ABD, Avrupa ve Japonya’da sert yavaşlama işaretleriyle haftaya başlıyoruz. Temmuz ayına ait öncü PMI verileri ABD ve Avrupa ekonomilerinde pandemi sonrasındaki en sert daralmaya işaret ediyor.
Enflasyondaki yükselişin alım gücünü eritmesi, finansal koşulların sıkılaşması ve geleceğe yönelik endişeler hane halkının harcama isteğini baskılıyor. Salgın önlemlerini gevşeten Çin ekonomisinin açılması küresel büyümeyi yeterince desteklemiyor.
Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın geçici olduğunu düşünen hane halkının ilk tepkisi tasarrufunu azaltıp harcamaya devam etmek şeklindeydi. Emek piyasasının güçlü olması tüketici güvenini destekleyip jeopolitik şoklara rağmen büyümeyi destekliyordu.
Ancak zaman geçtikçe bu durum korunamadı. Enflasyonda yükselişin kalıcı hale gelmesi, merkez bankalarının şahinleşmesi ve şirketlerin yeni istihdam yaratmakta isteksiz davranmaya başlaması ile ekonominin durgunluğa girme riski artmaya başladı.
Büyük ticaret ortağımız Avrupa’da enerji maliyetleri artarken, yeni siparişlerin Mayıs 2013‘ten beri gördüğü en düşük seviyeye gerilemesi, stokların artması ekonominin üçüncü çeyrekte durgunluğa gireceğine işaret ediyor.
Maliyet baskısı ve zayıflayan talep kimya, demir-çelik, otomotiv gibi büyümeye duyarlı sektörleri ekonomi geneline göre daha fazla vuruyor. Vaka sayısındaki artış, turizm, ulaştırma, eğlence gibi hizmet sektörleri daralma bölgesine sokacak. Avrupa’daki daralmanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri üçüncü çeyrekten itibaren daha belirginleşecek. İktidara desteğin azalması ile seçim sathına giren Ankara yavaşlamanın etkisini asgari ücret artışı gibi enflasyonu artırmak pahasına büyümeyi destekleyici popülist politikalarla gidermeye çalışacak.
Ancak doların güçlenmesi, küresel finansman koşullarının kötüleşmesi ve devam eden portföy çıkışı büyümenin finansmanını zorlaştıracak. Zayıf Türk Lirası, yüksek enflasyon ve yavaşlayan ekonomi ile mutlu olmayacağımız bir denge bizi bekliyor.