Bakliyat ve “beklentilerin yönetimi”

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

İki ay önce bakliyat üretimine ilişkin yazımızda, nohut dışında diğer tüm bakliyat ürünlerini “ithal” etme zorunda olduğumuzu yazdık. Ayrıca, ekim alanlarının genişletme potansiyellerinden söz ettik. Yıllara göre “yıllık ürün tahminlerini” paylaşarak, değişik merkezlerin yaptığı tahminler arasındaki tutarsızlığı rakamların diliyle sunduk. Sektördeki “fiyat dalgalanmalarını”, “alternatif ürün fiyatları” ve “daha verimli üretim yapan rakiplerin varlığının” sektörde üretim arzını dalgalandırdığını anlattık. Ülkemizdeki “destekleme araçlarının” bütünsel bir bakıştan yoksun olduğunu ileri sürdük. Üretimi geliştirme ve fiyatta istikrar sağlama konusunda etkili olamadığımız kanısını paylaştık. Asıl önemlisi, bakliyat üretiminde bir “ana planımız” olmadığını, iyi tasarlanmış bir “stratejiden” yoksun olduğumuzu anlattık. Salgın sonrasında gündemin ön planlarına çıkan “gıda güvenliği” konusunu dikkate alarak, bakliyat konusunda bir ulusal politika geliştirmenin gereği üzerinde durduk. Bu yazıda, bilgi çağının yapay zekâ ve makine öğreniminden tutun da, mobil iletişiminin 5G standardında bütün sektörler gibi bakliyat üretiminde yeni bağlantıları artıracağını, otomasyon uygulamalarının olası etkilerini, yapay zekânın yeni bir değişken olarak dikkate alınması gerektiğini irdeliyoruz. Özellikle de gerçek zamanlı veri akışının bakliyat üretiminde de farklı bir bakış açısı gerektiğini sorgulamak istiyoruz.

Bilgi çağında başarılı iç yapabilmek için önce “işin analizini” yapmak, oradan “veri analizlerine” geçmek, “verileri kullanılabilir olgunluğa” ulaştırmak, verileri değerlendirecek işlerliği olan “modele” sahip olmak, “değerlendirme” yaparak, değer yaratma zincirinde “konumlanmak” gerekiyor.

İlk adım önemli

Bakliyat üretiminde akılcı “beklenti yönetimi” yapmak istiyorsak, atılması gereken ilk adım; 2100 yılın hedefine göre yapılmış “demografik modelleri” dikkate alarak, yurtiçinde “bakliyat ihtiyacının” projeksiyonu yapmak olmalıdır. İlgili olanların yüzde 80’ninin zihinlerinde meşrulaştırabilecekleri bir ihtiyaç analizi hayati önemledir.

İhtiyaç analizi, önce ülke insanının ihtiyacını karşılamak için yapılır, ama gerçek verilere dayalı projeksiyonlar, yurt içi ihtiyacı aşan bir üretim potansiyeli gösteriyorsa, onun da dikkate alınması yararlıdır.

Türkiye’nin 2100 yılında nüfusunun nerede kadar yükseleceği, nerede duraksama ve gerileme süreçlerine gireceğine ilişkin değişik modeller var. Bu modellerden etkili ve işlerliği olanı belirlenerek; 2100 yılında nüfus yapımız, kentleşme oranımız, orta sınıf büyüklüğümüz, orta sınıf tercihlerinde bakliyat tüketimin yeri, toplumun diğer kesimlerinin eğilimi, ülkemizdeki ekim alanların durumu, alan genişletmeden üretimi verimle artırma, alan genişleterek artırma, tohum ıslahı etkisi gibi bir dizi değişkeni dikkate alan net bir “ihtiyaç analizi” yapmadan yol çıkmak kaynak israf ettirir.

İkinci adım, toprak analizleri, iklim koşulları, iklimlendirme imkânları gibi toprakla ilgili geleneksel bileşenler ile yeni teknolojilerin artırdığı daha çeşitli değişkenleri dikkate alarak nerelerde, ne kadar bakliyat üretimi yapmamız gerektiğini sorgulamak olmalı. Toprağı bilmeden, bakliyat üretimini-toprak etkileşimini netleştirmeden, bu alanlarda deneye dayanan analizleri elimizin altına almadan taleplerimiz de, talepleri karşılayan politikalar geliştiremeyiz.

