Yine klişeler yaratmaya başladık. Geleceğin meslekleri tema olarak bunlardan biri. Türkiye’de klişe işi bir klişe! Samimiyetle yola çıkarsınız, anlatır anlatırsınız. Bir süre sonra sesinizin yankısını duymaya başlar, mutlu olursunuz; ses veren var diye… taa ki, herkes sizin inandığınız havalı cümlelerin aynısını kuruyor, dilin dönmediği kelimeleri dolu dolu söylüyor, cümleleri arka arkaya ekleyerek paragraflar oluşturup tekrar ediyor ama tam da olmuyor. Neden? Türkiye’de havalı konuşmak havalı bir iş. Tadını alan o kadar çok tekrar yapıyor ki, neyi niye kullandığını unutuyor ya da hiç bilmiyor… Bakıyor ki önemli de değil (!) devam ediyor;
“…Eğitim önemli. Çevreyi koruyalım. Sürdürülebilirlik olmazsa olmaz. Müşteri velinimetimiz. Çalışan bizim her şeyimiz… Şeffaf, hesap verebilir olmak lazım. Hayvanları koruyalım. Çocuklar geleceğimiz…”
Dillerde çürüttüğümüz ve sonunda önemsizleştirdiğimiz gerçeklerde boğuluyoruz.
Bu kadar isyan yeter, önemli bir konu önemsediğim bir çalışmayı tanıştıracağım sizlerle! Hikayeleştireceğim ki anlaşılsın, ezberlenmesin benimsensin. Örnekler vereceğim ki, ben de yapabilirim diyenler çıksın…
2030’da mesleklerin yüzde 40’ının otomasyona yenik düşeceği, iş gücünün yüzde 50’sinin yeterli yetkinliklere sahip olamayacağı söyleniyor… Gerçek şu ki, şu ana kadar geliştirme zahmetine katlanmadığımız, tembellikten öğrenmediğimiz yetkinliklere gerek olacak gelecekte. Bugün mü desek artık…
Ben iki tanesini sizinle buluşturayım. Sanıyorsunuz ki, “atom çekirdeğini parçalasın çocuklar” diyeceğim. Hayır! Her şeyden önce problem çözmeyi bilsinler, hatta problem seçmeyi! Bir de eleştirel düşünmeyi!… Her denileni kabul etmeyen, sorgulayan, kendi teknolojisini kendi geliştirebilen çocuklar… Geleceğin kodunu zaten bilim, mühendislik, matematik, fenle çözecekler de anahtar evrensel değerlerde. Örneğin birlikte başarı, empati, vicdani zeka gibi.
2025’te en büyük online eğitim platformu olmaya aday, şimdiye kadar 2.4 milyon dolar gelir elde etmiş, 15 farklı ülkede 35 satış kanalında 6 farklı eğitim seti üstünden çalışan, dünyanın önde gelen eğitim kurumlarıyla paydaşlık yapan Twin Science’la tanıştırayım sizi. Asude Altıntaş, kariyerinin başlangıcında YGA olarak bilinen Young Guru Academy’de (toplumsal fayda üreten çalışmalarıyla tanıdığımız genç grubu) yer almış dönemsel başkanlığını üstlenmiş. ODTÜ İşletme mezunu, Twin Science adlı girişimin kurucu ortağı.
Malum aşılamanın ne kadar önemli olduğunu anladık. Aşı hastalıklardan korumak üzere aldığımız bir önlem değil, meyve vermek için kullandığımız bir teknik. Girişim, başarı, cesaret, problem çözme, eleştirel düşünce aşısı olsaydı keşke! Çözüm odaklı çalışan, başarı yolunda yılmadan ilerleyen, toplumsal çalışmaları önceliklendiren kişilerin duyulması bu etkiyi yaratabilir… Asude Altıntaş’ı seçtim.
Yaprak Özer: Girişim kısmıyla başlayalım. Türkiye’de girişimci kadınların sayılarının artmasını herkes kadar önemsiyorum siz nasıl giriştiniz, ne yaptınız?
