Ukrayna Savaşı ile belirginleşen dünyadaki yeni cepheleşme, savaşın uzaması nedeniyle dağılma belirtileri göstermeye başladı.
Ukrayna'yı tüm askeri gücüyle işgal etmeye kalkan Putin'in ordusunun, altı ay içinde aldığı ağır darbe işin bir yüzü; O kadar ki, mevcut ordu birlikleri yetmeyince Rus lider "kısmi seferberlik" ilan etmek zorunda kaldı. Ancak muvazzaf askerlerle kazanamadığı "zaferi", seferberlik emriyle savaşmaya zorlanan yedek askerlerle elde edip edemeyeceği bir muamma elbette. Seferberlik kararı çerçevesinde askere gitmemek için Rusya'dan çıkmaya çalışanlar, askere alma bürolarında yaşanan kaos görüntüleri de, Rus halkının savaşmaya Putin ve ekibi kadar "hevesli" olmadığını ortaya koyuyor üstelik.
Bir de bunlara, Putin'in "kendi cephesinin doğal ortağı" olarak gördüğü Çin'den istediği desteği bir türlü alamamasını da ekleyin; Durum Moskova açısından pek iç açıcı görünmüyor.
İSVEÇ VE İTALYA SEÇİMLERİ; AŞIRI SAĞIN ZAFERİ
Ancak Rus cephesindeki dağılmanın farklı bir versiyonu, Batı cephesinde de kendini göstermeye başladı.
ABD'nin liderliğini yaptığı "Batı cephesinin" temel değerleri demokrasi ve insan hakları olarak kurgulanmış durumda. Ancak "demokrasi" ile övünen ülkelerde, insan hak ve özgürlüklerine son derece kısıtlı bakan aşırı sağ partiler, demokratik süreci kullanarak birbiri ardına iktidara gelmeye başladı.
Önce İsveç seçimlerinde aşırı sağ partiler hükümeti kurma hakkını elde etti. Şimdi de Avrupa'nın 3. büyük ekonomisi olan İtalya'da sağ koalisyon parlamentonun iki kanadında da çoğunluğu elde etmiş görünüyor. Sağ kesimin en ucunda duran, faşizmin kurucu babalarından biri olarak görülen Benito Mussolini'nin fikri hareketinin mirasçısı olarak görülen "İtalya'nın Kardeşleri" partisi, koalisyonun büyük ortağı konumuna oturdu.
İsveç ve İtalya'ya, halihazırda popülist sağcı hükümetler tarafından yönetilen Macaristan ve Polonya'yı da eklemek lazım. Henüz iktidara gelememiş olsalar da, Fransa'da aşırı sağcı LePen'in Cumhurbaşkanlığı yarışını az farkla kaybettiği, İspanya'da aşırı sağcı Vox'un oy oranını neredeyse roket hızıyla yükseltmekte olması da unutulmamalı.
ABD'de de durum benzer görünüyor; Kasım'da yapılacak Kongre seçimlerinde Demokrat Joe Biden yönetiminin, hem Senato'da, hem de Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu Cumhuriyetçiler'e kaptırma ihtimali büyük. 2024 seçimlerinde ise, hakkındaki yolsuzluk ve gizli belgeleri kaçırma gibi suçlara ilişkin isnatları "bana komplo kuruyorlar" kampanyasına çevirmeye çalışan Donald Trump'ın, bunu başarabilmesi halinde yeniden Başkan seçilme olasılığı var.
AVRUPA'DA RUSYA'YA YAPTIRIM KARŞITI BLOK GÜÇ KAZANIYOR
AB ülkelerinde yükselen aşırı sağ partilerin tek ortak özelliği, kadının bireyselliği yerine aileyi ön plana çıkaran söylemleri, LGBT ve kürtaj karşıtı duruşları değil. Avrupalı aşırı sağ hareketlerin, Putin'in Rusya'sına yönelik politikalar konusunda da değişik fikirleri var.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle birlikte savaşı hemen arka bahçesinde bulan Avrupalılar, ABD'nin de bastırmasıyla birlikte, Rusya'ya yaptırımlar konusunda yek vücut olmayı başarabilmişlerdi. Arada çıkan -Macar populist lider Orban gibi- çatlak sesler de, hem Washington'ın, hem de AB'nin motoru konumundaki Almanya'nın kararlı duruşuyla bastırılabilmişti.
