Avrupa Kıtası bugünlerde, Almanya'nın ev sahipliği yaptığı Euro2024 kupası nedeniyle futbolla yatıp, futbolla kalkıyor gibi.
Avrupa ülkelerinin milli futbol takımları kozlarını kamuoyu önünde yaptıkları maçlarla paylaşadursun;
Avrupa'da perde gerisinde "Avrupa Birliği'ni önümüzdeki beş yıl boyunca kimin yöneteceği" konusunda müthiş bir siyasi çekişme yaşanıyor.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından, AB'de dört kritik görev için seçim yapılacak;
- AB'nin "yürütme organı-hükümeti" konumundaki AB Komisyonu Başkanlığı;
- AB'yi oluşturan ülkelerin hükümetleri ile AB Komisyonu arasındaki "geçişi" sağlayan AB Konsey Başkanlığı;
- Avrupa Parlamentosu Başkanlığı;
- AB'nin "Dışişleri Bakanı" konumundaki AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği.
Bu görevlere seçilecek kişilerin hem AB'yi oluşturan 27 ülkenin en az 15'inin, hem de Avrupa Parlamentosu'nu oluşturan 720 vekilin yarısından fazlasının desteğini alması gerekiyor. Bu da, hem AB ülkelerinin milli hükümetleri, hem de Avrupa Parlamentosu'ndaki siyasi gruplar arasında kıyasıya pazarlık anlamına geliyor.
Von Der Leyen'in hırsı; Meloni'nin hesapları...
Avrupa Parlamentosu seçimlerinden hemen sonra, özellikle AB hükümetleri arasında bu dört görev için bir "uzlaşma" olduğuna ilişkin bilgiler sızmıştı. "Uzlaşmanın" şöyle gerçekleşmesi bekleniyordu;
- AB Komisyonu Başkanlığı'nı sağcı Hıristiyan demokrat grup Avrupa Halk Partisi (EPP) mensubu, hâlihazırdaki AB Komisyon Başkanı Alman siyasetçi Ursula Von Der Leyen'in görevine beş yıl daha devam etmesi;
- AP seçimlerinden ikinci çıkan sol hareketin desteklediği, Portekiz'in eski Başbakanı, sosyalist siyasetçi Antonio Costa'nın AB Komisyon Başkanı olması;
- AP seçimlerinde bu sefer pek varlık gösteremeyen Liberalleri temsilen Estonya'nın liberal Başbakanı Kaja Kallas'ın Dış politika yüksek temsilcisi seçilmesi;
- AP içindeki en büyük grup olan EPP''li Roberta Metsola'nın da halihazırda yürüttüğü AP Başkanlığı görevine devam etmesi.
Ancak bu "uzlaşma", beklenenin aksine, AB'nin geçen haftaki gayrı resmi liderler zirvesinden çıkmadı. Bunda, iki unsurun etkili olduğu ifade ediliyor.
İlki, AP'de vekil sayısını arttıran Hristiyan Demokrat EPP'nin "neden daha fazla görev olmasın" hırsında düğümleniyor; EPP, Von Der Leyen'in 5 yıllığına AB Komisyonu Başkanı olmasının yanı sıra, AB Konseyi Başkanlığı görevinin iki bölüme ayrılıp, ilk iki buçuk yılında Sosyalistler'in, ikinci bölümde ise Hristiyan Demokratlar'ın bir temsilcisinin bu göreve atanmasını masaya getirdi.
Hristiyan Demokratlar biraz da AP içinde vekil sayısını arttıran aşırı sağcıların desteğine güveniyor gibiler Sosyalistlere karşı. Hristiyan Demokrat Ursula Von Der Leyen'in, İtalya'nın aşırı sağcı Başbakanı Meloni'yi "memnun etmek" -ve elbette AB üst düzey yönetim seçimlerinde desteğini almak için- İtalya'daki ifade özgürlüğüne indirilen darbeler konusunda AB Komisyonu'ndaki soruşturmayı "sümen altı ettiği" haberleri, bu pazarlıkların bir parçası elbette.
İkinci unsur da, yine Meloni'nin tutumunda düğümleniyor; Aşırı sağın AB hükümetleri içindeki en büyük temsilcisi İtalya Başbakanı Meloni de, kendi "fikirdaşları" için AB Komisyonu içinde daha kritik pozisyonlar peşine düşmüş görünüyor. Meloni'nin "AB Dışişleri Bakanlığı" görevi için İtalya İstihbaratı'nın başındaki Elisabetta Belloni'yi aday gösterdiği konuşuluyor siyasi kulislerde.
Meloni'nin aşırı sağcılar için ayrıca AB Komisyon Başkan vekilliği ile, Komisyon'un ekonomiden sorumlu üyeliğini de almak istediği de ifade ediliyor. Hatta AB'nin Ekonomik komiserliği için hâlihazırda Meloni'nin hükümetinde AB Bakanı olan Raffaele Fitto'nun ismi öne çıkıyor.
Kısacası Avrupa'da siyasi pazarlıklar tam bir "bilek güreşine" dönüşmüş durumda. Bakalım uzlaşma, 27-28 Haziran'da Brüksel'de yapılacak AB zirvesinde gelecek mi?