Pandemi döneminde yaşanan küresel tedarik zinciri sıkıntıları, deglobalizasyon, nearshoring, reshoring kelimelerini ajandamıza sokmuş ve daha sonra yaşanan jeopolitik gerilimler de bunlara friendshoring kavramını eklemişti. Yakın dönemde yapılan çalışmalar ise tüm bunlara rağmen küresel tedarik zincirlerinin genişlemeye devam ettiğini gösteriyor. Bölgesel kaynak kullanımı, dünyanın birçok yerinde düşmüş durumda, bu da yakından tedarikin (nearshoring) henüz yaygın bir strateji olmayabileceğini düşündürüyor.
2010'ların başından bu yana, Çin'de artan işgücü maliyetleri, birçok işletmeyi rekabet gücünü korumak için alternatif üretim üsleri ve kaynak bulma stratejileri arayışına yöneltti. ABD-Çin ticaret savaşı, Covid-19 salgını ve Rusya'ya yönelik yaptırımlar gibi yakın tarihte küresel ekonomiyi etkileyen gelişmeler, işletmeleri tedarik zincirlerinin dayanıklılığını yeniden değerlendirmeye sevk etmişti. Bu durum, daha yüksek tarifeler ve yaptırımlar nedeniyle ticaret yapmanın maliyetini artırmakla kalmadı, aynı zamanda küresel üretim ağlarının sorunsuz ve verimli çalışmasını engelleyen politika belirsizliklerini de beraberinde getirdi. Bu gelişmeler, küreselleşmenin çöküşü (deglobalizasyon), yakından tedarikin yükselişi ve Çin'in Batılı şirketlerin tedarik zincirlerinden ayrılması gibi çeşitli senaryoların oluşmasına neden oldu. Oxford Economics konu ile ilgili bir çalışmasında ara malların ikili sınır ötesi ticaretine ilişkin verilere odaklanarak bu yaklaşımları değerlendiriyor. Çalışma, temel bir bulgu olarak, küresel tedarik zincirlerinin genişlemeye devam ettiğini ve yakından tedarikin henüz küresel düzeyde yaygın bir strateji olmayabileceğini ortaya koyuyor.
Öte yandan, Çin'in ABD ve Japonya ile ticaretinde ayrışmanın gerçekleştiğine dair veriler söz konusu. Çin'in, ABD'nin ara mallar ithalatındaki payı 2018'de %18,5’ten 2022’de% 14,1'e düştü. Bu pay 2023'ün ilk yarısında ise %11,4'e kadar geriledi. Buna karşılık, Çin, G7’nin gelişmiş ekonomilerinin tedarikçisi olmaya devam etti. Örneğin, 2018 ve 2022 yılları arasında Çin'in ara mallar ithalatındaki payı Almanya'da %11,1'den %15,9'a, Birleşik Krallık'ta ise %10,3'ten %15,1'e yükseldi. Çin, “Asya Fabrikası”nın merkezi olmaya devam ederken, Asya-Pasifik'in ara mallar ticaretinin çeşitlendiği görülüyor. Birkaç Asya ekonomisi, bu değişken ve giderek gerginleşen jeopolitik küresel ortamda ara mal ticaret büyümesinin "sıcak noktaları" olarak ortaya çıkıyor. Özellikle, Vietnam ve Endonezya bu dönemde yıllık ara mal ihracatında çift haneli büyüme kaydetti. Bu "sıcak nokta" ekonomilerinin üst düzey karşılaştırmalı analizi, belirgin şekilde farklı ekonomik yapıları ve jeopolitik yönelimleri ortaya koyuyor. Örneğin, Vietnam hem ABD hem de Çin için uluslararası kaynak kullanımı alanında daha önemli hale gelme yolunda adımlar attı. Bu durum, yalnızca Batılı çok uluslu şirketler için değil, aynı zamanda yurtdışındaki üretim üssünü genişletmek isteyen Çinli işletmeler için de bir alternatif oluşturuyor. Çin'den Vietnam'a doğrudan yabancı yatırım (FDI) girişleri 2023'te artarak devam etti ve şu anda Vietnam'a giden FDI sıralamasında Çin ilk sırada yer alıyor. Buna karşılık, Hindistan ABD’nin tedarik zincirleri için daha önemli hale geldi. Artan jeopolitik gerilimlere rağmen Çin, girdileri için Tayvan'a giderek daha fazla bağımlı hale geldi. Tayvan'ın Çin'in ara mal ithalatındaki payı, kısmen pandemi sırasında bu ürünlerin fiyatlarını artıran gelişmiş yarı iletken ürünlere olan talebin artmasıyla 2018 ve 2022 yılları arasında %12,2'den %14'e yükseldi. Tayvan, dünyadaki toplam yarı iletkenlerin %60'ından fazlasını ve en gelişmiş türdeki yarı iletkenlerin %90'ından fazlasını üretiyor. Bu "sıcak nokta" ekonomilerindeki ekonomik yapıların çeşitliliği ve ABD-Çin yönelimleri, küresel tedarik zincirlerinin değişen manzarasında birden fazla kazanan strateji olduğunu gösteriyor.
