Kurumsallaşma sadece hali vakti yerinde, belli bir ölçeğe varmış şirketler için midir? Misal bir bakkalın dahi kurumsallaşma adına atacağı adım var mıdır? Bu soruyu, Anadolu Panelleri için Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka’ya soruyorum; “evet, bakkal dahi kurumsallaşabilir.”
Peki, nasıl? Dr. Saka sıralıyor; “girdisi, çıktısı, tedarik zinciri, müşteri veresiye kayıtları, ödemeleri, alacakları ve güne, haftaya, aya yönelik bakkaliye iş akışını düzenleyebilir.” Düşünüyorum da süpermarket ile kahramanbakkal savaşında, kaybeden bakkalın ayakta kalmasına kurumsallaşma yeter mi?
HANGİ DERİNLİKTE KURUMSALLAŞMA?
Elbette yetmez ama bir bakkalı bile dayanıklı kılabilir. Neticede veresiye defterini dahi excel’e geçirse, eskisinden daha iyi nakit akışı yönetmeye başlamış demektir. Hal böyle olunca kurumsallaşma ile gelecek olan planlama, verimlilik, kârlılık ve kayıtiçilik, bakkala yarayacaktır.
Söz konusu kurumsallaşma olduğunda yapılan hatalardan biri de gereğinden fazlaya kaçmaktır. Öncelikle başkasının kurumsallaşma süreçlerini bire bir kopyalamak, en büyük hata olacaktır. 10 kişinin çalıştığı bir KOBİ, insan kaynakları birimi kurmayabilir. Hangi derinlikte kalınacağı, önemlidir.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Komşunun başarısını taklit edebilir miyim?
Edemezsin ama ilham alabilirsin. Zira komşunun kurumsallaşma öyküsü, kendi aile değerleri, kurucusunun başlangıç ilkeleri, üretim süreçlerinin özellikleri, firma kültüründen yola çıkılarak yılların gerisinden oluşturulmuştur. İlham al fakat asla kopyalama…
Kurumsallaşayım derken batabilir miyim?
Hem de çok net batarsın. Zira kurumsallaşmanın şekil şartlarına takılıp kalırsan, özündeki “sürdürülebilir olma” dinamiklerinin ruhunu kaybedersin. Yönetim kurulu lazım dersin ama oraya aileyi doldurursun, bağımsız üye dersin oraya sözünü dinlemeyeceğin birini koyarsın. Şeklen başarmış olsan da özün sakat kalacağı için kurumsallaşayım derken hazmedemeyeceğin kadar büyük lokma ısırmışsındır.
NOT
ASIRLIK LEBON’A ACIMAYAN HİPERENFLASYON SANA ACIR MI?
Türkiye’de asırlık marka sayısı zaten el parmakları kadar iken olanları da kaybediyor olmamız hazin bir öykü… Misal İstiklâl Caddesi’ndeki 212 yıldır faaliyet gösteren Lebon Pastanesi, aylık 185 bin lira kira istenmesi sonrası kapanıverdi.
Burada sorun, hiperenflasyonun hızla çürüttüğü iş ahlakı yüzünden asırlık çınarların dahi kökünden kesilebildiği gerçeğimizdir. Lebon Pastanesi örneği tek değildir ve hükümetin ciddiye almadığı enflasyon; yaşına, başına, değerine bakmaksızın köklü kurumlarımızın kökünü kazıyabilmektedir.
Daha dün 2 bin 500 lira kiraya İstanbul’un ücra bir semtinde kötü bir apartman dairesini kiralayabilen bir öğretmenden; “derhal boşalt ya da 7 bin 500 lira kira öde” deme cüretini bulan ev sahibi; “enflasyon bahanesini” ileri sürebilmektedir. Ekonomi yönetimi mi ne tedbir alıyor? Hiç… “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diyerek sağ kalanları vergi ile sağmaktan öte bir niyet de yok…