Hafta sonu kafe ve restoranlar için boykot çağrısı yapılmıştı. Ben de bu çağrının karşılık bulup bulmadığını anlamak için bazı AVM'leri ve belli başlı restoranları gezdim. Normal zamanlarda karşılaştığım kalabalıktan biraz daha farklı ve sakin bir ortam bulsam da, bunun sebebini boykota bağlamak ne kadar doğru olur bilemiyorum.
Şehirde yaşamanın ne kadar zor hale geldiğini yadsıyamayız. Ülkeye gelip uzun süre kalan milyonlarca yabancının yarattığı ekonomiye muhtaç olurken, onların yarattığı düzensiz hareketlerin sonucu olan fiyatlama davranışlarındaki bozulmayı tecrübe etmekteyiz. Yabancı misafirler kendi ülkelerinden getirdikleri "vur-kaç" yaşam tarzına kolaylıkla adapte olan ev sahipleri, esnaf ve ticaret erbabının, aynı felsefeyle yaklaşarak birkaç yıl sonraki cirolarını "yarın yokmuş" gibi şimdiden elde etmeye çalışmaları bir gerçek.
Diğer taraftan çok namusuyla iş yapanların çok ciddi işçilik, enerji, malzeme ve kira maliyetleri altında ezilirken öngörü yapmakta zorlandıklarını yadsıyamayız. Yani işini ahlaklı şekilde yapanlarla vurguncuların birbirine karıştığı ortamda ak ile karayı birbirinden ayırmakta zorluk çekiyoruz. Tüm iş dünyasını "bozguncu" olarak gören bürokrat kafasıyla yaklaştığımız zaman sorunlara çare bulmak imkânsız. Dolayısıyla devletin düzenleyici otorite görevini layıkıyla yapması gerekiyor. Vatandaşın bozulmuş piyasalar, adalet ve kamu uygulamaları sebebiyle sandığa gitmediği yapılan anketler ile anlaşılmış durumda. Dolayısıyla bunun faturası elbette birilerine kesilecek.
İşin aslı şu ki, 2014 yılından beri İthalatta korunma önlemlerinden KKM 'ye, maliye politikasından kur politikasına, tarımdan sanayiye kadar mevzuat sebebiyle "birikimli" enflasyon yarattığımızı fark edemedik. Zaruri ihtiyaçların vergisini artırarak kamu harcamalarını finanse edip enflasyona çarpan etkisi yarattık, ayrıcalıklı kesimleri ithalat vergisiyle korurken döviz kurlarını tutmaya çalıştık, tarım ve hayvancılığı elimize yüzümüze bulaştırıp Avrupa'nın en pahalı seviyesine getirdik, insanları ihracattan vaz geçirecek kadar üzdük. Bunların hepsini "stabilizasyon" başlığı altında yaparken ekonomik etki analizi yapmadık. Paul Dirac "anlamlı matematik görmek istemediğin parametreyi denklemden çıkarmak değildir"demiş. Biz maalesef aynen bunu yaptık.
Mesela “ayrıcalık" kokan korumacılık talepleri hep yerine getirildi ama sanayisi ile ünlenmiş şehirlerde yerel seçimlerde umulmadık sonuçlar çıktı. Adana baştanbaşa, Adıyaman, Bursa büyük çoğunlukla muhalefete geçti, Gaziantep'teki 9 ilçenin 5'i için de aynı durum yaşandı. Manisa ise bir başka örnek, bu örnekleri daha da artırabilirim. Özetle, 2014’ten beri devam eden, vatandaşlara zarar veren ama bir avuç insanın faydasına yapılan uygulamalar vatandaşın tepkisine yol açtı.
Bugün uygulanan para, kur ve maliye politikası da benzer şekilde tepki alıyor.
Özetle plansız şekilde uygulanan politikalar, tepkisel mevzuat düzenlemeleri, vatandaşlar yerine menfaat gruplarının dinlenmesi, kamu harcamalarının hız kesmeden devam etmesi, Merkez Bankası'nın yönetimi değişse de politikalarının değişmemesi bizi buralara getirdi. Yerel seçim sonuçlarından sonra Külliye'den radikal adımlar beklendi ama bu haftaya kadar sessiz kalındı. Bakalım bu hafta seçim yenilgisinin faturası kesilerek radikal kararlar alınacak mı?
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD gezisinin ertelendiğine dair haberler sosyal medyada yayıldı. Haber kanalları haberin doğruluk payı olduğunu ancak henüz ziyaretin resmi olarak iptal edilmediğini söylediler. Bu hafta çok önemli gelişmeler bizi bekliyor olabilir.