Babası ‘bu kadar okuduğun yeter oğul’ deyince, Mehmet Şimşek ne yapmıştı?

Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in ‘ekonominin umudu’ olarak ikinci kez Türkiye’nin ekonomi yönetimine dönüşü, muhtemelen kaderindeki en zorlu ikinci kararı oldu. İlkinde Londra’daydı ve Merrill Lynch’in zirvesine yönelmiş bir başarı yolculuğunu sürdürüyor, milyarlarca dolara yön veriyordu. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine o görevinden ayrılıp Türkiye’ye gelmişti. İkincisinde de başarılı bir siyaset ve bakanlık kariyerinin ardından tekrar çıktığı ‘küresel’ yolculuğu sırasında, yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan davet aldı. Her Anadolu çocuğundan beklenen davranışı göstererek ‘Vatana hizmet düsturuna uygun’ şekilde bu davete de icabet edip ‘evet’ dedi. Mehmet Şimşek ile ilk tanışmamız, onun ilk kararından çok önce 22 Kasım 2005’te bir ‘telefon röportajı’ ile olmuştu. O tarihlerde Hürriyet’te birlikte çalıştığımız meslek büyüğüm, duayen gazeteci Vahap Munyar, “Sadi, Mehmet Şimşek Merrill Lynch’in Avrupa Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölümü Başkanlığı’na getirildi. Hükümetin ekonomi kanadı ile de çok iyi iletişimi varmış. Finansın başkenti Londra’da olduğu için birçok konuda kendisine danışıyorlarmış, bir konuşsan iyi hikâye çıkar” deyince, kendisini telefonla arayıp röportaj yapmıştım. Dünyanın finans merkezinde zirveye tırmanan birinin ‘Kim olduğuna ve nasıl bir mücadele verdiğine’ odaklanarak hikâyesini ortaya çıkarmaya çalışmıştım. Sonra Türkiye’ye geldiğinde birçok gazeteci Mehmet Şimşek’in köyüne kadar gidip röportajlar yaptı. Mehmet Şimşek’i Türk basınında belki de ilk kez çok detaylı anlatan o ilk röportajda beni en çok etkileyen, Londra’ya yüksek lisans yapmak için gitmeden önce babasıyla yaşadığı bir konuşmaydı. Etibank bursu kazandıktan sonra babası Hasan Şimşek’in yanına köye giden ve kendisinden hem izin hem helallik isteyen Mehmet Şimşek, “Babama İngiltere’ye gidip okuyacağımı söyleyince pek inanmamıştı. Toprağı avuçladı ve bana göstererek ‘Bu kadar okuduğun yeter be oğul, okudun okudun üniversitede hoca bile oldun’ dedi. Gitmemi istemedi ama ben dinlemedim. Master için Londra’ya geldim, babam ben Londra’da okurken rahmetli oldu” demişti.

