Avrupa zor durumda. Ukrayna- Rusya savaşının tetiklediği enerji krizi ile boğuşuyor. Oda sıcaklıklarının 19 derece ile sınırlandırılması dahil enerji tasarrufu ile ilgili alevlenen tartışmaları hep birlikte izliyoruz. Son olarak, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bir anlamda “savaş ekonomisi şartları” karşısında neler planladıklarını anlattı. Artan elektrik fiyatları nedeniyle elde edilen yüksek karların vergilendirmesinden tutun da fiyat kontrolüne kadar olağanüstü önlemler alınması gerektiğini vurguluyordu. Hatta ‘tayınlama’dan bile bahsetti. Konut ya da tesis başına belli bir miktar elektrik tahsisini gündeme getirdi. Anlaşılan Avrupa’da işler enerjide miktar kısıtlamalarına doğru gidecek.
Savaş nedeniyle Rusya ile ilişkilerimizde bir bozulma olmadı. Türkiye izlediği ‘denge politikası’ nedeniyle rahat. İran ile ocak ayında yaşadığımız gibi enerji kısıntılarına yol açan bir sıkıntı yaşar mıyız sorusu hala geçerli bir soru ama buğdayda olduğu gibi bu yıl daha hazırlıklı olunacağını tahmin etmek zor değil.
Rusya’dan gelecek gazda bir tedarik güvenliği sorunu yaşamayacağız büyük ihtimalle. Hatta geçenlerde, Rus enerji heyet başkanı Avrupa’nın doğal gazını 50 milyar metreküp keseceklerini açıklarken, ‘Türk dostlarımız isterse gönderdiğimiz doğal gazı artırabiliriz’ dedi vurgulayarak.
Tabii Rusya tarafından bir başka beklenti de, doğal gaz ödeme tutarlarını bir süre ertelemesi... Semerkant’taki Erdoğan- Putin görüşmesinde bu konunun gündeme geldiğini tahmin etmek zor değil. Ancak bir açıklama yapılmadı. Beklenti sürüyor. Rusya böyle bir desteği 2018’de Rahip Brunson krizi sırasında vermişti. Yine olabilir.
Tabii, karşılığında ne ister, ayrı konu. Ama yaptırımların Rus tüketiciler üzerindeki etkilerinin bir baskı oluşturduğu ayan beyan ortada. Türkiye’nin elinde ise, hayat kalitesi olumsuz etkilendiği görülen Rus tüketicileri rahatlatacak pek çok ürün var. ‘Kısmi seferberlik’ ilanından sonra yaşananlara bakılırsa Putin’in vatandaşlarını daha fazla destekleme ihtiyacı iyiden iyiye kendini hissettiriyor.
Bu gelişmelere ABD ve Avrupa ne der, o da işin bir başka boyutu. İş dünyasına daha başka mektuplar da yazılır mı, Türk vatandaşlarının vize alımları daha da mı zorlaşır, ikincil yaptırımlar artar mı, onu zamanla göreceğiz. Hiç şüphesiz Türkiye’ye gazın kesilmemesinin sonuçları olacak.
Haberlerini peş peşe almaya başladık. Avrupa’da çok enerji tüketen sektörlerde tesisler devre dışı kalmaya başladı. Ya belli bir süre için kapanıyorlar ya üretimlerini iyice kısıyorlar. Demir-çelikte 10’dan fazla tesis kapandı. Alüminyumda keza... Hatta oto cam üreticileri bile fabrika kapatıyor. Vardiyalarını bire düşürenler daha da çok.
Kısacası, Avrupa yaşadığı kriz nedeniyle enerji yoğun bir çok sektörden çıkmak durumunda kalıyor. Tabii, Avrupa’nın hızla içine girdiği ekonomik durgunluk zaten ihtiyaçlarını kısmen azalttı. Ama kısmen. Avrupa üretimini azalttığı ya da neredeyse çıktığı alanlardaki ihtiyacını dışarıdan karşılayacak.