Türkiye’nin birikimi ve örgütsel altyapısı, bakliyat ekim alanlarının nereler olması gerektiğini, toprak kullanımında yeni yol ve yöntemleri, rakiplerin durumunu saptayacak durumdadır. Bütün sorun, işim mekânsal boyutunu oluşturan toprak-ürün ilişkisini ciddiye almak, kendi imkân ve kısıtlarımızı bilerek işimizi yapma bilincinde olmaktır.

Uygun verimlilik düzeyi

Üçüncü adım, elimizin altında “dinamik verimlilik analizlerinin” olmasıdır. Bakliyat üretiminde toprak özelliklerinden iklim koşullarına, sulamadan kullanılacak gübreye, ilaçtan hasat sistemine, hasat sonrası işlemlerden depolamaya, etkili lojistik örgütlenmesine verimlilik karşılaştırmaları yapmadan söylenen sözler etkili karşılık bulmaz.

Birim basanı verimlilik düzeyi, maliyet yapısı ve fiyat arasında bir denge oluşturmadan, hassas gıda alanlarından biri olan bakliyat üretimi beklentisini yönettiğimizi söyleyemeyiz.

Bakliyat üretiminde “dinamik verimlilik ölçümleri” yapılmadan, ihtiyacımız olan üretimi güven altına alamayız. Bu açıdan bakıldığında, toprak ölçümleri ve işletme ölçeklendirmeleri de zorunlu adımları oluşturacaktır. Eğer biz bakliyat üretimini ciddiye alıyorsak, toprak analizi, yetiştirme sahalarının havza anlayışıyla belirlenmesi, tohum ıslahı metotları ve kurumları, hasat sistemleri, hasat sonrası işlemler, depolama, lojistik olanaklarının lastik tekerlekli araçlar, demiryolu ve deniz yolu bağlamı, ayrıca “etkin koordinasyon” yaratacak entelektüel olgunluk boyutlarını birlikte değerlendirmeliyiz.

Verimlilik hesaplarının yönlendirici etkileri olabilmesi için ülkemizin çok önemli bir açığının kapatılması gerekir: Dinamik döküm ve veri sorunu. Bu sorun çözülmeden, gazete sütunlarında ve televizyonlarda yıllık ürün miktarlarından, kaçak girişlere, alternatif ürünlerin üretimi azaltmasına kadar yapılan tartışmalar geçici malumatların ötesinde bir etki yaratmaz. Yaratmaz, çünkü sözlerimizin özgül ağırlığı olmaz.

Bakliyat üretiminde söylemlerimizi ve tartışmalarımızı verileri sağlıklı olmayan rakamsal anlatım-odaklı olmaktan çıkarıp, nitelik gelişmesini nasıl yaratacağımız üzerine odaklamamız gerekir.

Tarladan sofraya değer yaratma

Gözlemlerim ve deneyimlerimiz, birçok üretim alanında olduğu gibi “bakliyat üretimi” konusunda da bugüne kadar yapılan tartışmaların yöntemini sorgulamamız gerektirdiği düşüncesine taşıyor bizi. Konunun ayrıntısındaki değişkenleri bir bütün olarak değerlendirmeden, tarladan sofraya değer yaratmanın bütün halkalarını göz önüne almadan söylemler sonuç vermeyecektir; giderek güveni de sarsacaktır.

Tarladan sofraya gidiş yolunda “fiziki sermaye stoku ihtiyacınınım” ne olduğunu planlamak önemli bir halkayı oluşturur. Hasat sonrası ilk toplama alanları, diğer işlemler, lisanslı ya da lisanssız depoların gibi diğer yapılar, bakliyat ürünlerinin yapısal ve ekonomik özelliklerine göre oluşturulmalıdır.

Ayrıca, ürünlerin yapısal ve ekonomik özelliklerine göre “finans sistemi” de önemli bir değişken olarak bakliyat üretimi bağlamında ele alınmalıdır. Bu konuda yeni finans araçları geliştirilebilir; geliştirmelidir de.

