Esad rejimi iktidardayken Suriye'nin geleceğinin belirlenmesi için üç ülkenin oluşturduğu "Astana süreci" gündemdeydi; İran, Türkiye ve Rusya, düzenli aralıklarla ve her düzeyde biraraya gelip, iç savaş sonrasında Suriye'nin istikrarı ve meşru bir aktör olarak uluslararası sisteme geri dönüşü için "yol haritaları" çiziyorlardı.
Esad'ın düşmesi ile süreç değişti; Astana'nın yerini "Akabe süreci" aldı.
Sadece Akabe'deki toplantı masasına oturanlara bakınca bile değişimin ne kadar dramatik olduğunu görmek mümkün.
"Arapsız" masadan, Rusya ve İran'sız masaya...
Astana sürecini yürüten ülkelerin hiçbir Arap değildi; Oysa Esad rejiminin düşmesinin ardından Akabe'de yapılan ilk uluslararası Suriye toplantısında Arap ülkelerinin kalabalıklığı dikkat çekici; Evsahibi Ürdün'ün yanısıra, Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır dışişleri bakanları ile AB ve BM temsilcileri mesaya oturdular.
Burada en çok dikkat çeken unsur, hem Astana, hem de Akabe masasında oturan tek ülkenin Türkiye olması. Bu da Türkiye'nin Suriye'nin geleceğinde en çok söz sahibi olabilecek ülke haline gelmesinin somut göstergesi. Ancak dikkatli yürütülmesi gereken bir süreç bu; Ankara'nın daha önce yaptığı hataları tekrarlamaması, yani sadece Sünni kesimin arkasında durup, Suriye'deki diğer dini ve etknik grupları dışlayan bir siyasi tuzağa düşmemesi gerekiyor.
Akabe masasında bölgesel Arap ülkelerinin yer alması ise, Suriye üzerinden Müslüman Kardeşler/İhvan hareketinin dirilmemesi açısından bir çeşit güvence gibi duruyor. Mısır'ın ya da Suudi Arabistan'ın oturduğu bir masada, İhvan'ın kendisine yer bulması zor. ABD'nin başını çektiği Batı cephesinin Akabe masasını kurarken dikkat ettiği denge de bu olsa gerek.
Rusya ve İran'ın karşı hamleleri
Astana'nın baş aktörleri olan, ancak Akabe masasında esameleri bile okunmayan Rusya ve İran'ın ise "yenilgiyi" öylece kabul edeceklerini düşünmek zor.
Şimdiden Suriye'yi sıkıştırmak için hem Tahran'dan, hem de Moskova'dan küçük küçük hamleler gelmeye başladı bile; Mesela Rusya, Suriye'nin çok ihtiyaç duyduğu tahıl tedariğini, İran ise petrol arzını durdurdu. Esad düşmeden önce Rusya'dan yola çıkan tahıl yüklü gemiler bir süre Suriye açıklarında bekleyip, ardından Mısır'a doğru yol almaya başladılar. Şam'daki yeni iktidarın çözüm bulması gereken iki acil meselenin enerji ve yiyecek arzı olması büyük ihtimal.
Rusya'nın tahıl arzı meselesini, Suriye'de Esad'dan kiraladığı iki askeri üssü devam ettirmek için kullanma ihtimali var. Moskova'nın elindeki bir diğer "silah" ise BM Güvenlik Konseyi üyeliği; Şam'da iktidarda olan HTŞ'nin "terör örgütü" olarak kabul edilmesi BM Güvenlik Konseyi kararıyla olmuştu. Şimdi Suriye'nin "meşru iktidarı" ya da "iktidar ortağı" olması için, terör örgütü yaftasının yine BM Güvenlik Konseyi tarafından kaldırılması gerekiyor. Rusya da bu Konsey'in veto yetkisine sahip daimi üyesi.
Suriye'deki Tartus deniz üssü ve Hmeymim hava üssü Rusya açısından çok kıymetliydi; Moskova hem Doğu Akdeniz'deki, hem de Afrika'daki tüm askeri etkinliği açısından bu üsleri lojistik amaçlarla kullanıyordu. Üslerin Rusya'nın kontrolünden çıkması, Moskova'nın başta Libya olmak üzere Afrika'nın Sahil bölgesindeki tüm operasyonlarını da derinden etkilemeye aday. Suriye'deki üslerini kaybeden Rusya, "küresel güç" olmaktan bir adım daha uzaklaşacak.
Ancak Rusya'nın Suriye'deki kaybı bu kadar da değil; Dünyanın gübre ihracatında önde gelen Rus şirketleri gübre üretiminde kullanılan fosfatı büyük oranda Suriye'deki madenlerden karşılıyorlardı. Bu konudaki ayrıcalıklar da rejim değişikliğiyle birlikte gitti.
Ayrıca Rusya, Esad döneminde Rus oligark Gennady Timchenko'ya tanınan Suriye topraklarında petrol ve doğalgaz arama imtiyazlarını da kaybetmiş durumda.
İran da, Rusya ile benzer şekilde, Suriye'de rejimin değişmesiyle birlikte "bölgesel güç" olma vasfını büyük ölçüde yitirmiş durumda; İran'ın Lübnan'la Suriye üzerinden olan ilişkisi kesildi, İran'ın desteklediği Hizbullah büyük ölçüde yalnız kaldı.
İsrail'in beklentisi; ordusuz Suriye...
Akabe masasında fiilen olmayan, ancak Suriye'de yeni düzende büyük ölçüde etkin olan bir başka ülkeden de bahsetmek gerek elbette; Esad'ın düşmesiyle birlikte Golan tepelerinin ilerisindeki tampon bölgeyi işgal eden, Suriye'nin en yüksek noktası olan Hermon dağına (Cebel el Şeyh) İsrail bayrağı diken Netenyahu hükümeti, bir yandan da yoğun hava bombardımanı ile Suriye ordusunun tüm silah ve mühimmatlarını ortadan kaldırmayı başardı. Belli ki İsrail Suriye'de - tıpkı Filistin'de yaptığı gibi - "ordusuz yarım bir devlet" kurma peşinde.
Bu kadar aktörün rol oynadığı Suriye'de istikrarın hala çok uzak olduğu çok açık...