Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetinin Araplarla ilişkileri düzeltmeye çalışması, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizle ilişkilendiriliyor.
Ancak tek gerekçe bu değil; Ankara, Batı ile ilişkilerinde yaklaşan “mükemmel fırtına” öncesinde dengeleme politikasına ağırlık vermeye çalışıyor.
2022’nin ilk aylarında dış politikada en çok konuşulan konuların, Türkiye’nin Batı ile ilişkileri olacağı neredeyse garanti.
KAVALA DAVASI VE AVRUPA KONSEYİ’NİN İHLAL PROSEDÜRÜ
Avrupa Konseyi’nin Türkiye aleyhine Kavala davası üzerinden başlattığı “ihlal prosedürü” buzdağının görünen kısmı. 47 üyeli Avrupa Konseyi’nden prosedürün başlatılması için 35 ülkenin Türkiye aleyhine oy kullanması, Ankara’nın Kavala davasında AİHM’in tahliye kararını hiçe saymasının uluslararası alanda ne meşru, ne de hukuki görülmediğini ortaya koyuyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararına karşılık Dışişleri Bakanlığı’nın tepkisi, kararın “siyasi mülahazalarla alındığına” vurgu yapması ilginç. Belli ki Ankara, AİHM kararlarına uymamasını meşru göstermek için- AİHM kararlarının TC Anayasası uyarınca uygulanma zorunluluğu hiçe sayılıp- “Batı’nın çifte standart” söylemine sarılacak. Türkiye dışında hiçbir alıcısı olmayan bu söylemin, iç kamuoyunda da –hemen herkesin yargının bağımsız davranmadığından şikayet ettiği ortamda- işleme şansı yok gibi.
Avrupa Konseyi kararında Ankara’ya ihlal prosedürünü sonlandırmak için bir şans vermiş görünüyor oysa; Türkiye’nin Kavala’nın hala neden tahliye edilmediğine ilişkin vereceği savunmaya son tarih 19 Ocak olarak konuldu. Kavala davasının Türkiye’deki bir sonraki duruşması ise 17 Ocak’ta. Yani önümüzdeki duruşmada tahliye kararı çıkarsa, Avrupa Konseyi’nin ihlal prosedürü de kendiliğinden sonlanacak.
Rahip Brunson’u, Alman pasaportu taşıyan gazeteci Deniz Yücel’i, Macron’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan salıverilmesi için bizzat ricacı olduğu Fransız gazeteciyi, Büyükada davasında haklarında suçlamalar bulunan yabancı uyrukluları “ansızın” salıveren Türk yargısının, aynı yöntemi Kavala için de uygulaması aslında kimseyi şaşırtmaz. Ancak Kavala’nın ardından, hapisteki HDP eski eş Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM’in tahliye kararı gündeme gelecek. Demirtaş’ın durumu siyasi dengeler açısından Kavala’dan çok daha sıkıntılı olduğu hesapları yapılıyor Ankara’da belli ki.
ABD’NİN DİNİ ÖZGÜRLÜK RAPORU
Batı ile ilişkilerinde yıllarca Avrupa/ABD dengesini koruyan Türkiye açısından bugünlerde bu “terazi” de şaşmış durumda; Avrupa’daki sıkıntılı durum, iş Washington’la ilişkilere geldiğinde de devam ediyor AK Parti hükümeti açısından.
ABD’nin Türkiye’yi “demokrasi zirvesine” çağırmaması en somut örnek. Ancak bununla bitmedi;
ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu’nun hazırladığı Türkiye raporu zehir zemberek ifadelerle dolu. AK Parti hükümetinin dini özgürlükler konusunda hem eylemleri, hem de söylemi eleştiriliyor. Raporda Türkiye’de hükümetin dini azınlıklar için “düşmanca bir siyasi ortamı tetikleyecek davranışlarda, kasıtlı eylemsizliklerde ve retorikte bulunduğu” ibaresi yer alıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’na ise, “Türkiye’yi dini özgürlükler konusunda özel izleme listesine alması” tavsiye ediliyor raporda; Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Rusya, Çin gibi ülkelerle benzer kategoriye sokulması gündemde.
DOĞU AKDENİZ’DE GERGİNLİK
Tüm bunların üzerine 2022 yılında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de de ciddi sıkıntı yaşayacağının belirtileri gelmeye başladı bile.
Kıbrıs Rum Kesimi, Ada’nın güneyinde Türkiye’nin de kıta sahanlığı içinde yer alan bir noktada Amerikan ve Katar petrol şirketlerine ruhsat verdi. Türkiye’nin buna tepkisi henüz Dışişleri Bakanlığı açıklaması düzeyinde.
Belli ki Ankara, sorunu büyümeden kapalı kapılar ardında çözmeyi deneyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar’a yapacağı ziyarette ana gündem maddelerinden birinin de bu konu olacağı açık.
Erdoğan, Katar devlet petrol şirketinin Amerikalılarla birlikte Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde Rumlar’ın verdiği ruhsatla petrol aramaya kalmasını, Katar Emiri ile kişisel ilişkisi çerçevesinde halletmeye çalışacak.
Halledebilir mi? Belki.
Ancak Doğu Akdeniz konusundaki sıkıntı, “kişisel ilişkiler düzeyini” aşmış durumda. Katar bugün geri adım atsa bile, ruhsatın başka bir ülkenin petrol şirketine verileceği aşikar.
AK Parti hükümeti, dış politikasındaki gel-gitler nedeniyle Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye çok büyük zemin kaybettirmiş durumda.
Türk araştırma gemilerinin Doğu Akdeniz’e ve Ege’ye gönderilip, hamasi nutuklar atılıp, Batı’dan gelen baskı üzerine geri çekilmesi, Türkiye’nin bölgedeki caydırıcılığına büyük darbe vurdu.
Bir de buna, AK Parti hükümetinin 2015-2017 Crans-Montana’daki Kıbrıs görüşmelerinde, Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki “garantörlük hakkından vazgeçebileceği” tavizine ilişkin belgelerin sızdırılmasını da ekleyin.
Kimse Türkiye’deki mevcut hükümetin Kıbrıs konusunu “milli dava” olarak gördüğüne inanmıyor.
Bu ortamda, askeri caydırıcılık bile işe yaramıyor artık. Türkiye’nin gerçek “beka sorunu” da bu aslında…