Mustafa Başar
Yönetim Kurulu Danışmanı
Hiç herhangi bir şey yapmaya karşı son derece isteksiz olduğunuz günler yaşadınız mı? Çok uğraştığınız halde, sizin sorumluluğunuzda olan, yapmanız gereken işlere bir türlü hakkıyla odaklanamadığınız zamanlar oldu mu? Çok değerli olduğunu bildiğiniz halde, zamanın boş yere akıp gitmesinden rahatsızlık duydunuz mu hiç? Odaklanma sorunu yaşayarak, içinde bulunduğum ruh halinden huzursuz ve rahatsız olduğum halde hiçbir şey yapamadığım, yapmak istemediğim zamanlarda anlarım; “yeni deneyim edinme” vaktimin geldiğini. İnsanın kendisini tanıması, kendi huylarını bilmesi hakikaten önemli; kendimi tanımayı avantaja çevirmek için tatil zamanlarımı mümkün olduğunca önceden planlar ve eşimle birlikte gerekli organizasyonu erkenden yaparız. İşin aslı, bu satırları şu anda dünyanın öbür ucundaki bir ada ülkesinden, Sri Lanka’dan yazıyorum.
Kendi adıma, ara sıra yaşadığım odaklanma sorunumun en belirgin zamanını hemen belirteyim; işlerin kontrol edemediğim gerekçeler yüzünden birikmesi neticesi “aynı anda birçok konuya detaylı bir şekilde odaklanmam” gerektiği anlar. Yani işlerime en çok odaklanmam gereken zamanlarda, odaklanma problemi yaşıyorum! Komik bir durum değil mi? Ama güçlü bir işlemcisi olan bilgisayar veya yapay zekâdan bahsetmediğimize göre, bu aslında sizce de normal bir durum değil mi? Önemli olan sorunu teşhis edebilmek ve sonrasında uygulayacağınız tedavi yöntemidir. İnsana dair bir sorun olan odak kaybı veya odaklanamama problemi, çoğu zaman ruhen enerjinizin azalmasından, farkında olmasınız da mutluluk & motivasyon düzeyinizin düşmesinden kaynaklanır. Benim kendi sorunuma teşhis koyabilmeme vesile olan Mevlânâ’dır. Ünlü Mesnevî’sinde yüzlerce öyküye yer veren Mevlânâ, bunlardan birinde Bağdat'ta yaşayan bir kişinin, gördüğü rüyanın tesiri sonucunda aylarca süren maceralı bir yoluculukla Mısır'da bir yere gitmesini anlatır. Bu kısa öyküyü kurgulayarak “Simyacı” adıyla romanlaştıran Paulo Coelho’yu sanıyorum biliyorsunuzdur, çok satan kitabını da okumuşsunuzdur; bu nedenle öykünün detaylarına girmeyeceğim. Ancak ünlü yazarın Mesnevî’den esinlenerek yazdığı romandaki karakter olan genç bir çobanın, huzursuzluğunu ve mutsuzluğunu giderebilmek, “yaşamın gizemini” öğrenmek için yaşlı bir bilgenin saray gibi olan evine gidişine değinmeliyim. Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinleyen bilge, genç çobana kendisinin ilmine inanıp, güvendiği için teşekkür etmiş ancak yaşamın sırrını açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini söylemiş. “Ama senden bir isteğim var” diye de eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dökmeyeceksin!” Delikanlı sarayda dolaşmaya başlamış ama doğal olarak gözünü kaşıktan ayıramamış. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. "Güzel, sana emanet ettiğim yağa sahip çıkmışsın” demiş bilge, “Peki yemek salonundaki muhteşem Acem halılarını gördün mü? Emektar bahçıvanımın oluşturmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördün mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettin mi?" Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş. "Öyleyse git, dünyanın bu köşesindeki harikaları tanı" demiş bilge. "Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin." İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış tablolar, tavanları süsleyen sanat eserleri dikkatini çekmiş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış. "Aferin delikanlı, peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sormuş bilge. Boş kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu utanarak o an fark etmiş.
Yaşlı bilge delikanlıyı evinden yolcu ederken tebessümle son sözünü söylemiş; "Sana vereceğim tek bir öğüt var: yaşamdaki mutluluğun sırrı mümkün olduğunca dünyanın bütün harikalarını görebilmektir; ama kaşıktaki o iki damla yağı dökmeden!”
Yaşlı bilgenin genç çobana yaşattığı deneyimdeki kaşıkla taşınan iki damla yağ elbette ona bir ders vermek için kullandığı mecazi örnektir. Sizin için önem arz eden bir işe, konuya veya kişiye “hakkıyla odaklanabilmek” elbette verimlilik artışına vesile olur, ancak fikirlerinizi daha iyi geliştirmeniz ve yaratıcı çözümler üreterek hedeflerinize ulaşmayı kolaylaştırmak için yeni deneyimler edinmeyi, farklı tecrübeler yaşamayı ihmal etmeyin. Yeni deneyimler edinmek, daha önce görmediklerinizi görmek, tatmadığınız yemekleri yemek ve farklı insanlar tanımak, yeni şeyler öğrenerek farklı bakış açıları geliştirebilmenize imkân verir. Daha iyi kararlar verebilmek, işinizde geçen zamanı çok daha etkin kullanabilmek için, fiziksel ve zihinsel sağlığınızı muhafaza edin. İç motivasyonunuzu en yüksek ve stresi de en az düzeyde tutabilmek için “an”da kalın. Yani içinde bulunduğunuz o ana odaklanın; ne yazık ki insan ömrü kısa, en önemli odak noktasının sevdikleriniz ve değer verdiklerinizle birlikte sürdürmekte olduğunuz yaşamın kendisi olduğunu unutmayın.