Asude Altıntaş: Bana “bakış aşısı”nı yapan YGA oldu. Ben ODTÜ’de işletme okurken ne teknolojiyle ilgili bir şey yapacağıma, ne girişimci olabileceğime inanabilirdim. İkinci sınıfta babam vefat etti. İçimde anlamlı bir şeyler yapmayla ilgili bir şeyler oluşmaya başladı. Rahmetli Doğan Cüceloğlu, ölüm bilinci diyordu. Ölüm bilincine yaklaşınca insan, o anlam noktasına bir şekilde varıyor. Ama nerede ne yapacağımı da bilemiyordum. Google’a girip “STK” yazdığımı, ODTÜ’de bütün kulüplere katılıp denediğimi hatırlıyorum. Hindistan’a gidip iki ay kaldım. “Ben galiba başarılı olamayacağım bu hayatta” demeye başladım. Arkadaşlarım, kurumsal firmalara girmek istiyorlar, belli hedefleri var. Ben o kurumsal firmalarda kendimce bir anlam bulamadım. Farklı sivil toplum kuruluşlarında da üretim ve verimlilik sorguladım. Bir gün YGA’nın afişini gördüm. YGA Zirvesi yapılıyordu Lütfi Kırdar’da, aşıyı orada vuruldum. Sahnede YGA Başkanı Gökhan Meriçler vardı; ayağında Crocs’lar, tişört anlatıyor. Güneş enerjisiyle Tatvan’da yapılan bir uygulamadan… görme engelliler için teknolojilerden bahsediyordu. Beni çok etkiledi. O anda kalbimden vuruldum YGA’lı olmak istedim. YGA’ya seçildim, gönüllü çalışmaya başladım. Bu dönüşümü anneme sorarsanız, YGA’dan önce ve sonrası diye ikiye ayırıyor beni.
Yaprak Özer: Anneler bir alem...
Asude Altıntaş: Çok doğal çünkü YGA’dan önce şikayetçi, gelecekle ilgili endişeli, hayatla ilgili umutsuz, karamsar bir Asude vardı. YGA’dan sonra sorunlu olduğunu düşündüğüm konularla ilgili sorumluluk almak beni değiştirdi, umutlu, olaylara çözüm odaklı bakan, şikayet değil halinden memnun, şükür halinde ve gelecekle ilgili umutlu bir Asude oluşmaya başladı. Artık her şey çözülebilir bir problemdi benim için ve bana YGA o aşıyı yaptı. Ve girişimcilikle de yolum böyle kesişti. Biz girdiğimizde görme engellilere odaklıydı YGA. Bence çok doğru bir strateji. Her şeyden biraz biraz yapmak yerine, bir konu seçiliyor, birkaç yıl ona odaklanılıyor. O da gerçekten bir başarı hikayesi yaratıyor.
Yaprak Özer: Galiba Beyaz Baston projesi…
Asude Altıntaş: Görme engellilerle ilgili epey bir çalıştık. Daha sonra Aziz Sancar’ı Amerika’da laboratuvarında ziyaret ettik. Harvard’da, MIT’de profesör Mehmet Toner’den 8 yıl boyunca mentorluk alma şansı elde ettim. Doğan Cüceloğlu, Sevinç Atabay gibi isimlerle birlikte eğitim konusunu derinleştirmeye karar verdik. Aziz Sancar da Mehmet Toner de önce bize bilimi sevdirdiler. Bilim yalnızca laboratuvarlarda önlükle yapılan bir şey değil, Mehmet Toner’in deyişiyle “Bilim, meraklı insanın gerçeği arama yolculuğu”. “Merak etmek ve soru sormak… Bütün Türk gençlerine yaymanız lazım” diye bize verdikleri ilhamla bilim dikeyini açtık görme engellilerinin yanında. Benim hikayem orada başladı. Her hafta sonu Malatya, Kars, Iğdır, Van… Gezmediğim Anadolu ili kalmadı. Mülteci kamplarında, köy okullarında, yetim evlerinde çocuklarla çalıştık. Anlamaya çalıştık onlara bilimi nasıl sevdirebiliriz… Sadece değer değil, biz bilimi de getirmek istiyorduk. Yurt dışından bilim setleri almaya başladık, harmanladık. Hem evrensel değerleri hem bilimi iç içe geçirdiğimiz özgün bir müfredat oluşturduk. Çocukların ilgisini çekmeye başladığımızı hissettik. Direkt saha çalışmasıyla başladı.
Yaprak Özer: Twin böyle mi kuruldu?
Asude Altıntaş: Twin aynen böyle kuruldu. Hadi bir start up kuralım, üç arkadaş bir araya geliyoruz gibi olmadı. Tamamen bir sosyal sorumluluk projesi olarak başladı. O dönemde 20 binin üzerinde çocukla çalışmışız. 45 ilde 145 atölyemiz vardı. Her bir hafta sonumuzu çocuklarla geçiriyor, onlardaki ilgiyi nasıl arttırabileceğimizi keşfetmeye çalışıyorduk ki, setlerle bunu yapabildiğimizi gördük.
