Avrupa Birliği İngiltere'nin ayrılışının ardından uluslararası alandaki etkisi adına zaten ciddi bir "duraklama devrine" girmişti. Ukrayna savaşıyla birlikte ise "gerileme devrinden" bahsetmek mümkün;
Rusya'ya tarihinde görülmemiş ciddiyet ve kapsamda yaptırımlar uygulayan Avrupa Birliği'nin Dönem Başkanı Macaristan Başbakanı Viktor Orban geçen hafta bir anda Moskova'da Rus Lider Putin'le el sıkışırken görüntülendi. Orban Kremlin'e gitmeden sadece birkaç gün önce de Ukrayna'da Zelensky ile bir araya gelmişti.
Orban'ın AB içindeki "ortakları" bile inanamadılar önce Macar Başbakan'ın Moskova'ya gideceğine; O kadar ki Polonya Başbakanı Donald Tusk, "Moskova'yı ziyaret edeceğinize ilişkin iddialar doğru olamaz değil mi?" diyerek, resmi sosyal medya hesabından seslendi Orban'a.
Ziyaretle eş zamanlı olarak AB de apar topar açıklama yapıp, Orban'ın Moskova'ya "AB adına gitmediğini" duyurdu tüm dünyaya. Orban ise, Putin'le el sıkışmak için "AB'nin onayını almadığını" kabul etti etmesine ama ortaklarına sert yanıt vermekten de çekinmedi; "Barış, Brüksel'deki rahat koltuklarda oturarak sağlanamaz. Arkamıza yaslanıp, savaşın mucizevi bir şekilde sona ermesini bekleyemeyiz" dedi.
Yeni "arabulucu" Orban mı?
Orban'ın Ukrayna ve Rusya seferinin dolaylı olarak Türkiye'yi de etkilediğini söylemek mümkün; AK Parti hükümeti en başından beri Ukrayna Savaşı'nda "arabuluculuk" rolüne soyunmuştu. Bu rolde ilk haftalarda görece başarı da sağlandı. Ancak daha sonra, AK Parti yetkililerinin Batı karşıtı söylemleri eylemlerle desteklenmeyince; Aksine Ankara'dan hem NATO içinde, hem de AB ile ilişkiler kapsamında Rusya'ya karşı pek çok adım atılınca, Moskova'da kaşlar kalktı. Putin, büyük ölçüde Ankara'nın bu "zigzagları" nedeniyle o beklenen Türkiye ziyaretini hala yapmadı. Üstelik Kremlin Sözcüsü Peskov geçen hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ukrayna-Rusya görüşmelerinde "arabulucu olmasının mümkün olup olmadığı" sorusuna "Hayır, imkânsız" yanıtını bile verdi.
Belli ki hem NATO, hem de AB üyesi Macaristan'ın Başbakanı Orban arabuluculuk işine soyununca, AB'yle ilişkisi fiilen "ekonomik ortak" seviyesine inen Türkiye'nin Moskova nezdindeki "değeri" de oldukça gerilemiş.
Batı, Afrika'dan da dışlanıyor...
Batı'nın dağınıklığının etkileri başka coğrafyalara da yansıyor şimdiden;
En belirgin örnek Afrika'da eski Fransız sömürgesi ülkeler Mali, Burkino Faso ve Nijer'de yaşananlar; Bağımsızlıklarını 1960'larda kazanmalarına rağmen Fransa etkisini on yıllarca taşıyan bu üç ülke, son beş yıllık dönemde birbiri ardına Batı'yla ipleri koparmaya başladılar. Darbelerle değişen yönetimlerin ilk ziyaretçilerinin Rusya'dan olması tesadüf değildi elbette. Ayrıca Çin'in de Afrika'ya kimi zaman "borç", kimi zaman "proje" adı altında para akıtmaya devam ettiği de unutulmamalı.
Geçen yıl Fransa-ABD etkisindeki Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'ndan (ECOWAS) ayrılıp, "Sahil Devletleri İttifakı" kurmayı kararlaştıran Nijer, Mali ve Burkina Faso, şimdi de ittifakı bir adım daha ileri taşıyıp "Sahil Devletleri Konfederasyonu" adı altında birleşmenin yolunda ilk adımı açtılar.
Afrika'nın "Batı'dan zincirlerini koparmasının" başka örnekleri de olacak gibi;
Baksanıza, NATO üyesi Türkiye'nin Cumhurbaşkanı da, misafir olarak katıldığı Şangay İşbirliği Örgütü'ne "tam üyelikten" bahsetmeye başladı bile...