Geçen haftaki köşemizde iş hayatında pek kimsenin söylemeye yanaşmadığı ‘bilmiyorum’ ifadesi üzerine konuşmuştuk. Bu hafta bir adım daha atıp başarısızlığı övmeye ne dersiniz?
Elbette yaptığımız işte başarılı olmak istiyoruz. Elbette yanlış adımlar, hele de çok yaygın olan zihinsel tembellikten kaynaklananlar, müthiş kaynak israfına yol açıyor. Elbette kötü performansa alışmak bir kişinin kariyerinde ve bir şirketin hayatında yapabileceği en büyük hatalardan biri.
O halde neden başarısızlığı övelim ki?
Birincisi, aynaya dürüstçe bakabilmemiz için. Yanlışlarla yüzleşilmeyen yerde gerçek hızla kaybolur. Başarısızlıklara genellikle dışsal bahaneler bulunur (genel şartların kötülüğü, rakiplerin uygunsuz davranışları). Meselelerin kök nedenleri tespit edilmez, sorunlar halının altına süpürülür ve çözümün maliyeti katmerlenir; hatta çözüm imkânı kalmayabilir. Daha kötüsü, çalışanlar toplu bir illüzyonun parçası olur. Herkes işler yolundaymış gibi yapmayı tercih eder— oyunbozan olmaya ne gerek var? En kötüsü, yöneticiler kendilerini hatasız görmeye başlar. İşte bu, felakettir. Zira ‘her şeyi bilene’ yeni bir şey öğretemezsiniz; ‘hep doğru yapanın’ ilerleyecek yeri olmaz. ‘Şeytanın en sevdiği günah kibirdir’ sözünü hatırlayalım.
İkincisi, hatalarımızdan ders alabilmemiz için. Elbette başkalarının hatalarından ders alabilmek veya bir işi enine boyuna düşünüp hata yapmadan ilerlemek daha iyi. Ancak bu dünyanın en büyük firmaları için bile mümkün olmuyor. Mesela, pazarlamayı en iyi bilen firmalardan biri olan Coca-Cola 1985 yılında “New Coke” adlı yeni bir formülü piyasaya sürdü -- ancak bu büyük bir tüketici tepkisiyle karşılandı. Şirket, başarısızlıktan hızla ders alarak “Coca-Cola Classic” markasını güçlendirdi ve satışlarını artırdı. Mesela, teknolojiyi ve tüketiciyi en iyi bilen firmalardan biri olan Amazon kendi akıllı telefonu olan Fire Phone’u piyasaya sürdü – ancak 100 milyon dolar kaybettikten sonra ürünü piyasadan çekmek zorunda kaldı. Ancak şirket bu deneyimden öğrenilenler Alexa (yapay zekâ destekli sanal asistan) ve Echo (akıllı hoparlör) gibi ürünlerin geliştirilmesinde kullanıldı.
Üçüncüsü, konfor alanımızdan çıkabilmemiz için. Bir sürü meseleyle boğuşurken, etrafımızda her şey değişirken öngörülebilir, güvenli ve kolay olana yaslanmamızdan doğal ne var? Daha önce başarı sağlamış stratejiden neden sapalım? Huyuna suyuna, artısına eksisine hâkim olduğumuz çalışanlardan, bayilerden, tedarikçilerden neden vazgeçelim? Nasıl işlediğini bildiğimiz (belki farklısını hiç görmediğimiz) süreçleri neden değiştirelim? Çünkü, başarısızlık bastırılıyor olabilir. Bu olmasa bile, başarısızlığa gidecek yolun taşları döşeniyor olabilir. Çünkü, günümüzün dinamik dünyasında, bu tatlı rehavet donmakta olanların üzerine çöken ölüm uykusu olabilir. Başarısızlıkları, ‘başarıya giden zorunlu duraklar’ olarak tanımlayan Elon Musk’ı ve ‘Eğer risk almıyorsanız yenilik yapamazsınız. Büyük başarısızlıklar büyük başarıların öncüsüdür’ diyen Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’u sık sık hatırlamakta yarar var.
Dördüncüsü, kabiliyetlerimizi geliştirebilmemiz için. Mesela, bir sistemin dış şoklara direnme kapasitesi olan dayanıklılık (robustness). Mesela, çöken/ duran/ işlemeyen bir sistemin ne kadar hızla tekrar ayağa kalkabileceği olan mücadele gücü (resilience). Mesela, iyi tasarlanmış deneylerle deneme-yanılma ile karar alabilme.
Başarısızlığın kıymetini bildiğiniz ama gene de başarılı olduğunuz bir hafta diliyorum.