Yaprak Özer: Kaç ortaksınız?
Asude Altıntaş: Şu an dört kurucu paydaşı var. Biz paydaş demeyi de tercih ediyoruz. Ama dört değil, yüzlerce… En az birkaç yüz tane kurucu paydaşı var.
Yaprak Özer: Ne kadar büyük ne kadar yaygınsınız.
Asude Altıntaş: Oxford’un yaptığı bir araştırmaya göre 2030’da mesleklerin yüzde 40’ının otomasyona yenik düşeceği, iş gücünün yüzde 50’sinin de yeterli yetkinliklere sahip olamayacağı söyleniyor. Gelecekte hangi meslekler olacağını şu an hiçbirimiz tahayyül edemiyoruz ama belli yetkinliklere gerek olacak ve bu yetkinlikleri kazanan çocuklar da hangi otomasyon aracı, hangi teknoloji gelişiyor olursa olsun ona adapte olabilecekler. Problem çözme bunlardan bir tanesi. Problem seçme diyoruz hatta… Hangi problemi seçeceği de çocuk için çok önemli. Dünyanın bir sorununu çözmek için mi bir problem seçecek yoksa kendi bencil ihtiyaçları için mi bir problem seçecek? Biz istiyoruz ki, dünyanın sorunlarını çözecek çocuklar gelişsin. Bu problemleri çözebilecek çocuklar… Eleştirel düşünme… Her denileni kabul etmeyen, sorgulayan, kendi teknolojisini kendi bilen ve kendi geliştirebilen çocuklar… Bu yüzden gelecek yetkinlikleri ve becerileri odaklı gidiyoruz. STEM diye geçiyor; bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik. Bu kapsamda, 6 fiziksel setimiz var. Bunlar tamamen sahada çocuklarla yaptığımız çalışmalarla ortaya çıktı. “Robotik Sanat”, “Mucit”, “Kodlama”, “Otonom Araba” gibi setler… 5 yaştan 13 yaşa kadar devam ediyor. Ama 2019 yılının başında sadece fiziksel setin yeterli olmayacağına karar vererek bir de dijital uygulama ekledik. Bu dijital uygulama içerisinde de 45 tane uzmanlık alanı becerisi var. Biz çift kanatlı bir bakış açısı geliştiriyoruz. Sadece bilim, mühendislik, matematik değil; evrensel değerleri de almalı çocuklar. Birlikte başarı, empati, vicdani zeka gibi. Çünkü ancak bunları harmanlayıp; dünyaya faydalı… Beyaz Bastonu geliştiren Kürşat’ın sayısını arttırmak istiyoruz aslında.
O yüzden dijital uygulama içerisinde hem bu uzmanlık alanlarını hem de bu becerileri bulabiliyorlar. Animasyonlarını, quizlerini, oyunlarını çözüyorlar, bol bol vakit geçiriyorlar. Elleriyle bir şeyler yapmak isterlerse, fiziksel setimizi de alıyorlar. Hibrit bir model geliştirdik. Dünyada ilk, ikisini birleştiren yok. Biliyorsunuz pek çok oyuncak, STEM odaklı materyaller var. Ama hiçbirinin içerisinde ikinci bakış açısı yok. Aslında Twin’in farkı da bu; evrensel değerlerle bilimsel bilgileri birleştirmek ve çift kanatlı çocuklar yetiştirmek.
Yaprak Özer: “Geleceğin mucitlerini önemsiyoruz, yetiştiriyoruz; gelecek bu mucitlerin elinde…” diyorsunuz. Gelecek neden mucitlerin elinde? İlle bilim ya da kodlama mı yapmalı çocuklar?
