CMC Türkiye, 2000 yılında İstanbul’da 20 kişilik bir ekiple yola çıktı. 20 yılda Türkiye’nin en büyük bağımsız dış kaynak sağlayıcı ve teknoloji şirketlerinden biri haline geldi. 2020 yılında Avrupa’nın en hızlı büyüyen iş süreçlerinde dış kaynak kullanımı (BPO), teknoloji ve danışmanlık şirketler grubu M Plus ile güçlerini birleştirerek grubun en büyük üyesi oldu. Yakın zamanda şirketin ismi de M Plus Türkiye olarak değişti. Şirket; bankacılık, finans, lojistik, telekomünikasyon, tüketici elektroniği, enerji, otomotiv gibi pek çok farklı sektörden müşterilerine çözüm geliştiriyor. İstanbul, Malatya, Urfa, Rize, Bayburt ve bu yıl açılan İzmir olmak üzere 7 lokasyonda hizmet veren M Plus, yaklaşık 7 bin kişiye istihdam sağlıyor, 16’sı banka olmak üzere 100’ün üzerinde şirketin iş ortağı…
Gruba baktığımızda; M Plus, Türkiye ve Avrupa’daki 35 lokasyonda, 58 ülkeden 260 kuruma 11 bini aşkın çalışanı ile 32 dilde hizmet veriyor.
M Plus Türkiye CEO’su Banu Hızlı ile M Plus Türkiye’nin büyüme hedeflerini konuşmak için buluştuk. ODTÜ mezunu olan Banu Hızlı, 20 yıl bankacılık yapmış. 2016 yılında CMC Türkiye’ye katılmış. Banu Hızlı ile sohbetimizde en fazla ilgimi çeken konu, beyin göçünün en büyük sorunu haline geldiği bugünlerde M Plus Türkiye’nin tersine göçle Türkiye’ye dönenlere yarattığı iş fırsatı oldu. Bu yıl Çağrı Merkezleri Derneği’nin başkanlığına da seçilen Banu Hızlı, “Almanya veya Avrupa’nın diğer ülkelerinden göç eden arkadaşlarımıza iş fırsatı yaratıyoruz. İşe alım yapan arkadaşımız da Hollanda’dan göç etmiş biri… Şu anda tersine göçle gelen ve sektörümüzde çalışanların sayısı 10 bini geçti. M Plus olarak bizde de bu sayı 500’ü buldu. Yıl sonuna kadar Almanca ve Felemenkçe bilen 300 kişiyi daha istihdam edeceğiz” diyor.
Sektörde 10 bin olan sayı ikiye katlanacak
M Plus Türkiye’de tersine göçle gelen çalışanlar içinde Almanca ve Flemenkçe bilenlerin ağırlıkta olduğunu belirten Hızlı, şöyle devam ediyor: “Fince bilen arkadaşlarımız da var… Büyük markalar artık Türkiye’yi müşteri hizmetleri üssü olarak kullanıyor. Türkiye’de kaliteli ve dil bilen eleman sayısının artması bu talebi daha da artırıyor. Özetlersem tersine göç konusunda insanlara yeni bir kapı açıldı ve bu alan daha da büyüyecek. Sektörde tersine göçle gelip istihdam edilenlerin sayısının iki katına çıkacağını düşünüyorum. M Plus Türkiye’de de 2023’ten sonra bu alanda 2 binin üzerinde çalışana ulaşacağız. Ciromuzun yüzde 5’i yabancı dille gelen arkadaşlar üzerinden verdiğimiz hizmetti, şu anda bu oran yüzde 20 oldu. Seneye bu oran yüzde 50’leri bulur.”
