Geçen haftanın haberi Silicon Valley Bank’ın (SVB) iflası, ve bunun üzerine Fed’in de Amerikan bankacılık sisteminin sağlığını korumak amacıyla hafta başında tüm mevduatlara şemsiye garanti getirmesi oldu. Fed aynı zamanda zor duruma düşmüş bir başka bankaya da (Signature Bank) el koydu. Tabii, bu gelişmeler bir anda ABD bankacılık sisteminin genel sağlık durumunun piyasalar tarafından sorgulanmasına ve bankacılık hisselerinin hızla değer kaybetmesine neden oldu.
SVB’nin içine düştüğü durum esasında bankacılığın en temel işlevlerinden biriyle ilgili: Kısa vadeli mevduatların uzun vadeli varlıklara dönüştürülmesi. Vade uyumsuzluğu olarak bilinen bu durum bankacılığın özünü oluşturur. Genel olarak piyasalarda uzun vadeli faizler kısa vadeli faizlerden yüksek olduğu için de bankalar mevduat faizinin üzerinde getiri elde ederek pozitif bir kâr marjı sağlarlar. Ancak faizler yükselir ve aynı zamanda verim eğrisi de aşağı doğru bir yön alırsa bu sefer de zarar yazmaya başlarlar. SVB’nin mevduat bazını oluşturan müşterileri büyük ağırlıklı olarak Risk Sermayesi (Venture Capital - VC) fonları tarafından finanse edilen teknoloji şirketleri. İşler iyiyken (=faizler çok düşükken) bu şirketlerin nakit sıkıntısı yoktu. Bu şekilde, SVB 2019’dan 2021’e 2 yıl gibi kısa bir sürede toplam aktiflerini 71 milyar dolardan 211 milyara çıkardı. Ancak faizler yükseldikçe VC desteği azaldı ve bu teknoloji şirketleri bankadaki mevduatlarını çekmeye başladılar. SVB bu çekilişleri karşılamak için elindeki devlet kağıtlarını satmaya başladı. Ancak bu kağıtlar önceki yıllarda düşük faizden alınan uzun vadeli kağıtlardı ve faizlerin artmasıyla birlikte piyasa değerleri oldukça düşmüştü. (Bugüne kadar SVB’nin tahvil portföyünden yazdığı zararların bilançoda görünmemesinin nedeni ise bu tahvilleri “vadeye kadar tutulan menkul değerler” olarak bilançosuna işlemiş olması. Böyle olunca bu varlıklar piyasa fiyatlarına göre değerlendirilmedikleri için satılana kadar ortaya çıkan zarar bilançoda gözükmez.) SVB mecburiyetten bu tahvilleri zararına satarken, piyasaya “düşük faizli tahvilleri yeni yüksek faizli tahvillerle değiştiriyoruz” gibi bir gerekçe öne sürdü. Ancak bu noktada analistler uyandı ve bu satışlar sonucunda elde edilecek zararın SVB’nin özsermayesini sıfırlayacağını gördüler. Önce hisselerde panik satışlar başladı, akabinde de mevduat sahipleri paralarını bankadan çekme yarışına girdiler. (Bankanın mevduatının büyük çoğunluğunun mevduat garantisi kapsamında olmayan ve montanı yüksek ticari hesaplar olması da bu yarışı körükledi.) Bu noktada ulusal çapta bir banka hücumunu (bank run) önlemek için Fed’in tüm banka mevduatlarına şemsiye bir garanti getirmekten başka bir çaresi kalmamıştı.
SVB’nin çok kötü yönetildiği ve bilançosunun da çok dengesiz olduğu muhakkak. Mutlaka ki sistemde (Signature Bank gibi) buna benzer durumda bir kaç kuruluş daha vardır. Ancak genele yayılacak bir banka krizi çıkma olasılığı çok düşük. Hele Fed mevduatlara şemsiye garanti getirmişken. Ancak ABD bankacılık otoritelerinin denetim konusunda sınıfta kaldıkları da bir gerçek. Bir banka 2 yıl gibi kısa bir sürede toplam varlıklarını 3 katına çıkarıyorsa ve bu banka sistemik olarak önemsiz küçük bir banka da değilse, mutlaka çok yakından denetlenmeli. (Esasında 2008 krizinden sonra ABD’de bankaların risklerinin kontrolüne yönelik düzenleme ve denetimlerle ilgili önemli kanunlar yürürlüğe sokulmuştu. Ancak bankacılık lobisinin baskısıyla 2018 yılında Trump iktidarı tarafından bu düzenlemelerin bir kısmı kaldırılmıştı.)
Öte yandan dünden beri de Atlantik’in diğer tarafındaki büyük bir bankanın (Credit Suisse -CS) durumu sallantıda. Geçen ay Credit Suisse 7.9 milyar dolar gibi çok büyük bir zarar açıklamış ve 2023'te de "önemli" bir kayıp olacağı uyarısında bulunmuştu. Aynı zamanda 2022’nin son çeyreğinde CS’in müşterileri bankadan 120 milyar dolar gibi çok yüksek bir para çekmişlerdi. Zarar açıklamasından sonra yeni senede de bu çekilişlerin devam ettiği konuşulmaktaydı. Bunun üstüne bir de daha geçen Ekim ayındaki 4.3 milyar dolarlık sermaye artırımında payını yüzde 9.9’a çıkararak bankanın en büyük sermayedarı olan Saudi National Bank’in dün bankaya bir kuruş daha yatırmayacağını açıklamasından sonra ise satışlar iyice hızlandı, ve hisse fiyatı yüzde 25 gerileyerek 1.70 CHF’ye kadar geriledi. (Bankanın hisse fiyatı 2008 krizi öncesinde 80 CHF civarındaydı!) 830 milyar dolar toplam varlığı ile dünyanın 45., kıta Avrupası’nın ise 12. büyük bankası olan CS’nin zora girmesinin etkileri SVB’nin çok üzerinde olabilir. Bu nedenle de dün Avrupa borsalarında sadece CS değil, genel olarak bankacılık hisseleri hızlı değer kaybına uğradı. Eğer bu kayıplar bu şekilde devam ederse bir noktada Fed benzeri bir şekilde İsviçre bankacılık otoritelerinin de devreye girmesi gerekebilir. Nihayetinde tüm bu gelişmeler şunu da bir kez daha gösterdi: Finansal piyasalar etkin ve yetkin düzenleme ve denetleme sistemleri ve gerektiğinde de kamu müdaheleleri olmadan devamlılığını sürdüremiyor.