Bankacılık sektörü önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelerin önemli belirleyicilerinden biri olacak. Bugün biraz daha yakından bakmak istiyorum bu sektöre. ‘Yakından bakmak’ derken ayrıntılı bir analizden söz etmiyorum. Özellikle dikkatimi çeken birkaç gösterge üzerinde duracağım.
2018 Ağustos ayında patlak veren krizden bu yana ekonomimizde önemli sorunlar yaşandı. Bu sorunlar nedeniyle 2018-2020 döneminde ortalama büyüme oranımız güdük kaldı: Yüzde 1.9. Özellikle bazı sektörler bu süreçten çok olumsuz etkilendiler. Enerji ve inşaat sektörleri kredi geri ödemelerinde zorlandılar. Sektör ayrımı bir tarafa bırakılır ve toplam olarak bakılırsa, bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş alacaklarının toplam krediler içindeki payı Temmuz ortası itibariyle yüzde 3.8 düzeyinde. Derine inilmeden yapılacak ilk yorum şu: Oran, ekonominin maruz kaldığı bunca darbe dikkate alındığında, oldukça makul bir düzeyde. Ancak bu yanıltıcı bir yorum. İki nedenle. Birincisi, pandemi nedeniyle BDDK kredi tasniflerinde bankalara bazı esneklikler sağladı. İkincisi, yakın izlemedeki kredilerin bir kısmı da sorunlu kredi haline dönüşebilirler.
Türkiye’ye ilişkin risk algılamasını azaltabilmek için şu sorulara yanıt verilmesi yararlı olacaktır: Birincisi, pandemi öncesindeki kredi mevzuatı şimdi de yürürlükte olsaydı bankaların tahsili gecikmiş alacak oranları ne olurdu? İkincisi, yine pandemi öncesindeki mevzuat yürürlükte olsaydı tahsili gecikmiş alacaklarla her an tahsili gecikmiş alacağa dönüşebilecek kredilerin toplam krediler içinde payı ne olurdu?
İkinci dikkat çekici göstergeye gelince. Bankacılık sektörünün enflasyondan arındırılmış özkaynak karlılığı uzun zamandır düşüş eğiliminde. 2018’den bu yana ise tam anlamıyla yerlerde sürünüyor. Reel özkaynak getirisi 2018-2020 döneminde eksi oranlarda gerçekleşti. Tahsili gecikmiş alacak sorunu -birinci ve ikinci soruların yanıtlarına bağlı olarak- yüzde 3.8’in gösterdiğinden daha yüksek bir düzeydeyse bankaların sermaye yapılarını güçlendirmek gerekebilir. Gerçi mevcut sermaye göstergeleri bir soruna işaret etmiyor ama böyle bir gereksinim ortaya çıkarsa, sermaye sahiplerinin üç yıldır özkaynak getirisi negatif olan bir sektöre ne ölçüde taze sermaye koyacakları tartışmalı hale gelir.
Bu yıl Türkiye ekonomisinin çok yüksek bir oranda büyüyeceği anlaşılıyor. Ancak ilk tahminlere göre 2022 öyle olmayacak. Bu ilk tahminleri (yüzde 3 civarı) mumla aramamak için bankacılık sektörüne odaklanmakta yarar var.