Dört günlük zorlu görüşmelerden sonra AB kurtarma paketinde anlaşmaya vardı. Liderler Avrupa’nın paket krizinden güçlenerek çıktığını söylediler. Ancak akıllarda AB içindeki bölünmenin birliği nasıl etkilediği kalacak. Geçmişteki kritik meselelerde olduğu gibi bu defa da AB içinde hemen bir kamplaşma ortaya çıktı. AB’nin Aşil topuğu olan bu kamplaşmayı 2012 borç krizinde de, 2015 göçmen krizinde de görmüştük. Kağıt üzerinde kamplaşmanın tarafları “üretken kuzey” ülkeleri ile “tembel güneyliler.” On yıl önce Yunanistan krize girdiğinde Kuzey-Güney bölünmesinin çarpıcı örneğine tanık olmuştuk. Almanlar ödedikleri vergilerin “tembel” Yunanlıların kurtarılması için kullanılmasını istemediler. Alman halkı onlarca yıldır sıkı maliye politikaları altında kıvranırken, Yunanlılar gevşek politikalar ile rahat bir yaşam sürmüşlerdi. Almanlar emeklilik için 65-70 yaşını beklerken Yunanlılar daha erken yaşlarda emekli olmuşlardı; üstelik düşük primler ödeyerek. Sokaktaki Almana göre Yunanistan'a yapılacak yardım bu “adaletsiz” yapının sürmesine yarayacaksa Almanya bu işte olmamalıydı. Aynı tartışma geçen hafta 750 milyar Euro’luk kurtarma paketinin karşılıksız hibe mi yoksa faizli bir kredi mi olması gerektiği konusunda da yaşandı. Güneyliler “hibe” dediler, kuzeyliler kredide ısrar ettiler. Bundan 10 yıl önce Alman hükümeti yaklaşan seçimleri de dikkate alarak işi ağırdan almıştı. Aylar öncesinden halledilebilecek sorun büyümüş ve bulaşıcı hale gelmişti. Bu defa daha çabuk davranıldı ve makul bir çözüm bulunmuş oldu.
Almanya AB fikrinin mimarıdır. Hollanda ve Avusturya gibi kuzey ülkeleri de iş ortakları. Bir zamanlar güçlü Rusya'nın etrafında zayıf cumhuriyetlerle bir Sovyetler Birliği nasıl kurulmuşsa, aynı şekilde güçlü Almanya da etrafında Romanya'dan Portekiz'e, Yunanistan'dan Baltık cumhuriyetlerine kadar birçok zayıf ekonomiden oluşan bir birlik oluşturdu. Birliği sırtında taşıyan da kendisi oldu. Önemli tavizler verdi. Mesela gurur duydukları güçlü markı bırakıp Euro’ya geçmek önemli bir karardı. Aynı şekilde güçlü Bundesbank'ın parasal kontrolünden çıkıp çok başlı Avrupa Merkez Bankası'nın güdümüne girmek de zor bir karardı. Varlıklı Almanların vergileri ile toplanan paraların zayıf ve sorunlu ülkelere AB fonları adı altında aktarılması da sokaktaki Almanı rahatsız ediyordu. AB üyesi olduktan sonra Yunanistan'ın yaşadığı yeniden imar ve AB fonlarıyla yapılan binlerce kilometrelik otoyollar hep göze battı. Yazıya burada nokta koyarsak Alman halkı ve kuzey ülkeleri sonuna kadar haklı deyip işin içinden çıkabiliriz. Ama öyle değil.
Alman fonları Yunanistan'a aktı, Alman bankaları ve devleti Atina'ya milyarlarca Euro’luk krediler verdi. Ve bu kredilerle yüzlerce alt ve üstyapı projesi finanse edildi. Ama bu projeleri büyük ölçüde Alman ve Fransız şirketleri gerçekleştirdi. Yani Almanlar kredi şeklinde verdikleri paraları Yunanistan'daki projeleri kapan Alman firmaları kanalıyla geri aldılar. Bu ilişki sayesinde Alman ekonomisi canlılığını korudu. Ekonomisi dışsatıma bağlı olan Almanya sorunlu Avrupa ülkelerine kaynak aktararak, oralarda talep yarattı ve mallarını bu ülkelere satabildi. AB kalkanı sayesinde başkaları girmek için gümrük ödediği pazarlara sıfır gümrükle girdi. Bu sayede Almanya dünya ihracat şampiyonu ve Alman şirketleri ise üretim şampiyonu oldular. Almanlar işsiz kalmaktan kurtuldular ve Alman hükümeti vergi toplayabildi. Yıllarca bu ilişkinin nemasını alan Almanlar bu nedenle Yunanlıların genç yaşta emekli olmasına ses çıkarmadılar; Yunan hükümetinin istatistiklerde makyaj yapmasına ve har vurup harman savurmasına göz yumdular.
Atina’da AB’den değil ama Euro’dan ayrılığın tartışıldığı dönemde ekonomist Costas Lapavitsas, “Eğer Yunanistan Euro’dan ayrılırsa hemen krize girer. Ama kalırsa yavaş bir ölümü tercih etmiş olur” demişti. Yunanistan AB’den de Euro’dan da ayrılmadı ama “Kim kime mecbur?” sorusu hep soruldu. Böyle evliliklerin özünde karşılıklı bir mecburiyet vardır.