Asude Altıntaş: Mucit derken yaratmaktan bahsediyoruz. Yaratıcıların ellerinde gelecek. Yaratıcılığın bilim, kodlama, mühendislik sanat ve farklı disiplin dalları var. Az önce İngiltere’den bir doktorla konuşuyorduk. Çocuk hastanesinde inovasyon bölümünü yönetiyormuş. Bir yapay zeka mühendisi, bir sanatçı ve bir doktorla birlikte çalıştığını inovasyonun hastanede ancak bu şekilde ortaya çıktığını söylüyor. Ekibimizde de hem yapay zeka mühendisi, eğitim uzmanı, tasarımcılar, mühendisler, benim gibi daha sosyal bilimlerden gelenler var. Ve biz ancak bütün bakış açılarını birleştirerek Twin’i öteye götürebiliyoruz şirket olarak da. Gelecek mucitlerin. Mucit, sadece mühendislik, kodlama bilen değil. Yaratıcı kişi… Çünkü gelecek ihtiyaçlarını tespit edip, o ihtiyaçlara uygun çözüm yaratmak demek.
Bu setleri bir yandan satarken diğer yandan Anadolu’ya da Bilim Seferberliği Projesi’yle ve Milli Eğitim Bakanlığı’yla, YGA’yla gönderiyoruz. Bugüne kadar binin üzerinde okula, 360 çocuğa ulaştı. Köy okullarından bahsediyorum.
Bilim Seferberliği Projesi’nden pilot çalışma yaptığımız Denizli’de öğrencimiz Semih ve Sefa öğretmenin hikayesini anlatmak isterim. Sefa öğretmen, öğrencilerinin geleceğini tasarlamak için çok kafa yoran biri. Semih’in dikkatinin dağınık, derslere odaklanamayan, çok parlak olmasına karşın akademik başarısının düşük olduğunu söylüyordu. Twin’le birlikte Semih’te bir değişim görmeye başlamış, tespit ederek öğrencisinin videolarını çekip bizimle paylaştı; videoda Semih fark ettiği sorunu şöyle ifade ediyor, “Bizim okulumuzun bahçesinde ıhlamur ağaçları var. Belediyenin sulama sistemi bozuldu. O yüzden ıhlamur ağaçları kurumaya başladı. Hademelerimiz sepet sepet su taşıyorlar.” Semih, ağacın önüne geldiğinde ağacı tespit edip, otomatik su bırakan sulamatik geliştiriyor. Projelendiriyor prototipini, ağacın önüne geldiğinde o suyu bırakıyor mesafe sensörüyle… Merak, öğrenme ve problem çözebilme yeteneğiyle artık her gördüğü soruna çözülebilir problem olarak bakmak Semih’in aynı zamanda derslere olan ilgisini arttırıyor. Semih, Denizli Fen Lisesi’ni kazandı. Parlak bir öğrenci olarak güzel haberlerini almaya devam ediyoruz. Böyle çok hikaye var.
O yüzden aslında Semihler, Ayşeler… Onlar yaratacaklar. Sadece Türkiye değil, Afrika’ya da yayıyoruz bu projeyi Rolls Royce’la birlikte. Adına “Science Movement” dedik. Tüm dünyadaki dezavantajlı öğrencilere de en son teknolojiyi ulaştırıyoruz. Bu öğrenciler teknolojiyi tüketmekten uzaklaşıp üretmeye, arkasındaki mantığı anlamaya başlarlarsa, o zaman kendi özgün teknolojilerini yaratmaya başlayacaklar. Gelecek onların elinde.
Yaprak Özer: Pandemi döneminde ne yaşadık? Türkiye’de dezavantajlı gruplara bu setleri göndermeye gayret ediyorsunuz ama Türkiye’de pek çok çocuğun evinde internet yok; olsa, bilgisayarı ve/veya IPad’i yok. Dersleri dinleyemediler, hala dinleyemiyor. Sahada çalışma yaptığınız için gözlemlerinizi aktarmanızı isteyeceğim. Sorun Türkiye’ye özgü müydü?
Asude Altıntaş: Her alana olduğu gibi, COVID’in, eğitime artıları da eksileri de oldu. Yankılarını bu 1-2 yıl değil, önümüzdeki 10 -20 yıllık süre içerisinde görmeye devam edeceğiz. Pozitif etkisi, dijitalleşmeyle birlikte oldu. Eğitim ve sağlık, en geç dijitalleşen ve direnen iki sektör. Covid’le birlikte ikisi de zorunda kaldı. Fiziksel set satışlarımız 6 ayda 5 kat arttı.