Sadece Türkiye’de değil yurt dışına açılan Türk şirketleri için de çağrı merkezinin büyük önem taşıdığını ve bu aşamada dilin önemli bir kriter olduğunu kaydeden Hızlı, ekliyor: “Elbette bu şirketler çağrı merkezi kurabilir ama dil sorun mutlaka olacak. Avrupa’da bir çalışmama trendi var. Biz bu işi biliyoruz. Türkiye’den tüm Avrupa’ya hizmet verebiliriz. Nitekim bir bankamızla müşteri hizmetlerini Türkiye’den yapmak üzere anlaştık. M Plus ile yaptığımız güç birliği global pazarlarda da daha fazla uluslararası müşteriye hizmet vermemizi sağladı. Global bir grubun en büyük üyesi olarak, Türkiye dışında Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya, Bosna-Hersek’te devam eden projelerimize; Almanya, Avusturya ve İsviçre’yi kapsayan DACH bölgesi, İngiltere ve Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'dan oluşan Benelux bölgesinde de yeni projeler ekliyoruz. Bunlar sadece BPO projeleri değil; müşteri deneyimini uçtan uca iyileştirecek stratejik danışmanlık çözümlerimizi ve kendi geliştirdiğimiz teknoloji ürünlerimizi konumlandırdığımız projeler. Dijital çözüm yelpazemizi daha da geliştirerek kendi geliştirdiğimiz teknoloji çözümlerini farklı pazarlara da ihraç etmeye başladık. Yeni geliştirdiğimiz teknoloji çözümlerimizi de yurt dışında yeni pazarlara sunarak ihracatımızı artıracağız.”
Kadın istihdamıyla öne çıkan sektörde çalışan sayısı 160 bine ulaştı
Çağrı merkezleri sektörünün pandemi ve dijitalleşmenin etkisiyle stratejik bir sektör haline geldiğini ve parlak bir dönem geçirdiğini anlatan Banu Hızlı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Uzaktan çalışmanın yaygınlaşarak pek çok sektörde kalıcı hale gelmesi ve teknolojinin desteğiyle lokasyondan bağımsız çalışabilme imkanının artmasıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki potansiyel iş gücü kaynağını en etkin biçimde kullanmaya başladık. Sektör bugün yaklaşık 160 bin kişiye istihdam sağlıyor. 2021 yılında 15,4 milyar TL’ye ulaşan pazarın 2023’te 20 milyar TL olması hedefleniyor. Bu yıl sektörün yüzde 5 büyümesini öngörüyoruz. Öte yandan sektör olarak yarattığımız iş hacmi ve kadın istihdamında da diğer sektörlere öncü konumumuzu devam ettiriyoruz. M Plus Türkiye olarak da özellikle 19-25 yaş arası genç ve kadın istihdamına katkı sağlamaktan mutluluk duyuyoruz. Kadın çalışan oranımız yüzde 65. Van, Şanlıurfa ve Malatya’da en çok sigortalı çalıştıran ve kadın istihdamına en fazla katkı sağlayan işverenler arasında her yıl ilk sıralardayız. Yeni lokasyonlara yatırım yaparak ülkemizin dört bir yanına doğru genişleme hedefimiz var. Yatırımlarımızla paralel olarak 2022 yılında toplamda 1000 kişiyi daha istihdam edeceğiz.”
Van’da sadece istihdama değil inci kefalinin tanıtımına da destek verdi
Banu Hızlı, M Plus Türkiye’nin Van’da istihdama en büyük katkıyı sağlayan şirket olduğunu, sosyal sorumluluk projelerine öncelik verdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Van’da kamudan sonra en büyük işveren olma pozisyonumuz bize şehrimizin doğal güzelliklerini, dünyada başka yerde bulunmayan değerlerini korumamız için de sorumluluk yüklüyor. Bu bilinçle dünyada sadece Van Gölü'nde yaşayan inci kefalleri ve dünyadaki en büyük mikrobiyalitler olan Van Mercanları ile ilgili bir belgesel çalışmasına sponsor olduk. Van Gölü'nde nesli tükenen balıkların koruyucusu olarak tanınan Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın danışmanlığında, deneyimli dalgıç Savaş Karakaş’ın hazırlayıp sunduğu Sudaki İzler belgeseli, dünyanın nadide su kaynaklarından biri olan Van Gölü’nde ekolojik dengeyi korumanın doğa ve ekoturizm açısından önemine dikkat çekiyor. Van Gölü’nün, ülkemizde ve tüm dünyada bu farklı özellikleri ile daha fazla tanıtılması gerektiğine, bu şekilde Van Gölü’nün eko-turizm potansiyelinin de artacağına inanıyoruz.”