Bakliyat üretiminde tarladaki verim kadar, hasat kayıpları, sonra son tüketiciye ulaşıncaya kadar “işlemler bütünü” yarattığı maliyetler hakkında sistemli veri ve bilgi sahibi olmalıyız. Eksiklerimizi ve üstün yanlarımızı net biçimde tanımlamadan, uzun soluklu çözüm üreten sonuçlar yaratamayız.

Üretici örgütlenmesi de analiz edilmesi gereken önemli adımlardan biridir… Rekabet edebilir ölçekte işletme büyüklükleri yaratacak politikalar oluşturmadan, bakliyat üretiminin gerektirdiği verimlilik düzeyi yakalanamaz, tutarlı destek politikaları üretilemez ve küresel rekabetin baskıları hafifletilemez…

Tarladan sofraya uzanan değer yaratma aşamalarında bugüne kadar yaptığımız değerlendirmelerin modelleri ve metotlarının gözden geçirilmesi gerekir. Bir kez daha anımsatalım ki, her üretim alanında “metot o kadar önemsizdir ki, sadece asası etkiler…”. Örneği toprak altından mano ölçekte kesintisiz verinin toplanabildiği günümüzde, bakliyat üretiminde binlerce yıllık gelenek taassubuyla çelişen bir dizi gelişmeler olmaktadır. Laboratuvar aşamamasından uygulamaya kadar bu yeni bilgiler olmaksızın rekabet edebilirlik sağlanamaz.

Rakip analizi

Ülkemizde bakliyat üretimi alanında sürdürebilir gelişme yaratmanın bir başka adımı “dinamik rakip analizi” yapmaktır. Sektördeki firmalar küresel ölçekte iş yapmaktadır; üretim yapan ülkelerin stratejilerini izlemek, yarattıkları sonuçları gözlemek ve alternatif tepkileri geliştirmek açısından önemli katkı yapabilir. Hindistan’dan Kanada’ya ve diğer ülkelere üretim niceliklerini bilmek kadar, nitelik geliştiren ıslah ve Ar-Ge çalışmaları da bir enstitü disipliniyle izlemek gerekiyor. Ancak o zaman sürdürebilir üretim yapılabilir.

Endüstri 4,0 aşamasının bağlantı, iletişim-etkileşim, eşzamanlı ve kesintisiz veri üretimi, ihtiyaçların otomasyon ve otonom uygulamalarla anında karşılanması tarımsal üretimde hızla yerini almaktadır.

Rakip analizi yaparken, sadece bitmiş ürünün pazardaki arzı, fiyat oluşumu gibi geleneksel değişkenler yanında, Ar-Ge, tasarım ve inovasyon katkısıyla ne yönde geliştiği sürükle gözlemek gerekmektedir.

Ülkemizde bakliyat üretimi ve ticaretiyle uğraşanların, ilgili STK yönetimlerinin ve kamu yönetimi sorumlularının net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma konusunda ortak bir plan üzerinde anlaşmamaları gerek şarttır. Çünkü bu bir ülke insanı sorunudur; insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği de gelecekle ilgili beklentileri yönetebilmesidir.

Küresel ölçekte olup bitenleri doğru verilerle değerlendirmezsek, bakliyat sorununu bugüne kadar değerlendirdiğimiz “zihni modelimizin” varsayımlarını sorgulamazsak, sığ bilgilerle yapılan kısır tartışmaları sürdürerek kendimizi kandırırız.

Rakip analizi yapmadan, bakliyat üretiminin dünya genelinde konumlanmasını doğru verilerle tanımlamadan uygulanacak “destekler” amaca hizmet etmez. Destek sistemleri, üretimi ve üretim verimliliğini koruyan, geliştiren ve rekabet gücü yaratmasını desteklemelidir. Bakliyat üretiminde destek sistemleri bütün aktörlerin katılımıyla tartışmak, olgunlaştırmak, kavrayışımızı bütünsel eştirmek, kurgularımızı sağlamlaştırmak ve konumlamalarınızı yapmak gerekiyor.