Ancak İsveç ve İtalya'daki seçim sonuçları, bu durumu değiştirecek gibi görünüyor.
İtalya'da seçim kazanan Sağ ittifak'ın ortakları Silvio Berlusconi Rus Lider Putin'in Ukrayna'yı işgal etmeye Batı tarafından itildiğini söylerken, diğer ortak Salvini Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarını tartışmaya açtı.
İtalya'nın ilk kadın başbakanı olması beklenen, koalisyonun büyük ortağı İtalya'nın kardeşleri partisinin lideri Meloni ise, biraz da üzerindeki "faşist" algısını yıkmak için "Ukrayna konusunda Batı ile beraberiz" söylemine tutundu. Ancak Meloni'nin, hem içinden geldiği siyasi hareket, hem de mevcut ortaklarının tutumu nedeniyle İtalya'yı Batı cephesinin Rusya'ya karşı "kararlı duruşu" içinde tutması pek mümkün görünmüyor.
Nitekim İtalya'daki gidişatı görmüş olmalı ki, Macar Başbakan Orban bile "Rusya'ya yaptırımları yıl sonunda kaldıralım" demeye başladı bile.
TÜRKİYE'NİN DURUMU
Aşırı sağ partilerin Avrupa'da yavaş yavaş iktidara gelmeye başlamaları kısa vadede Türkiye'deki AK Parti iktidarını rahatlatacak gibi görünüyor; ABD ve AB'nin Türkiye'deki demokrasi ve insan hakları alanındaki geriye gitme nedeniyle dile getirdikleri ağır eleştirilerin hız kesme ihtimali büyük.
Dış politika açısından ise yeni İtalyan hükümeti Ankara'nın başını ağrıtmaya aday.
Avrupa Birliği üyelik sürecinde İtalya'nın geleneksel desteğine bu yeni hükümet döneminde güvenmek pek mümkün görünmüyor. Aksine, Meloni hükümetinin AB içinde Türkiye karşıtları cephesinde yer alması büyük olasılık. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koalisyonun küçük ortağı Berlusconi ile dostluğu durumu kurtarmaya yetecek mi, göreceğiz.
Bir başa sıkıntılı konu ise Libya olacak gibi; Roma ile Ankara'nın çoğunlukla birlikte hareket ettiği Libya meselesinde, yol ayrımı, hatta karşıt kamplar büyük olasılık.
SEÇİM iTTİFAKI MESELESİ
Ancak İtalya'daki seçim sonuçlarının Türkiye'deki siyaset açısından dikkate alınması gereken bir başka unsur daha var; sağlam duran ittifakların seçimlerde kazandığı başarı.
İtalya'da Rusya yaptırımlarından ötürü ortaya çıkan ekonomik zorluklarla boğuşan Draghi hükümeti, ittifak yaptığı partilerin hükümetten çekilmesi nedeniyle erken seçim kararı almak durumunda kalmıştı. Draghi hükümetinden çekilen Berlusconi ve Salvini, Meloni ile ittifak kurup, aşırı sağın iktidara gelmesini sağladılar.
Toplam oyu neredeyse sağ/aşırı sağ ittifak kadar olan, hatta az farkla onu geçen sol partiler ise seçimlerde bir ittifak halinde birleşmeyi başaramadılar. Bu da sola İtalya'da hezimeti getirdi.
İtalya örneği, sağlam ittifakların ve kimi yerde ortaklaşa yazılan aday listelerinin seçimlerde ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuş durumda....