Ayten Alpman hep hikâyesi olan şarkılar söyledi

Ayten Alpman’ın sesi yankılanıyor odada… Salgın günlerinde müzik ve sinema tutkum daha da depreşti… Çok şey dinliyor ve seyrediyorum, ama son günlerde daha çok onunla baş başayım.

Selim İleri’nin “Sona Ermek”ini okurken yüreğime dokunanlardan “şarkıcı kadın” Ayten Alpman’ın şu sözleri hep aklımda:

“Hiçbir zaman büyük olmadım, ama en büyüklerle çalıştım. Güzel yıllardı. Belki en büyüklerle çalıştığım için ben de bir şeyler yapabildim.”

Kitabı yeniden raftan çekip alıyor, o bölümü buluyorum. Okurken yine tüylerim ürperiyor:

“Kulüp yöneticileri, yaz sonu bir akşam, şarkıcı kadının burada konser vermesini istiyorlar. Bol şatafatlı şeyler, konuşmalar, düzmece görkem. Sözlerinde spotlar, tesisatlar, ekolar.

Şarkıcı kadın mekâna bakıyor, geniş bahçeye, deniz kıyısındaki birkaç basamakla inilen, set set, herhalde asırlık, belki daha yaşlı, yelpazesi geniş çınar ağacı. Beyaz örtülü masalar, yorgun hasır koltuklar. ‘Tek bir piyano, mum ışıkları’ diyor, ‘masalar arasında mikrofonsuz yürüyen ben...’

Taksiyle dönerken ‘Olmayacak’ diyor, ‘anlamadılar, gözlerinin önüne getiremediler.’

Yaz sonu konseri -mikrofonsuz, tek bir piyano, masalarda mum ışıkları, basamaklardan inen şarkıcı kadın- olmuyor,

Sonraki yaz sonu da olmuyor, hiçbir yaz sonu.”

Türk pop müziği ve cazın çok önemli ismi Ayten Alpman, 65 seneye yakın bir süre hep müzik dünyasının içinde kaldı. Bu uzun çalışma döneminde binlerce şarkı söyledi, ama 2012 yılında kaybettiğimiz sanatçı, ardında durmadan dinlediğim dört longplay ve CD bıraktı yalnızca. Bir de yaptığımız söyleşiden şu satırları:

“Güzel ses tamam hoş, ama yorumcunun illâ ki güzel sesi lâzım değil. Çünkü şarkı söylemek, bir şeyi anlatmaktır. Kimi şiirle anlatır, kimi düzyazıyla... Şarkı da sesle anlatım. Ama bu ses pırıl pırıl da olabilir, pürüzlü de. Yahut yok kadar kısık da... Ama anlatmasını biliyorsan... İşte bütün mesele bu. Sigara içiyorum, ama o sesimi kısmadı, ne yaptı kalınlaştırdı. Bütün yaptığı şey bu. Meselâ eskiden daha yüksek, sol minörden söylerken şimdi do minörlere indim. Ama dediğim gibi ben bunu pek mühimsemedim. Çünkü benim şarkı söylemekteki maksadım bir şeyi anlatmak. Ve ben, anlattığıma inanıyorum. Onun için çok az şarkı yaptım. Yani ben 70’imi geçtim, bu yaşta sadece ikişer tane longplay’im, CD’m var. Başkalarının 40 tane. Şarkı seçmekte çok zorlandım ve yaşayacağım şarkıları seçtim. İçinde bir hikâyesi olan, anlatılabilecek şarkıları. İyi ki de öyle yapmışım. Bu kadar sene sonra hâlâ o şarkılar arada bir çıkıyor, patlıyor, sonra yine gidiyor, yine çıkıyorlar. Çünkü anlamı var şarkının ve onu anlatmaya uğraşmışım.

Şarkı söylerken zaten bütün yaptığım o şarkının hikâyesi neyse gözümü kapayıp benim başımdan geçiyormuş gibi yaşayarak söylemek. O aralık sesimi hiç düşünmem çıkıyor mu çıkmıyor mu... Hikâyeyi anlatırım. Ekseriya da ağlarlar dinlerken. Bakarım 3-5 kişi ağlıyorsa demek ki maksadım oldu demektir. Öyle bir şey işte… Onun için öyle cıyak cıyak sesleri, hem sevmem hem de çok meraklı değilim.

İstanbul’da büyük bir değişim yaşandı. Anadolu’dan gelenler, İstanbul’u kötü etkilediler gibi geliyor. Gibi geliyor değil, öyle. Asıl İstanbullular, iyi müziği dinleyenlerin kimi Bodrum’a kaçtı, kimi daha güneye gitti. İstanbul’u terk ettiler. İstanbul çok kozmopolit, eski İstanbul değil artık. Çok değişti. Bütün o müzik seven, caz seven insanlar hep bir yerlere kaçtı, yahut ihtiyarladılar, yahut öldüler. Yani bir nesil bitti ya da bitmek üzere. O neslin yerine birileri geldi böyle karma karışık, yarısı Anadolulu, yarısı… Öyle bir nesil geldi. Dik dik saçları, poposu burada pantolonları, dinledikleri arabesk şarkılarla… Abuk sabuk, çirkin, arsız bir moda yarattılar. Ve yeni sanatçılar da onlara yaranmak için ‘halka inelim’ demeye başladılar. Hâlbuki bir sanatçı, halka inmez, halkı kendi seviyesine çıkarır. Biz, böyle öğrendik. Bunlar aman onlara inelim ki daha çok para kazanalım, dediler. Para en mühim şey... İndiler indiler, nereye? İşte bu abuk sabuk şarkılara… Derken göbek atmalar başladı, çırıl çırıl kıyafetler... O koca koca sahnelerde bir o ucuna gidiyor kadınlar, bir öbür ucuna geliyor rattara rattara… Böyle abuk sabuk bir şeyler, böyle bir kültür gelişti. Gözümüzün önünde, göre göre... Değiştiğini göre göre, bağıra bağıra geçti gitti o devir, o güzel devir...”

Ne olursa olsun albümünün adı gibi “Bir Başkadır Ayten Alpman”, hep başka kalacak…

Tüm yazılarını göster