Dünya hibrit. Eğitimin de hibrit olması lazım. Bir kısmının herkese erişebilen dijital bir kısmının da fiziksel, çocukların elleriyle üretebildiği bir model olması lazım. Buraya yaklaştı. Bu bence güzel tarafı. Ama adaletsizliği ve aradaki farkı açtı. Çocukların hem bilgisayarları hem de internetleri olması gerekiyor. Bazı ailelerde birkaç çocuk var. Bazı ailelerde dijital araçlar yok. Dünyaya baktığınızda, yüzde 81 devlet okulları… Okulların sadece yüzde 19’u özel ve dünyanın yüzde 81’i de zaten bu tarz ürün ve materyalleri okullarına almaya uygun değildi. Aradaki farkı kapatmaya ihtiyacımız var. Daha çok bilgisayar ve internete erişimini sağlamamız gerekiyor çocukların. İlk senaryonun pozitif etkisini o zaman görebiliriz. Çünkü bütün çocuklar eğitime dijital olarak eşit bir şekilde de erişebilirler.
Biz ne yaptık bu süreçte? 16 Mart’ta okullar kapandı. Biz o gün canlı yayın yapmaya başladık. Bildiğimiz ne varsa, yapay zeka eğitimi, kodlama eğitimleri verdik. Bilim yarışmaları yaptık. İlk bölümde 50 bin çocuk izledi. Bu çok güzel bir rakamdı. Bildiğimiz ne varsa online ücretsiz açtık.
İkinci bölümde; öğretmenlerle çok yakın çalışıyoruz, okullarda öğretmenler çocukların belli bir kısmına erişemediklerini söylediler. Bırakın eğitim vermeyi, telefonla bile ulaşamıyorlar. Ne yapabiliriz bu öğrenciler için diye düşünerek, evlere yönelik bir bilim seti geliştirdik… Çocuklara gün gün hafta hafta kendi başlarına takip edebilecekleri bir müfredat… Bin 500 öğrencinin evine Milli Eğitim Bakanlığı ve YGA’yla birlikte ulaştık. Bu sene kampanya büyüyerek 40 bin çocuğa daha ulaştı. Çocuk dersine devam edemiyorsa bile geleceğe yönelik eğitimleri, bilimi, teknolojiyi, mühendisliği öğrenmeye devam etsin, eğitimden geri kalmasın diye. Twin, tam olarak aradaki o boşluğu doldurmak için var.
Tüm dünyada öğrencilerin yüzde 94’ü etkilendi COVID’den. Umarım iş kadar, “etki” (impact) boyutumuzu da büyütebiliriz.
Yaprak Özer: Adaletsizlik bir tek Türkiye’de değil; dünyanın tamamında adaletsizlik var. Ne diyorsunuz kapanabilir mi bu fark?
Asude Altıntaş: Bence kapanabilir. Burada sadece biraz el ele ve birlikte çalışmak gerekiyor.
Yaprak Özer: Nasıl olacak o?
Asude Altıntaş: Sadece start up’lara ya da sadece okullara yükleyemeyiz. Hem devlet seviyesinde desteklerin olması hem ailenin birlikte başarma hikayesinin bir parçası olması, öğretmenlerin işin içerisinde olması gerekiyor ve belki bizim gibi start up’ların da bu tarz eğitim teknolojilerini daha erişilebilir hale getirmek için çalışması gerekiyor. Ama bunun fonlanması devletler, büyük şirketler tarafından yapılmalı. Anneler babalar gerçekten çocuklarını, “upskill” denen, geleceğe yönelik becerilere hazırlama konusunda bilinçli olmalı. Öğretmenler önce kendilerini geliştirmeliler, sonra çocuklara öğretmeliler. Çok umut dolu bir dönemdi 2018… Televizyon programı yaptık CNN Türk’te 14 bölüm, Bilin Deneyin diye… Öğretmenler gördükçe mesajlar düşmeye başladı. Ağrı’dan, Siirt’ten, Bingöl’den… Ve diyor ki, “Kendimi Scratch’le geliştirdim, şunu öğrendim, bunu yaptım…” Muazzamdı, böyle öğretmenler var; kendilerini geliştirmişler.
Şimdi de aynısını dünyada yaşıyoruz. Güney Afrika’da bir öğretmenden şimdi mesaj geldi. Gana’dan, Kenya’dan bir öğretmenden mesaj geliyor. Birlikte başarabilmek, sorunun çözümü için öğretmenlerin kendini yetiştirip aile - okul - devlet boyutuyla el ele verilmesi gerekiyor.
Yaprak Özer: Çok taraflı bir sosyal alan. Öyle bir noktadaydı ki, bazı okullarda öğrenciler, öğretmenlerden daha ileri. Öbür tarafta hiç öğretmeni olmayan çocuklar var; interneti, bilgisayarı olmayan okullar var… Eğitim sistemi ne olacak gelecekte, babadan kalma şekliyle devam edebilecek mi?
