Batı ile yakınlaşmanın bedeli

Biden’ın ABD Başkanlığını devralmasıyla birlikte, Batı ittifakının ilk birleştiği alan Doğu Akdeniz gibi görünüyor. Türkiye buna karşı durmazsa - öyle Libya açıkları filan değil- Ege’deki, Akdeniz’in doğusundaki gerçek mavi vatan tehlikeye girecek.

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye’nin son dönemdeki dış politikasını tek kelime ile özetlemek gerekirse, bu “öngörülemez” olurdu.

Türkiye “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine” geçtiğinden beri, doğrudan iç politika bağlantılı yürütülen dış politikada, seçim dönemlerinde Batı karşıtlığının arttığını, askeri gücün diplomasinin önüne geçtiğini izledik.

ABD’de Donald Trump’ın başkanlığı döneminde bu politikanın getirileri de olmadı değil; Trump’ın Avrupa Birliği ile ilişkilerini adeta askıya alması, Batı bloğunu dönemsel olarak parçaladı. Türkiye gibi bölgesel ülkeler de bu bölünmeden fazlasıyla yararlandı. Türkiye’nin Suriye’deki sınır ötesi operasyonları da, Irak’ta PKK terör örgütüne karşı giderek genişlettiği mücadele alanı da, Libya’daki askeri varlığı da bu açıdan okunabilir.

Ancak 2021 yılıyla uluslararası alanda ABD’deki Başkanlık değişimi, Türkiye içinde ise ağırlaşan ekonomik kriz, bu askeri açılımlarının sınıra dayanmasına neden oldu.

Biden’ın yemin etmesiyle birlikte Batı bloğundaki bölünmüşlük, buna bağlı olarak da bölgesel aktörlerin rahat hareket ortamı sona erdi. Nitekim, Ankara’da AK Parti hükümetinin izlediği son politikalar da, işte bu “bütünleşmiş Batı” ile ilişkiye göre pozisyon almanın işaretlerini veriyor; Türkiye’nin ısrarı sonucu somutlaşan Yunanistan’la istikşafi görüşmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümet üyelerinin sürekli demokrasi ve hukuk reformundan söz etmeleri, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Brüksel’le “gerginliğe son verme” temasları hep bu yeni pozisyonun sonuçları.

En büyük baskı Doğu Akdeniz'de

Ancak uzun süre Batı’ya karşı pozisyon alan Ankara’nın, şimdi bu yakınlaşma çabalarının da Batı gözünde “bedeli” olacağı açık;

Bu “bedelin” ne olacağının ipuçları ise, Yunanistan’dan, Brüksel’den, Washington’dan, hatta İsrail’den son bir haftada gelen açıklamalarda ortaya çıkıyor.

Yunanistan mesela; Türkiye ile gerçekleşecek 61. istikşafi görüşmelerde “Doğu Akdeniz geriliminin” de ele alınacağını açıkladı. Oysa Türkiye’nin tezlerine göre, Doğu Akdeniz’de sınırı olmayan Yunanistan’la bu konunun görüşülmesi bugüne kadar mümkün değildi. Bugüne kadar yapılmış 60 istikşafi görüşme turundan hiçbirine Doğu Akdeniz konusu dahil edilmedi. Ancak Yunan Başbakanı’nın “Doğu Akdeniz de konuşulacak” açıklamasına Ankara’dan hiç ses seda çıkmaması, 61’inci tura gerçekten de, Yunanlıların isteği doğrultusunda Doğu Akdeniz’in de dahil edilmiş olabileceğini akıllara getiriyor.

Yunanistan’ın salvoları bununla da kalmadı; Yunan Dışişleri Bakanı Dendias, Akdeniz’de Girit Adası’nın güneyinde de karasularını 12 mile çıkarmayı planladıklarını açıkladı. Girit Adası’nın güneyi sadece bir başlangıç; Eğer buna karşı bir tepki gelmezse, Atina önce Girit Adası’nın doğusunda da 12 millik karasularında ısrar etmeye başlayacak. Nitekim Dendias konuşmasında bunun işaretini de, “elbette Girit Adası’nın bir de doğu bölgesi var” diyerek verdi. Girit Adası’nın güneyinde Türkiye’nin bir iddiası yok. Ancak Ada’nın doğusu, doğrudan Türkiye’nin ilan etmiş olduğu münhasır ekonomik bölge sınırlarıyla çakışıyor. Girit’ten sonra da sıra Ege’deki diğer adalara gelecek. Amaç Türkiye’yi sadece Ege’de değil, Akdeniz’de de “kara ülkesi” haline getirmek.

İşin kötüsü, Yunanistan’la başlayacak istikşafi görüşmelere zarar vermemek için olsa gerek, Ankara’dan Dendias’ın bu açıklamasına hiçbir yanıt verilmedi. Dışişleri Bakanlığı Dendias’ı kınayan bir açıklama yaptı, ancak açıklama Girit konusuna hiç girilmeden, sadece Yunan Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’deki azınlıklar konusundaki sözlerine tepki gösterildi.

Washington’dan ise Doğu Akdeniz konusunda ses, Biden’ın yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’dan geldi. Senato’daki onay süreci çerçevesinde Demokrat Senatör Bob Menendez’in sorusunu yazılı olarak yanıtlayan Blinken, ABD’nin Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla ilişkilerini derinleştirmek için çalışacağını vurguladı ve “ABD-Yunanistan güvenlik ilişkileri Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız açısından önemli” ifadesini kullandı. Blinken, Rum-Yunan ikilisinin, İsrail’le birlikte Doğu Akdeniz’de kurdukları gaz ortaklığını da Biden yönetiminin “destekleyeceğini” söyledi.

Doğu Akdeniz konusundaki son çıkış ise İsrail’de ortaya çıktı;

İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, Türkiye’nin isterse Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılabileceğini açıkladı. Bu açıklama Türkiye’deki hükümete yakın medya tarafından “İsrail’le yumuşama” olarak yorumlandı. Oysa durum tam aksine; Gaz Forumu’nun kurucularından biri de Kıbrıs Rum Yönetimi. Eğer Türkiye bu foruma katılmak isterse, Rumları da “resmen tanımak” koşuluyla karşı karşıya kalacak. Nitekim İsrailli Bakan’ın bir sonraki cümlesi bu şartı teyit eder nitelikte; Steinitz, “Şahsen umuyorum ki, Türkiye bölgesel meydan okumacı rolünden yönünü bazı komşularıyla bölgesel işbirliği’ne doğru değiştirir” dedi. Bu “Bazı komşulardan” biri gaz Forumu’nda yer alan, Türkiye ile gergin ilişkilere sahip Mısır ise, diğerinin de Kıbrıslı Rumlar olduğu elbette sır değil.

Biden’ın ABD Başkanlığını devralmasıyla birlikte, Batı ittifakının ilk birleştiği alan Doğu Akdeniz gibi görünüyor.

Türkiye buna karşı durmazsa - öyle Libya açıkları filan değil-Ege’deki, Akdeniz’in doğusundaki gerçek mavi vatan tehlikeye girecek.

Tüm yazılarını göster