Çoğu kez en akıllı proje dahi, “zaman boyutu” yönetilmezse, işe yaramıyor. Kaynakların tek geri döndürülemeyeni, yeniden üretilemeyeni olan zaman, israfı affetmeyendir. Ekonomiden israfı çıkardığınızda geriye verimlilik ve akıllı ekonomi kalır.
Biz insanlar olarak acaba verim ekonomisi üzerinde mi duracağız yoksa israf ekonomisi üzerinde mi? Ne yazık ki israf ekonomisi almış başını gidiyor ama verim ekonomisine geçebilmemiz için yatırımların devreye girmesi gerekiyor.
Yatırımların olduğu yerde istihdam gelişecek. İstihdamın olduğu yerde üretim başlayacak. Bütün bunların olduğu yerde o toplumda rekabet canlanacak, büyüme hızlanacak. Teori böyle diyor ama kazın ayağı ne yazık ki farklı…
Büyümeyi %3-4 düzeyine mahkûm etmemek için, ekonomide kazanılan ivmenin sürmesi şart. Çoğu ülkeye yeten bu büyüme oranı, ne yazık ki bize yetmiyor. Genç nüfus, 5 milyon mülteci, büyümede %5-6’ları taban yapıyor.
Bizdeki sorun, 197 milyar $ döviz tevdiatının bankalara park ettiği ortamda, bu ve benzeri kaynaklarımızın yatırıma dönüşmemesi… Haklılar da… Zira sorun; ne faiz ne döviz kuru ne de korona virüsüdür.
Sorun; geleceğe karşı duyulan güvensizliktir. Bu da ayağı frende iken hızlanma sendromunu gündeme getiriyor. Bana göre gündemimiz; vatandaşlarda, piyasalarda, yatırımcılarda geleceğe güven duyulmamasının kök sorununu aramak olmalıdır.
CEMRE EKONOMİYE NE ZAMAN DÜŞER?
Baharın müjdecisi cemreler; önce havaya, dün de suya düştü, sıra toprakta… Ekonomideki ağır kış şartlarının bahara evrilmesi için cemre; yatırımlara da düşmeli… Cemreye güveniyoruz da geleceğe güvenemiyoruz.
Enerji, ateş, canlılık anlamındaki cemreleri harcamayalım ki Türkiye’nin sahip olduğu büyüme potansiyel ve kabiliyetini hayata geçirebilelim. Ayağı frende iken kim hızlanabilir ki…