Asude Altıntaş: Benimsediğimiz yaklaşım eğitimin hayat boyu olduğu yönünde… Geçen sene NOAH diye önemli bir girişimcilik konferansı vardı Berlin’de start up sahnesinde birinci olduğumuz için Londra’da ana sahnede çıktık. 2020’nin başıydı tam COVID öncesi, Twin’i anlatma şansımız oldu. Hemen çıkışta bir şirketin genel müdürü gelip, “Bu yapay zekayı bizim şirkette de eğitim olarak anlatabilir misiniz?” dedi. “Biz çocuklara eğitim veren bir şirketiz” dedim. O da “Bize de çocuğa anlatır gibi anlatın. Bizim ona ihtiyacımız var” dedi. Bu arada güzel bir gelişme oldu. World Economic Forum tarafından, Twin’in Otonom Araç Seti, Yapay Zeka Ödülü’ne layık görüldü.
“Yapay zekayı bize de anlatır mısınız”, diyen anneler babalar var. Öğrenme hayat boyu. Öğrenmenin bir okula belli birkaç yıla kapalı kalması değil, her an öğrenmeye ve öğretmeye açık, merak duygumuzu arttırarak devam etmemiz gerekiyor. Her çocuğun kendi öğrenme şekli de farklı. O yüzden öğretmenin anlatma şekline göre ve öğrencinin alma şekline göre, öğrenme yolculuğu çok farklı. Ve bizim okullarımızda tek tip bir eğitim veriliyor. Biz o yüzden 2025’e hedef koyarken, geleceğin en büyük K12 platformu olma hedefinin arkasına şöyle bir vizyon da koyuyoruz. Her çocuk çok özel. Ve her çocuğun içinde bir yetenek var; bunu ortaya çıkarabilmemiz gerekiyor. Şu an bunun için yaptığımız şey ne? Siz uygulamaya girdiğinizde, uzay mühendisliğinden grafik tasarımcılığına; anatomiden animasyona çok farklı etkinlikler görebiliyorsunuz. Bunları 6 tane karakterle bağlıyoruz. İşte bilgisayar uzmanı, sanatçı, maceracı, çevre dostu gibi… Çocukların içeride geçirdikleri zamanda onların hangi alana daha yatkın olduğunu tespit edebiliyor, anne babaya gösteriyoruz. Raporluyoruz, çocuğu da sürekli yeni alanlar denemeye teşvik ediyoruz. Bunu gelecekte yapay zeka yapacak. Çocuklar, eğitim almaya ve kendi hızlarına, ivmelerine göre ilerlemeye devam edecekler. İçlerindeki yetenekler bir bir ortaya çıkacak.
Öğretmenler yok olmayacak. Öğretmenlerin görevi mentorluk ve yol gösterme. Çocuklara bu yolculukta eşlik etme, onları geleceğe hazırlama görevini üstlenecekler. Bizim hayal ettiğimiz gelecek böyle. Bilim bakış açısının yanı sıra evrensel değerlerle birlikte çift kanatlı bir bakış açısına tüm dünyanın ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Çocuklar sadece grafik dizaynı öğrenmesinler, o tasarımı dünyaya faydalı bir iş için nasıl kullanabilirim, görme engelliler, yaşlılar için nasıl bir teknoloji geliştirebilirim diye kafa yorsunlar. O yüzden özel bir içerik şekli tüm dünyadaki çocuklara ulaşmalı.
Geçen sene İngiltere’de kitlesel hisse fonlama kampanyasına çıktık. 25 ülkeden 390 yatırımcımız oldu. Seedrs platformu üzerinden 1.5 milyon pound fonlandık, Seri A öncesi yatırım aldık. Bu sadece Twin’in tek başına yapabileceği bir şey değil daha çok kişiyi davet etmek istedik, daha çok kişiyi dahil etmek istedik. Bugün Ford var, Rolls Royce var, Boeing… Yatırımcılar fonluyor biz daha çok ürün geliştirebiliyoruz. Türkiye’de üretiyoruz setlerimizi Arçelik ve Aselsan’ın alt yüklenicileriyle… Satış kanallarımız kanal gibi davranmıyor onlar da kampanyayı duyuruyorlar. Aldığımız ödül Twin’in değil bütün kurucu paydaşların.