Peki kimlerden? Farklı bir dünyada seçenekleri çoktu. Ancak şimdi çekişme içinde olduğu Rusya’dan karşılayamaz. Çin ile ilişkiler de şöyle böyle. Avrupalı tedarikte Çin dışı alternatifler arıyor. Ayrıca hala etkileri süren pandemi nedeniyle Çin’den tedarik sorunları yaşayabilir.
Yüksek ihtimalle Vietnam, Filipinler, Hindistan bu dönemde yıldızı parlayan ülkeler olacak. Keza ABD ve Brezilya gibi önemli üreticiler de öyle. Ancak gelgelelim, enerji yoğun sektörlerin ürünlerinin pek çoğu pahada hafif, yükte ağır. Navlundaki düşüşe rağmen, uzak yerine yakından tedarik Avrupalı’nın tercihi olacaktır.
Böyle bakınca, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu tedarikin en uygun adresi Türkiye. Zaten Avrupa ile ticaretimiz toplam ticaretimizin yarısına yakın. Enerjide tedarik güvenliğini sağlamış, doğal gaz fiyatları Avrupa’ya göre hayli ucuz bir Türkiye, bu enerji krizinde Avrupa’nın pek çok ihtiyacını karşılamaya devam edecek.
Nitekim gelişmeler de bu yönde. Türkiye’nin enerjiyi yoğun kullanan sektörlerinde bir hareketlenme var şu sıralar. Her ne kadar maliyetlerin artışından şikayet etseler de... Yeri gelmişken hemen söyleyeyim, bunda haksız da değiller. Enerji maliyetleri Türkiye’de de çok hızlı arttı. 2021 ocak ayından 2022 eylül ayına doğal gaz fiyatları yaklaşık yüzde 1100 arttı. Bir başka değişle, 20 ayda 11 kat. Elektrik fiyatları da aynı dönemde yüzde 730 arttı yaklaşık olarak. Dile kolay!
Enerji maliyetlerindeki baş döndürücü artış bizim üretimimizi de etkiliyor elbette. Bazı kritik alanlarda yeni sorunlara da neden oluyor. Otomotivde, tedarik sanayii epey arada kaldı mesela. Bir yandan artan hammadde fiyatları, bir yanda artan enerji maliyetlerine karşın fiyatlarını güncellemeyen otomotiv ana sanayi arasına sıkıştı.
Demir-çelik tarafında da enerji tarafında endişeler var. Ayrıca, bir de fiyatları hızla düşen ‘kütük’ meselesi var. Yaptırımlar nedeniyle ürünlerini satmakta zorlanan Rus üreticiler bir süredir Türkiye’ye yöneldi. Fiyatları da iyice aşağıya çektiler. Bu durum, büyük demir-çelik üreticilerini tehdit ediyor. Ayrıca üreticilerimizin giderleri artarken, talep de canlı değil. Türkiye’nin çelik tüketimi temmuz ayında geçen yılın ayın ayına göre yüzde 11 civarında azaldı. Türkiye’nin ham çelik üretimi de geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20’den fazla düştü.
Yine mesela çimentoda 5 fabrikası olan büyük bir firmamız 150 milyon lira olan elektrik faturasının 2 milyar liraya ulaştığını anlatıyordu katıldığımız bir toplantıda. Ama Avrupa’daki enerji krizinin sektöre yarayacağını umduklarını da söylüyordu üzerine basa basa... Bu durum, enerjiyi yoğun kullanan bir çok ana sanayimiz için geçerli.
Hem Avrupa’da, hem de dünyada ilk sıralarda yer alan seramik sektörümüz için de Avrupa’daki enerji krizi bir fırsat oluşturuyor. Avrupa’nın büyük seramik ve lavabo, küvet, klozet, evye gibi seramik banyo ve sağlık gereçleri üreticileri bu süreçte paylarını artırabilir.