Sektörde nicelik kadar nitelik geliştirmek, sürdürebilirliği güven altına alarak uzun dönemli geleceğimizin güvenini sağlamak istiyorsak, çevredeki gelişmeleri dinamik bir anlayışla yeniden analiz etmemiz gerekiyor.

Geribildirim döngüsü önemli

Üretimin hiçbir alanında düzgün bir gözetim ve denetimin temel olan geribildirim döngüsü oluşturulmamışsa, alınan kararlar rastlantı olacaktır. Ülkemizde gıda güvencesi yaratmanın önemli bileşeni olan bakliyat üretiminde sürdürebilirlik, geribildirim mekanizmalarını işletmeden mümkün olamayacaktır.

Bakliyat üretiminde ihtiyaç analizinden toprak analizine, ekim havzalarından işletme ölçeklerine, tohum ıslahından, tohum çeşitlendirilmesine izlemeliyiz. Yetmez, teknoloji kulunumsundan, ilaç ve gübreye, sulama sistemlerinden hasat kayıplarına, hasat sonrası işlemlerden depo ve lojistik alt yapılara kadar gözetim altına almalıyız. Daha sonra atılan her adımın yaratmak isteğimiz sonucu ile elde edeceğimiz sonucunu gözetlemeliyiz ve denetlemeliyiz.

Uzun yıllardır yapılan tartışmaların istenen sonucu yaratmadığını biliyoruz… Nohut dışında diğer bütün bakliyat çeşitlerinde ithalat bağımlılığı da istenen soncu yaratamadığımızın kanıtı sayılabilir.

Salgın sonrasında tahıl, bakliyat, yağlı bitkiler, soğan ve patates üretimini güven altına almak istiyorsak, konuya bakış açımızı değiştirerek yeniden bakmalıyız… Veri üretimi ve güvencesi ilk adımsa, ikinci adımı da verileri geribildirimlerle değerlendirme olmalıdır. Geribildirim yapmadan, sorunlarla “yaratıcı yüzleşme özgüveni” ile karşılaşmadan tam ve doğru çözümler üretemeyiz.

Sonuç

Bakliyat üretiminin geliştirme bağlamında önerdiklerimizi sabırla buraya kadar okumuş olanların zihinlerinden şöyle geçmiş olabilir: Mevcut üreticilerin ve ürünlerin dağıtımı yapanların güncel bir dizi sorunları var. Bu güncel sorunları çözmeden yeni bakışlar hayata taşınamaz.

Çin atasözünde dendiği gibi, “Uzun dönemli sancılar çekmemek için kısa dönemli acılara katlanmalıyız” diyerek kısa vadede yapılması gerekenlere odaklanma önerilebilir.

Burada yazdıklarımız da kısa vadeli sorun çözmeye karşı değil… Elbet ki kısa vadeli çözümler üretilmeli, ama asıl önemlisi uzun dönemli geleceği güven altına almaktır. Bakliyat üretiminin tarladan sofraya aşamalarını bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Bakliyat konusunda yararcılık batağına sürüklenmemeliyiz - Bu konuda 4 Şubat 2021 günü Dünya’daki yazımıza bakınız- ve mutlaka uzun vadeli bir plana sahip olmalıyız.

Biz bu yazıda şu mesajı tartışmaya açmak istiyoruz: Hint atasözünde dendiği gibi, “İşaret parmağınızla başkalarını suçlarken, dikkat edin üç parmağınız kendinize dönüktür”. Bugüne kadar yaşanan sorunların ne kadarının siyasi iradeden, bürokratik önlemlerden, yetiştirici bilgisinden, altyapı sorunların ve tüketici bilgilendirilmesinden kaynaklandığını net olarak tanımlayan verilere, modellere ve analizlere sahip olmalıyız. Bu konuda bütün aktörlerin son tahlilde ortak olan çıkarlarını ne kadar dengelediğimize farklı bakmasını bilmeliyiz… Yazılan her sözcük tartışma açıktır; yaygın biçimde tartışılmalıdır ki, ülke ihtiyacını kavrayacak ve kapsayacak önlemler alabilelim…

Tüm yazılarını göster