Özellikle Asya'da tedarik zincirlerinin değişen dinamikleri, küresel ekonomi için önemli ve güncel bir konu. Şirket kaynak bulma stratejilerinin, yalnızca işletmelerin verimliliğini etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda küresel ölçekte ticaret dinamiklerini, ekonomik büyümeyi ve rekabet edebilirlik eğilimlerini de etkileyen geniş kapsamlı sonuçları var. Küreselleşme sürecinin hızlandığı ve üretim süreçlerinin ülkeler arasında giderek daha fazla paylaşıldığı 1990'lı yıllarda, Çin'in 'Dünya Fabrikası' olarak yükselişi, ucuz ve bol işgücü arzı ile desteklendi. Bununla birlikte, son yıllarda ücretler arttıkça, Çinli firmalar, yenilenmiş fabrikalar, teknolojinin benimsenmesi ve işgücü becerilerinin geliştirilmesinin bir kombinasyonu yoluyla daha yüksek katma değerli faaliyetlere giderek daha fazla odaklandı. Buna karşılık, Asya'daki tedarik zincirleri bu değişen dinamiklere uyum sağladı ve birçok çok uluslu şirket alternatif kaynak bulma yaklaşımlarını artırdı. Şirketlerin Çin dışına genişleyerek operasyonlarını çeşitlendirdiği ve ülkedeki varlıklarını sürdürdüğü "Çin Artı Bir" stratejisi buna örnek olarak gösterilebilir. Şirketler, tedarikçi tabanlarını çeşitlendirerek, daha verimli tedarik zinciri ayak izleri oluşturarak, değişen talep modellerini desteklemek için alternatif üretim merkezlerini keşfederek, tedarik zinciri görünürlüğünü ve çevikliğini artırmak için dijital teknolojileri benimseyerek tedarik zinciri yapılandırmalarındaki riskleri azaltmaya çalışıyor.
İleriye dönük olarak, Asya'nın tedarik zincirleri coğrafyasının birden fazla faktöre bağlı olarak gelişmeye devam etmesi bekleniyor. Birincisi, artan ABD-Çin gerilimi ve Tayvan Boğazı üzerindeki gerilimler, çok uluslu şirketler üzerinde tedarik zincirlerinin dayanıklılığına öncelik vermeleri için baskı oluşturmaya devam edecek ve böylece tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesini ve yer değiştirmesini zorlayacak bir unsur. İkincisi, batılı hükümetler arasında sanayi politikalarının yeniden canlanması, şirketlerin üretim ağlarının en azından bir kısmını reshore etmeleri için cazip teşvikler sunuyor. Üçüncüsü, işletmeler, kaynakları paylaşabildikleri, beceri setlerinde, tedarikçilerde ve müşterilerde daha iyi eşleşmeler bulabildikleri ve inovasyondan yararlanabildikleri için yoğun bir endüstriyel ağa sahip alanlarda birlikte konumlanmaktan yararlanabilir. Ölçek ekonomisinden kaynaklı avantajları olan küresel tedarik zincirlerinde kritik paya sahip ülkeler, işgücü maliyetleri arttığında bile daha fazla yatırım ve yetenek çekmeye devam ediyor.