Dokuz çocuklu ailenin en küçüğü bir okudu, pir okudu

Bence Mehmet Şimşek, bugünün gençlerine de ilham verecek bir hayat hikâyesine sahip. 9 çocuklu fakir bir Kürt ailesinin en küçüğü olarak Türkçeyi bile ilkokulda öğrenen Şimşek, bu yönüyle Türkiye’de gayret edenin fırsat eşitliğini yakaladığının da kanıtıdır. Kendisi, Bakanlık koltuğuna ilk oturduğu günlere kadar ki hayat hikâyesini şöyle özetliyordu: “Batman’a bağlı Gercüş’ün Arıca Köyü’nde, birkaç dönüm bağı ve birkaç baş hayvanı olan Hasan Şimşek’in 9’uncu çocuğu olarak dünyaya geldim. Ailede yaşayabilen 5’i erkek 4’ü kız, 9 çocuktan biriyim. Annem ben 5 yaşındayken vefat etti. Annem de babam da okuma yazma bilmezdi. İlkokulun büyük bölümünü köyde okudum Ağabeyim Nazmi, öğretmendi onun öğretmen olduğu köyde okudum. Batman’a tayini çıkınca orada devam ettim. Benim en büyük şansım ağabeyimin (yatılı okuyarak) öğretmen olmasıydı. Sonra bir ağabeyim daha öğretmen oldu. Ortaokul ve Liseyi Gercüş’te bitirdim. Üniversite’ye başlayana kadar köyde babama, bağda, bahçede ve hayvanların bakımında yardım ettim. Ortaokul ve lise okurken Şubat tatillerinde köye giderdim. Bizim köy Turgut Özal’ın Başbakanlık dönemine kadar elektriği ve suyu olmayan bir köydü. Ders çalışırken gaz lambasıyla aydınlanırdık. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde çok başarılı bir öğrenci oldum ama üniversite okumak hiç kolay değildi. Ailemde iki öğretmen olsa da ekonomik durumları çok iyi değildi. İlk yıl bana onlar çok destek oldu. Sonra okulda çok başarılı olunca burslar alabildim. Üniversitede de her yaz tatilinde bir yerlerde çalışmaya devam ettim. Benim gibi öğrenciler üniversitede geldikleri yeri bildikleri için fazla dağılmazlar. Ben hep ders çalışırdım, Siyasalı en yüksek ikinci ortalama ile bitirdim. Tabii ki Siyasal bitince bütün ailem ‘kaymakam olmamı’ istedi. Baskı da yaptılar ama ben bu fikri hiç beğenmiyordum. Üniversitedeki hocalarım ısrar edince sınavlara girdim ve araştırma görevlisi oldum. Bir süre sonra hem bilimsel hem de mali açıdan burada pek tatmin olamayacağımı anladım ve yine arayışa girdim.

ABD için ‘ekonomistlik’ yaptı, New York ve Londra’da çalıştı

1416 Sayılı Kanun kapsamındaki kamu kurumlarının yurt dışında eleman yetiştirme programına müracaat ettim ve sınava girdim. Etibank’ın bursuyla İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nde ‘ekonomi ve finans’ master’ı yapma imkânı kazandım. 1993’te eğitimimi tamamlayıp döndüm ve mecburi hizmete başladım. Etibank’ta bana ‘Sen iyi İngilizce biliyorsun’ deyip basit bir iş verdiler. Hayal kırıklığına uğradım ve sıkıldım, iş aramaya başladım. Bir gün gazetede iş ilanlarına bakarken Amerikan Büyükelçiliği’nin ‘ekonomist aradığını’ okudum. Müracaat ettim ve sınavlara girdim, işe alındım. Kendilerine de mecburi hizmetim olduğunu ve peşin ödeyecek gücüm olmadığını anlattım. Sonra onlar da destek oldu ve beş yıl taksitle Etibank’a burs borcumu ödedim. Büyükelçilikte Türkiye ekonomisi üzerine analizler yapılan bir bölüm vardı. Dört yıl orada çalıştım ve 1997’de Amerika’da oturma iznim çıktı, New York’a gittim. Orada da UBS Bank’ta iş buldum ama bu da benim aradığım iş değildi. İstanbul’a döndüm, Bender Menkul Değerler’de çalışmaya başladım, 2 yıl kadar orada çalıştım. Bu sırada iki büyük yabancı yatırım ve danışmanlık şirketinden teklif aldım. Merrill Lynch’i (ML) tercih ettim. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişen ülkelerin makro analizlerini yapan birimde çalışmaya başladım. Kısa sürü sonra bu bölümün başkanı olarak atandım. Ailem bana sitem ediyor ‘memleketine de bize de faydan yok, hep yurt dışındasın’ diyordu ama ben artık ülkemize faydalı işler yapmaya başlamıştım. Orada Türkiye’nin uluslararası yatırımcılar tarafından iyi anlaşılmasına katkım oluyordu.”

Tüm yazılarını göster