Attilâ İlhan’ı 15 yıldır hep özlüyorum

Gazeteniz DÜNYA’nın Kitap ekinin 2 Eylül 2005’te yayınlanan sayısı, Attilâ İlhan’ın 80. yaşını kutlayan özel bir içerikle hazırlanmıştı. “Attilâ İlhan 80 Yaşında” başlıklı sayı, benim usta yazarla yaptığım bir söyleşiyle açılıyordu.

Kanlıca’da, kardeşi Çolpan İlhan’ın evinde konuşmuştuk Attilâ Bey’le. Sağlığı yerindeydi... Keyifliydi. Lâf lâfı açınca gecenin geç vakitlerine kadar süren sohbetimizden her zamanki gibi çok keyif almış, onun enerjisine, öğrenme tutkuna bir kez daha tanık olmuştum... Edebiyattan teknolojiye hemen her alanda günceli yakından izliyordu...

Deniz kenarındaki bahçede, akşamın alacakaranlığına doğru şöyle demişti:
"Hemen söylemeliyim, belki materyalist bir formasyonum olduğu için, ben ölümü manevi tarafıyla değerlendiremiyorum. Bu benim için cereyan kesilmesi gibi bir şey. Ve cereyan kesilince her şey biter... Bir de tabii şunu da ilâve etmek gerekiyor. Klasik Türk ve 'Doğu' edebiyatında ölümün algılanışı, 'Batı'lılardan çok farklıdır. Sanırım Ahmet Gazali'nin şöyle özetleyebileceğim ünlü saptaması her şeyin ifadesidir: Yeryüzünde tek gerçek vardır o da ölüm..."

Dergi yayınlandıktan bir ay sonra, 10 Ekim 2005’te kaybettik onu. Geçtiğimiz 15 Haziran (1925), 95. Doğum günüydü… Onu ne kadar özlediğimi bir kez daha hissettim. Maçka'daki evde yayınlanmamış şiirlerini okuduğu günleri; yönettiği dergilerin yazıişleri toplantılarında saatler süren lezzetli sohbetleri anımsadım... Sandalyesini arkaya doğru iki ayağının üstüne yatırır, sakin bir tonla anlatır, anlatırdı...

Ezberimdeki şiirlerinin sayısı kaç, hatırlamıyorum... Kimi romanlarını paragraf paragraf söyleyebilirim... Özgür Yayınları'nda editörlüğünü yaptığım, "Yanlış Kadınlar, Yanlış Erkekler", "Fena Halde Leman" gibi kitaplarını bastığımız günlerden de öyle çok anılarımız bulunuyor ki…

Attilâ Bey'in hayatımda çok önemli bir yeri daha var:
O benim için, önemli kararlarımda danıştığım, "tamam çocuğum, yapabilirsin, tabii ki..." gibi değerlendirmelerini duyduktan sonra harekete geçtiğim ender isimlerden birisi... Hattâ kimi zamanlarda, sabırsızlık yapıp yüz yüze görüşmemizi bekleyemeden telefonla arayıp "siz ne dersiniz?" diye sorduğum Attilâ İlhan'ın yeri, onun gidişinden sonra boş kaldı...

Geçen bu sürede önemli kararlar vermedim mi? Tabii ki verdim... Ama, onun ne diyeceğini de düşündüm o sırada. Oysa hayatta olsaydı, belki de benimkilerin tam tersini de söyleyebilirdi... Kim bilir?

13 yıl boyunca düzenlediğim Ustalara Saygı toplantılarından birisini, gidişinin ardından Beşiktaş’taki Mustafa Kemal Merkezi'nde onun adına yaptık ve etkinlik öncesinde merkezin büyük salonuna ismini verdik...

Gecede, Attilâ İlhan’ın görüntülerinin yer aldığı iki film gösterildi. Vedat Sakman ve Yaşar, şairin şiirlerinden yaptıkları besteleri; Metin Belgin, Zafer Ergin, Zeliha Berksoy ise şiirlerini seslendirdiler.

Attilâ İlhan’a Saygı gecesine Akgün Akova, Ataol Behramoğlu, Aytekin Hatipoğlu, Biket İlhan, Belgin Sarmaşık, Çolpan İlhan, Doğan Hızlan, Erol Manisalı, Ertem Göreç, Kerem Alışık, Nedret Çatay, Piraye Şengel, Sibel Turnagöl, Tuncay Özkan, Ülkü Karaosmanoğlu konuşmacı olarak katıldılar.

Farklı alanlardan konuklarımız vardı, çünkü Attilâ Bey, çok yönlü - teşbihte hata olmaz – bin bir suratlı, 10 parmağında 10 marifet olan bir edebiyatçıydı: Şiir, roman, senaryo, köşe yazarlığı, deneme, eleştiri, televizyon programları, gazetecilik, dergicilik yaptıklarından hemen bir çırpıda sayabildiklerim...

1925 doğumlu usta yazarın bütün bu özelliklerinin yanında öğrenme tutkusu hiç eksilmemiş, daima “öğrenci” kalmıştı... Söylediğim gibi son buluşmamızda da tüm yaşamında yaptığı gibi durmaksızın çalıştığını, ürettiğini anlatmıştı... Çünkü, yazarlığı böyle bir meslek olarak görüyordu ve diyordu ki, "yazarlığın öğrencilikten farkı, teneffüsünün olmayışıdır!"
Her gün el yazısıyla bir sayfa roman, beş sayfa senaryo yazıyordu.

Onun gibi disiplinli olmaya hep özendim, ama hiç yapamadım! 70. ve 80. yaşlarını Dünya Kitap’ta kutlamıştık; keşke aramızda olsaydı da uzun bir söyleşi yapıp “95. yaş özel sayısı” hazırlasaydım…

Bir tesellim; vefatının ardından 2008 yılında İlhan ailesi tarafından kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat ve Kültür Vakfı’nca düzenlenen Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri yarışmasında roman dalı Seçici Kurulu üyesi olmam istendi, hemen kabul ettim. Adı, eserleriyle birlikte bu ödülde de daima yaşayacak…

Tüm yazılarını göster