde” olması pek mümkün görünmüyor.
FRANSA AĞIRLIĞI ARTABİLİR
İşin bir de Almanya’daki koalisyon görüşmelerinin uzamasının yaratacağı sıkıntı boyutu var elbette; Hükümet kurma görüşmeleri uzadıkça, AB içinde bir boşluk olacağı net. Bu boşluğu doldurmaya aday ülke ise Fransa.
Üstelik 1 Ocak 2022’den itibaren altı aylık bir dönem için Fransa’nın AB dönem başkanlığını da üstleneceği gerçeği var ortada.
Türkiye ile Fransa, son dönemde Afrika’dan, Ortadoğu’ya, Doğu Akdeniz’e kadar hemen her bölgesel sorunda karşı karşıya geldiler.
Üstelik Fransa, son dönemde Yunanistan’la ciddi bir ittifaka da girmiş görünüyor. Bunun son örneği, Yunan Başbakanı Mitçotakis’in geçen hafta Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile yaptığı toplantı sonrasında açıklanan kararlar; Yunanistan, Fransa’dan daha önce aldığı savaş uçaklarına ek olarak, üç de fırkateyn alacağını açıkladı. Bu yüklü silah alımları ile Fransa iyiden iyiye, Doğu Akdeniz’deki Rum-Yunan cephesine yerleşmekte.
Buna bir de Macron’un Bağdat’ta geçen ay düzenlenen bölgesel işbirliği zirve toplantısındaki “şovunu”, Musul’a, Erbil’e yaptığı ziyaretleri ekleyin; Fransa, Ortadoğu’da Türkiye’nin komşuluktan gelen etkinliğini kısıtlamaya aday bir portre çiziyor dış politikada. Aynı Fransa, Türkiye’nin bir türlü “barışamadığı” Mısır ile de, ne kadar zorlasa da “eski iyi günleri” yakalayamadığı Birleşik Arap Emirlikleri-Suudi Arabistan ile de sıkı ilişkiler içinde.
Soçi’de yapılan Erdoğan-Putin görüşmesinden de Türkiye adına ancak “geri adımlar” beklendiği böyle bir ortamda, Batı ile ilişkilerin girdiği bu çıkmaz AK Parti hükümetini zorlayacak gibi duruyor.
Tüm bu sıkışmışlık içinde Erdoğan, bir dönem mitinglerde “akıl sağlığını” bile sorguladığı Macron’la “kardeşim” düzeyine geçer/geçebilir mi?
Zaman gösterecek…