Bu hafta bir Çin yeni yılını daha idrak etmiş bulunuyoruz. Kutlu olsun! Bu sene Çinliler Ejderha yılına girdi. Ejderha yılında çocuk sahibi olmak makbul kabul ediliyor. 1988 yılındaki Ejderha yılında nüfusunun çoğu Çinli olan Singapur’da yeni doğan çocuk sayısı %25 artmış. 2012’deki Ejderha yılında Kanada’da Çinlilerin yoğunlukta olduğu yerlerde ise %16 artış gözlemlenmiş. Bu sene, Çin’deki tek çocuk sınırı kalktığından beri ilk Ejderha yılı olacak. Sonuçları göreceğiz!
Gerçekten hem Çinlilerin hem de diğer Asya-Pasifik ülkelerinin nüfus artışına ihtiyacı var. Kadın başına düşen yeni çocuk sayısı Çin’de 1,7’ye, Japonya ve Kore’de ise sırasıyla 1,39 ve 1,1’e gerilemiş durumda. Nüfusun sabit kalması için bu sayının 2,1 olması lâzım ki anne ve babanın yerine birer çocuk geçebilsin (0,1 de bebek ölümlerinden kaynaklanan düşüşün telafisi için gerekiyor). Avrupa’da da durum pek farklı değil. Mesela -yaşlı nüfusunun teknoloji algısındaki etkilerinin ChatGPT’nin bir süre yasaklanmasıyla sonuçlandığını daha önce yazdığım- İtalya’da bu rakam 1,24. Geçen hafta Paris’te gittiğim bir teknoloji konferansının katılımcı profili, İstanbul Büyük Kulüp ya da Ankara Kavaklıdere Spor Kulübü üye profiline benziyordu. Bir teknoloji konferansında “genç katılımcılar” arasında yer aldığım için mutlu oldum. Almanya’da ve İtalya’da ortanca (medyan) 45 olmuş. Yani 45 yaşındaysanız ülkenin yarısı sizden yaşlı. Kore ve Japonya’da ortanca yaş sırasıyla 43 ve 49, Çin’de ise 39.
ABD’de nüfus göreceli olarak daha genç. Ortanca yaş 38. Bunun iki nedeni var: Birincisi, ABD’de dini duygular Avrupa ve Asya-Pasifik ülkelerine nispeten daha güçlü. Bu nedenle doğum kontrol ve kürtaj buralardaki kadar yaygın değil. İkincisi ABD hâlâ göç almaya devam ediyor. Ülkedeki nüfusun %17’si ABD dışında doğmuş. İtalya’da bu oran %8,7. ABD’ye hem göçle net nüfus girişi oluyor hem de göçmenlerin nüfus artış hızı göreceli olarak daha fazla. Dolayısıyla ülkenin nüfusu orta vadede artmaya devam devam ediyor. Öte yandan, Çin, Kore ve Japonya’da dışarıdan göç sıfıra yakın. Bu ülkeler göç konusunda o kadar muhafazakâr ki, mesela Japonya yüz yıl önce Latin Amerika’ya giden Japonlara bile “siz artık kültürümüzün dışına çıktınız” diye geri dönüş hakkı vermiyor.
Bu kadar göç aldığı halde Amerikan ekonomisi, dinamizmi ve işgücü piyasasının esnekliği sayesinde hem Amerikalı hem de göçmen gençlere yeni istihdam alanları sağlayabiliyor. ABD’de genç işsizlik oranı %9 iken İtalya’da bu oran %21. İtalyan gençler işsiz oldukları halde fabrikada veya basit hizmet işlerinde çalışmak istemiyor. Bunun yerine Bangladeş’ten işçi getiriliyor. Dünyada herhangi bir işte çalışabilmek için göç edecek yoksul insan çok. Yoksulluğu günlük gelirin 2 dolardan az olması olarak tanımlarsak, dünyada 700 milyon kişi yoksul statüsünde. Bunların çoğu Afrika’da ve Güney Asya’daki Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerde yaşıyor. Bu yerlerde nüfus hızla artmaya devam ediyor. 2050’de dünya nüfusunun dörtte biri Afrikalı olacak. Yüz yıl önce bu oran %10’un altındaydı.
Gördüğünüz gibi gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanması, azgelişmiş ülkelerde ise hızlı nüfus artışı ve göç birbirini tamamlayan trendler. Gelişmiş ülkelerin kültürel yapılarıysa göçe verdikleri tepkiyi ve dolayısıyla göçün sürdürülebilirliğini tayin ediyor. ABD bir göçmen ülkesi olarak kurulduğu için Amerikalı olmak demek Amerikan değerlerini, kabaca “Protestan etiği” denen sistemi, benimsemek anlamına geliyor. Avrupa ülkeleriyse, çok uzun süredir birbirine değerler açısından değil, fiziken benzeyen insanların bir arada yaşadığı yerler oldukları için göçmenlerin entegrasyonu aynı derecede kolay değil. O yüzden ne Avrupa’ya göçenler entegre olmak istiyor ne de Avrupalılar bu kişileri entegre etme arayışında. Asya-Pasifik’te ise bu konu daha karmaşık, ama zaten buralara göçen de pek yok. Avrupalılar ve Asyalılar diyor ki, “Bizim kültürümüz nüfusun dinamizminden daha önemlidir!”. Haksızlar mı?
Gelelim Türkiye’ye! Bu ülkelerin hepsinden daha genç bir nüfusa sahibiz. Ortanca yaşımız 34. Ancak nüfus artış hızımız düşüyor. Geçen sene kadın başına düşen yeni doğum sayısı 1,7 olmuş. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ilk defa 2023 yılında Türkiye’de nüfus yerinde saydı. Bunun bir nedeni maalesef depremde kaybettiklerimiz. İkinci nedense son yıllarda ilk defa Türkiye’ye gelen göçmenlerin bir bölümünün ülkemizden ayrılmış olması. Nüfusumuz, ülkenin gelişmesi ve şehirleşmesiyle yaşlanmaya devam edecek. Göç alıyoruz. Hem nasıl göçmenlere ihtiyacımız var hem de bu göçmenlerin kültürel adaptasyonu nasıl olacak diye düşünmemiz gerekiyor. Öte yandan, coğrafi konumumuz salt seçerek göçmen almaya izin vermiyor. Mesela Avustralya’da nüfusun %30’u göçmen. Ama bu göçmenler, eğitimlerine, mesleklerine ve anavatanına göre bir puan sistemiyle ülkeye kabul ediliyor. Bizimse kendimizi Avustralya gibi izole etme şansımız yok. Dünyada nüfusu artan ve azalan bölgelerin tam ortasındayız. Peki, göçün hızlandığı bir dünyada Türkiye’yi bir arada tutan tutkal ne olacak?