Kimyada, özellikle plastik sektöründe, enerji krizine tedbir amacıyla İngiltere ve Hollanda’dan alım görüşmeleri için gelen heyetler var.
Döküm sektörümüz, neredeyse gelen talepleri seçer hale geldi. Yeni yatırımların da devreye girmeyesiyle birlikte üretimde Almanya’nın ardından ikinciliğe açık ara yerleşecek. İhracatta da ilk sıraya...
Camda, mimari camlarla birlikte, Türkiye’den otomobil camları ve cam ambalaja siparişler arttı. Beyaz eşya sektörümüzün temsilcileri, Avrupa’daki duruşların fırsat getireceği görüşünde.
Örnekleri artırmak mümkün. Mesela beyaz eşya sektörümüzün temsilcileri de olumlu etkileneceklerini düşünüyor. Hiç şüphesiz, Avrupa’da ekonomik yavaşlama genel olarak ihracatımızı yavaşlatacak. Öte yandan, eğer rakipleri durur, müşterileri ise talep etmeye devam ederse, enerji krizi bazı sektörlerimiz için ciddi bir avantaj oluşturuyor.
Tabii fırsatı kullanmasını bilirsek... Bana göre, ayağımıza gelen bu fırsatı iyi değerlendirmek için üç meseleye özellikle dikkat etmemiz gerekiyor.
Birincisi, malum finansmana erişim meselesi. Son dönemde artan maliyetlere, dolayısıyla artan işletme sermayesi ihtiyacına rağmen, sanayici, tüccar, irili ufaklı şirketlerimiz kredi bulmakta çok zorlanıyor. Son açıklanan kredi gelişmeleri de bu büyük sıkıntıyı doğrular nitelikte. Bir yıllık kredi büyümesi yüzde 18’in altında. Enflasyon ise yüzde 81. Enflasyon kadar bile büyümedi krediler. Aksine çok çok altında kaldı. Hele üreticinin yüzde 144’lük enflasyonu ile karşılaştırınca finansman cephesinde durum vahim. Bunca maliyet artışına, azan enflasyona rağmen geçen seneki parayla dönmeye çalışıyoruz. Bu sürdürülebilir değil. Türkiye’de üretimin ciddi şekilde yavaşlama riski var. Ayağımıza gelen avantajı kullanacaksak hayati önemdeki finansmana erişim meselesini bir an evvel çözmemiz gerekiyor.
İkincisi, yurt içinde de yurt dışında da talep dalgalı. Piyasanın oturmasının Ukrayna- Rusya savaşı başta bir çok etkene bağlı olarak zaman alacağı anlaşılıyor. Rekabet de çetin olacak. Bu süreçte üretim maliyetlerinin artması, avantajlarımıza rağmen, rekabetçiliğimizi kaybettirebilir. Örneğin şu sıralar konuşulduğu gibi sanayide doğal gaza gelecek yeni fiyat artışları bizde de bazı sektörlerimizin neredeyse devre dışı kalmasına yol açabilir. Bu çerçevede, BOTAŞ ile koordineli biçimde önümüzdeki döneme ilişkin gaz ihtiyacını doğru belirlemek de önem kazanıyor. Zira spot piyasadan alım yapma zorunluluğu fiyatları yukarı çekiyor.
Ve üçüncüsü, ihracatçılarımızın kendi aralarında birlik olup, mutlaka fıkralara konu olan ‘Türk çukuru’na düşmemeleri gerekiyor. Fıkrayı yeniden anlatmama gerek yok sanırım. Birbirimizin paçasından aşağıya çekercesine, kendi aramızda sert fiyat rekabetine girince, kazanan bizden çok uyanık Avrupalı alıcılar oluyor. Bu dönem, Türk üreticilerinin Avrupalı alıcılar tarafındaki ‘ucuzcu’ (discount market) algısını değiştirmek ve ihracat birim fiyatlarımızı yukarıya çekmek için de bir fırsat oluşturuyor.