✔ İflas Kanunu’na ilişkin üç iptal kararında da hep, iptal kararının yaratacağı kamu yararını ihlal edecek nitelikteki hukuksal boşluğun yasa koyucu tarafından giderebilmesi için, kararların dokuzar ay sonra yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un bir önemli hükmünü iptal etti. Bu iptal kararı, bağıra bağıra geldi. İptal edilen düzenlemenin, Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldiğinde iptal edileceği, daha 2018’den beri belli idi. Ve bunu daha önce de yazdım. Ancak yasa koyucu bu konuda hiç tedbir almadı.
Görüşlerimi aktarmaya geçmeden önce neyin iptal edildiğini aktaralım.
6183 sayılı Kanun’un 27. maddesinde; “Kamu alacağını ödememiş borçlulardan, süresinde veya hapsen tazyikine rağmen mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna yetersizliği anlaşılanların ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme süresinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamaların” hükümsüz olduğu belirtilmiş izleyen 28. maddenin 1. bendinde ise “üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlarıyla, eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların” da bağışlama kabul edileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi borçlunun sayılan yakınlarına yaptığı ivazlı tasarrufların (bir anlamda satışların) bağışlama kabul edileceğine ilişkin 28. maddenin 1. bendini iptal etmiştir. Ancak Yüksek Mahkeme 15.9.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararının 9 ay sonra, 15.6.2024 tarihinde yürürlüğe girmesini kararlaştırmıştır.
Kararın temel gerekçesini aşağıda aktarıyorum.
“İtiraz konusu kural, borçlunun belirtilen derecelerdeki kan veya sıhri hısımları ve eşiyle yaptığı ivazlı tasarrufların bağışlama olarak kabulünü aksinin iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak öngörmüştür. Bu bakımdan tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmiş bulunması, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine yönelik olması, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil ve cebri icra imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması veya tasarrufun tarafı üçüncü kişilerin iyi niyetli olması sonucu değiştirmeyecektir. Borçlunun üçüncü derece dâhil kan hısımları ile eşi ve ikinci derece dahil sıhri hısımları ile gerçekleştireceği ivazlı tasarruflara kesin olarak bağışlama sonucunun bağlanması, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemektedir. Hâlbuki kamu alacağının korunması, aksi ispat edilebilir bir karineyle de mümkün olabilir. Bu yönde bir tercihin gerek mülkiyet hakkı gerekse hak arama özgürlüğü üzerinde daha hafif bir etki yaratacağı açıktır. Bu itibarla kuralın kamu alacağının korunmasını sağlamak şeklindeki meşru amaç bakımından gerekli olduğu söylenemez.”
Yukarıda bu kararın bağıra bağıra geldiğini söylemiştim. Çünkü 6183 sayılı düzenlemenin hemen hemen aynısı İcra İflas Kanunu’nun 278. maddesinde de yer almıştı. Oradaki düzenlemeyle de; “borçluların hacizden veya haczedilecek mal bulunamaması dolayısıyla aciz belgesi düzenlenmesinden önce yahut iflasın açılmasından geriye doğru iki yıl içerisinde “karı koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar” bağışlama olarak kabul edilmişti.
İcra İflas Kanunu’ndaki bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin önüne, davada uygulanacak hüküm olarak üç defa gelmiş ve üçünde de yukarıdaki gerekçe ile iptal kararları verilmiştir (AYM, E.2018/9, K.2018/84, 11/7/2018; E.2021/52, K.2021/97, 16/12/2021; E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022). İcra İflas Kanunu’nda yer alan düzenlemenin hemen hemen tıpkısı olan 6183 sayılı Kanun düzenlemesi için farklı bir karar beklenemezdi. Ben de zaten bu sebeple 7 Nisan 2022 günlü ve “Kamu İcra Hukukunda Anayasa’ya Aykırılık” başlıklı köşe yazımda bu kararlara atıf yaparak, 6183 sayılı Kanun düzenlemesinin de iptal olunabileceğini, bunun açıkça belli olduğunu belirterek yasa koyucunun hukuka uygun bir düzenleme yapmasının şart olduğunu vurgulamıştım.
Ancak maalesef bu güne kadar bir düzenleme yapılmadı ve iptal kararı geldi. Bu nedenle bazı vergicilerin sosyal medyada yaptığı gibi, hukuka aykırı düzenlemeyi savunup, “kamu alacağını güvence altına alan bir düzenleme güme gitti” diye kimse dövünmesin.
Anayasa Mahkemesi’nin İcra İflas Kanunu’na ilişkin üç iptal kararında da hep, iptal kararının yaratacağı kamu yararını ihlal edecek nitelikteki hukuksal boşluğun yasa koyucu tarafından giderebilmesi için, kararların dokuzar ay sonra yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır. Ancak bu dokuzar aylık süreler çoktan dolmuş ve iptal edilen düzenlemelerin yerine yasa koyucu yeni bir düzenleme yapmamıştır. Bu defa yapar mı? Bunu da zaman gösterecektir.
Sözünü ettiğim yazımın sonunda savunduğum; “6183 sayılı Kanun’un özellikle mükellef hakları yönünden gözden geçirilmesi ve güncelleştirilmesi gerektiği, aynı zamanda Anayasa’ya aykırı düzenlemelerden de arındırılması gerektiği” konusundaki görüşümü hâlâ muhafaza ettiğimi belirterek bu yazımı bitireyim.